Hepimiz aynı şeyi konuşuyor, aynı şeyi merak ediyoruz. 2019 yılında ekonomi nasıl olacak? Batacak mıyız, çıkacak mıyız? Daha ağır bir ekonomik kriz mi kapıda, yoksa böyle diyenler abartıyor mu?
İşte bu soruları duayen bir gazeteciye, ekonomi yazarı Osman Ulagay’a sordum. Osman Ulagay, sadece Türkiye ekonomisini değil, dünyanın gidişatını da yakından takip eden, uluslararası konferanslara katılan, iş dünyasının nabzını çok iyi tutan bir isim.
Ulagay’la sarı yeleklileri de konuştuk, dünyada yeni bir düzen arayışını da. Osman Ulagay diyor ki, “Dünya çok daha kapsayıcı yeni bir kapitalizm ve demokrasi tanımı yapmak zorunda. Mevcut haliyle kapitalizm ve demokrasi tanımları yetersiz."
Bugün, söyleşimizin ilk bölümünde, Ulagay’ın dünyanın gidişatı ile ilgili tespitlerini okuyacaksınız. Yarın yayımlanacak ikinci bölümde de Ulagay'ın Türkiye ile ilgili tahminlerini bulacaksınız.
“2019 yılı dünya için zor olacak”
Ama hem dünya hem de Türkiye özelinde 2019 yılı zor geçecek. Osman Ulagay’ın tahmini bu yönde. Neden mi? Buyurun Osman Ulagay’ın görüşleri:
2019 nasıl bir yıl olacak?
- İlk bakışta 2019 kritik bir yıl olacak gibi görünüyor bana. Çünkü birçok gelişme 2018’in son bölümünde olgunlaştı ve başka beklentileri gündeme getirdi. Dünya piyasaları ile başlarsak ekim ayına kadar çok daha olumlu bir tablo vardı. Dünyada hisse senedi borsaları en yakından izlenen göstergeler. Borsalar tek başına her şeyi anlatmıyor olsa da öncü gösterge olabiliyor. Ekim ayına gelene kadar özellikle ABD’de çok iyimser bir hava vardı. Trump bana göre saçma sapan bir adam ve ABD’nin başında olması da dünyanın gidişatı konusunda bir fikir veriyor. Rusya’da Putin, Türkiye’de Erdoğan ya da Macaristan’da da Orban… Yeni bir liderlik modeli çıktı ortaya. Çünkü galiba küreselleşme ve teknolojinin dünyayı getirdiği bu noktada insanları eski kurallara göre eski normlara, ölçülere göre yönetmek çok zorlaştı. Halinden memnun olmayan geniş kitle eskiden liderlerde aranan bilgili olacak, sağduyulu olacak filan gibi nitelikleri aramıyor kendini kaybolmuş hissettiği için “Beni yönetsin, bana yön versin, hatta bana emretsin“ yöneliminde. Trump da bu özellikleri taşıyor olmasına rağmen aynı zamanda iş dünyasından geliyor ve ABD’deki iş dünyasının psikolojisini iyi biliyor. Onun için “Onlara müthiş olanaklar yaratırsam sonuç alırım” diye düşündü ve neticede öyle oldu. Muazzam vergi indirimleri yaptı.1,5 trilyon dolarlık muazzam bir indirim. Ayrıca bütün regülasyonları kaldırdı. “Önünüz açık, ne yapacaksanız yapın” dedi. Obama’dan da kötü bir miras devralmamıştı. ABD’yi 2008 krizinden çıkaran Obama’nın politikaları. Bunların etkisiyle 2018 yılında yüzde 3 civarında büyüdü ve borsalarda da müthiş gelişme oldu, rekor üzerine rekor kırıldı. Bu ekim ayına kadar bu şekilde geldi ama sonra hava değişmeye başladı çünkü ‘business cycle’ denilen yani uzun dönemli, ekonomilerin temposunu belirleyen süreçler var ve o süreçler itibariyle baktığımızda ABD, 2008’den bu yana tarihindeki en uzun süreli büyümeyi yaşıyor kesintisiz.
Bu süreç uzadıkça da “Ne zaman bitecek?” sorusu akıllara geliyor. Bu “boom” dönemi bitip “resesyon” ne zaman başlayacak diye soruluyor çünkü buna alışılmış. 8-9 yılda bir böyle olmuş. Şimdi Amerika 10. yılını doldurdu. Bunun ötesinde Trump’ın başta Çin’le olmak üzere, başlattığı yeni ticaret savaşları var. Bu iş dünyasının dengelerini bozuyor. Trump’ı belki daha Neo-liberal akımın devamı olarak görmek isteyenler olabilir ama aslında öyle değil bence.
Trump, küreselleşmeye gerçekten karşı olan biri. “Küreselleşmeyi bozalım” diyor çünkü küreselleşmeden ABD karlı çıkmadı Küreselleşmeyi Amerika ve batı tetikledi ama gelinen noktada Çin ve ona benzeyen ülkelere yaradı. Orada birkaç milyar kişilik yeni bir orta sınıf oluştu. Bu ülkelerin ekonomisi muazzam büyüdü. Çin ekonomisinin satın alma paritesine bakarsanız ABD’yi geçti, yani inanılmaz bir atılım. Ama gelişmiş ülkelerin toplumlarında bundan bir kesim çok kazandı yani yeni teknoloji sektörlerinin içinde olanlar çok zenginleştiler. Finans kesimindekiler müthiş yararlandılar bu durumdan fakat orta sınıfı oluşturanlar bu durumdan yarar sağlayamadılar hatta zarara uğradılar. Yeni teknoloji onları dışlamaya başladı, yaptıkları iş türleri, iş yapma biçimleri dışarıda kaldı.
2019 da demokrasinin bildiğimiz anlamıyla bittiği bir sürece mi giriyoruz? Yani “yeni bir demokrasi tanımı” yapmaya mecbur mu kalacağız?
- Bittiği demeyelim ama ciddi derecede tehdit altında olduğu bir sürece doğru gidiyoruz.
Dünya genelinde demokrasiden talep edilenler mi değişiyor?
- Aslında bu popülist dediğimiz liderlerin izlediği yol orta vadede bana bir çıkış yolu olarak görünmüyor. Yani bu yolun böyle bir yol olamayacağı çok uzun bir zaman geçmeden anlaşılacak. Anlaşılana kadar da onlara umut bağlayanlar onları desteklemeye devam edecekler. Tabii bu liderler arasında yöntem farkları var. En önemli özellikleri de onları destekleyen kesimin taleplerine çok duyarlı olmaları, takip etmeleri. Bunun en iyi örneklerinden biri de Sayın Erdoğan. Şu kontrast bana çok çarpıcı geldi son haftalarda yaşadığımız olaylar nedeniyle: Fransa ‘da Macron örneği. Macron biraz da şansın yardımıyla çok ilginç şekilde sistemin dışından gelip seçimi kazandı. Fransa’da Cumhurbaşkanı‘nın ağırlığı ve gücü var. Bu gücünü kullanırken toplumla hiç temas etmemiş. Kendisi söyledi halka “Kusura bakmayın ben sizi ihmal etmişim” diye. Yani şimdi gelinen bu noktada Erdoğan örneğine bakın, her yerde günde 3 defa konuşma. Yani toplumu elinde tutma. Toplumun üzerindeki etkisini sürdürmek için müthiş bir çaba harcıyor. Trump bunu Twitter’da yapıyor. Yani “Halka dokunmazsam, boş bırakırsam bir şeyler kaçırırım” kaygısı içindeler Dolayısıyla bu ilişki onlara meşruiyet kazandırıyor. Bir süre bunu böyle götürebilirsiniz ama izlenen politikalar yanlışsa ve çözüm getirmiyorsa, destekleyen kitlelerin sorunlarını çözmüyorsa eninde sonunda sorun çıkar. O yüzden de bu tip ülkelerde kriz çıktığında bu tip liderler paniğe kapılıyorlar nasıl engelleriz diye.
2019‘da ABD’de de eylemler, tepkiler görmeyi bekleyelim yani...
- Trump’ın izlediği politikaların bugüne kadar artılarını gördük ama bundan sonra eksileri ortaya çıkmaya başlayacak. Ticaret savaşları ve küreselleşmeye karşı çıkmış olması ABD ekonomisini de olumsuz etkileyecek. Çünkü küreselleşme dediğimiz olay basit bir olay değil. Cin şişeden çıktı bir kere; dünyada bütün üretim süreçleri küreselleşti. Küresel arz sistemleri var. İstediğiniz kadar üretimi millileştireceğim deyin ABD’de başta teknoloji şirketlerin olmak üzere birçok şirket küresel. Mesela Apple. Apple telefonlarının parçalarının büyük kısmı Çin’de, Asya’da, başka yerlerde yapılıyor. Nerelerde daha ucuz işçilik varsa orada üretiliyor. Üretim sistemleri bu şekilde eklemlenmiş durumda. Bu şekilde örgütlenmiş bir üretim sürecinde ticaret çok artıyor. Trump’ın vergi indirimi ve biraz da açılmacı maliye politikası önce hoşa gitti ama bunların da olumsuz etkileri hissedilecek. Vergi indirimi sayesinde şirketlerin elde ettikleri büyük karlar azalmaya başlayacak.
Trump, içeride işler iyi gitmeyince dönüp dünyada “düşmanlar” yaratmaya kalkar mı? Kendini ve seçmenini konsolide etmek için...
- Bu tip ulusalcı milliyetçi ve küreselleşmeye karşı politika izleyen liderlerin tavırları bir noktada birbirleriyle çatışmaya doğru sürüklüyor. Dolayısıyla daha küresel boyutta çatışma ortaya çıkabiliyor. Çin artık ABD ile aşık atabilecek büyüklükte bir ekonomiye sahip. Teknolojide çok ilerledi. Bir Huawei örneği var önümüzde. Teknolojide gücü ele geçirdiğiniz zaman bambaşka bir ek güç kazanıyorsunuz.
Bu durumda önümüzdeki yıl ve sonrası için nereyi, hangi ülkeyi ya da ülkeleri dikkatle izlemeliyiz?
- Çin’le ilişkileri geliştirmekte biz geri kalıyoruz mesela. Çin, Trump’ın öbür türlüsü diye düşünüyorum. Trump’a hiç benzemeyen, devlet geleneğini sürdürebilen bir ülke ve çok rasyonel davranıyor bence. Bir taraftan bu kadar hızla büyürken, güçlenirken batı ülkeleri ve şirketleri de buna göz yumuyor. Nasıl yummasınlar? Orada 1 milyarın üzerinde insanın çalıştığı ve tükettiği bir pazar var. Bunun dışında kalmayı göze alamazlar. Çin teknoloji ithal ederken önce o şirketleri Çinli ortaklarla çalışmaya zorladı, bir sürü imkanlar tanıdı ama bir noktaya geldikten, istediğini aldıktan sonra da “Hadi yeter” dedi. Çin ve ABD bütün ülkelerden ayrışarak herkesin gözünde dünya liderliğine oynayan iki rakip olarak görülmeye başlandı. Bunun etkilerini daha fazla görmeye başlayacağız. Çin enteresan bir avantaj yakalıyor. Trump açıkça söylüyor “USA first” yani “Önce ABD” diyor. Yani “dünya benim umurumda değil, kendime yararlıysa tercih ederim” diyor. Oysa Çin dünyaya yayılma projesini devreye sokuyor. Geçen seneki Dünya Ekonomik Forumu’nda küreselleşmeyi savunan konuşmayı Çin lideri yaptı ve çok ilgi çekti. Küreselleşmeyi savunan çok ciddi bir kitle var zira dünyada.
İş dünyasının bu durumda öncelikleri neler olmalı?
- ABD 2019’da daha kötü bir yıl yaşayacak. Ekonomisi yavaşlayacak. ABD’DE Başkanlığın ilk iki yılı avanstır. Son iki yıla girince de yeniden seçilmek derdi ön plana çıkar dolayısıyla istediği gibi davranması zorlaşacak. 2017’de IMF gibi dünya ekonomisine tepeden bakanlar yıllardan beri 2008 krizinden sonra ilk defa dünyada senkronize bir büyümenin olduğunu tespit ettiler. Batı ülkeleri, gelişmekte olan ülkeler, Çin ve diğerleri senkronize büyüdüler ve bu büyümenin 2018’de devam etmesini bekliyorlardı ama bu böyle olmadı. Önce Avrupa kendi iç sorunları nedeniyle bunu başaramadı. ABD bence 2019’da yavaşlayacak, Çin’de de sorunlar var. Çin‘de tüketimde son 15 yılın en kötü rakamları geldi üretimde düşüş var. 2008’de Çin muazzam bir altyyapı hamlesi başlattı ve dünya ekonomisinin toparlanmasına yardımcı oldu ama şimdi Çin’in de o kadar büyük bir şey yapma şansı yok. Çünkü bankalarının yüksek borcu var. Yani 2019 yılı dünya ekonomisi için parlak bir yıl olmayacak.
Avrupa Birliği bölümünü hızlı geçtik. İngiltere’nin durumu nasıl olur? Brexit? Malum hala en önemli ticari ve siyasi ilişkilerimiz AB ile.
- Durum orada da pek parlak değil. Duvara çarptıkça bazı dersler çıkarma şeklinde ilerlesek de içinde olduğumuz kriz bence Avrupa Birliği ile ilişkileri iyi tutmamızın ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Ama Avrupa Birliği kendi içinde çok problemli. İngiltere Brexit’i yüzüne gözüne bulaştırdı. “Aşırı sağcılardan kurtulduk Macron sayesinde sorunlar çözülür” diye düşünürken Fransızlar beklenmedik sosyal olaylarla karşılaştılar. Macron çok ciddi zorluklar ve sorunlarla karşı karşıya. İtalya’da neo-faşistlerle popülistler ortak, AB ile bütçe pazarlığı yapıyorlar ama sağlam ayakları yere basan bir hükümet değiller, Almanya’da Merkel AB’nin istikrarını temsil eden ve başarılı lider bırakıyor ve Almanya’da da aşırı sağcılar yükselişte.
Daha popülist, daha sağcı, daha muhafazakar, anti mülteci bir Avrupa göreceğiz 2019‘da. Türkiye’nin AB süreci açısından önemli ve ilişkiler daha da mı zora girer, kopar mıyız?
- Bir tek Almanya’da yeşiller ciddi yükselişte .Birinci parti olma ihtimalleri var. Yeşillerle Merkel’in partisinin içindeki ılımlı unsurlar bir şey yapabilirler mi? İzlememiz gerekiyor. Doğu Avrupa’da Macaristan, Polonya , Çek Cumhuriyeti kısmen popülist ,mülteci karşıtı ve adalet sistemini kontrolü altına almaya çalışan otoriter rejimler rüzgarı esiyor. Avrupa’nın da 2019 da önü açık diyemeyiz.
En son Fransa’da zamlar nedeniyle sarı yelekliler eylemi oldu. Başka Avrupa ülkelerinde farklı nedenlerle insanlar sokağa çıktılar. Sadece Avrupa’da da değil Ermenistan’dan ABD’ye kadar geniş coğrafyaya yayılıyor ve bu eylemleri sadece Türkiye’de değil birçok ülkede siyasetçiler, hükmedenler kendilerine karşı tehdit olarak algılayıp bunları terörist eylemler ya da düzeni yıkıcı eylemler olarak tanımlıyor. Ama kabul etmeliyiz ki dünya genelinde gidişattan bıkan geniş kitleler var. Çocuk hakları, kadın hakları, LGBT hakları, artan işsizlik, eğitim, çevre, yoksulluk, mülteci hakları, adalet... Bütün dünyada bu konularda hassasiyet artıyor ve değişim talebi var. İstendiği kadar engellenmeye çalışılsın, adalet arayışı her yerde. Bunu görmemek imkansız. Siyasi iktidarların okuduğunun dışında nasıl okumak gerekiyor bu eylemleri sizce?
- Bu durumu çok iyi okumak gerekir. Burada bir paradoksla karşı karşıyayız. Batının kurallarını koyduğu demokrasi oyunu tehdit altında. Fakat bugüne kadar rastlanmadık ölçüde geniş kesimlerin katıldığı oluşumlar, olaylar yaşıyoruz. Bir yerde aslında yeni bir demokratik açılımla karşı karşıyayız. Ama bunu yönetmesini bilmiyoruz. Bu kadar geniş ve farklı kitlelerin oyuna dahil olduğu bu süreci daha nasıl yöneteceğimizi anlayamadık. Bu durumun bir bocalaması yaşanıyor.
Bu durumu yönetmeyi beceren ya da formülünü bulan kazanacak. Şimdi aralarına karışarak bu arayışları manipüle edenler, hatta terörize etmeye kalkanlar çıkıyor muhakkak ama hak taleplerini “Bunlar çapulcu, bunlar terörist” diye bastırmak orta vadade daha büyük sorun çıkarıyor. Siyasi zeka ve yönetme başarısı haklı talepleri, demokratik talepleri, manipülasyonlardan ayırmayı başarabilmek ve taleplere siyaseten çözüm bulabilmek, onları da kucaklamak değil mi?
- Kesinlikle. Bu grupları tek tip görmemek lazım tabii farklı talepler var. Orada kritik nokta bu farklı konularda talepleri olanları siyasi liderler siyaset uğruna birbirine düşürmeye başlarsa o zaman da çok tehlikeli bir durum da ortaya çıkar tabii. Ama dünya genelinde bu talepleri iyi okumak gerektiği kesin.
“Dünya genelinde yeni bir demokrasi tanımı arayışı var, nedeni de cep telefonları”
Neden şimdi çıktı bu eylemler? Bütün dünyaya nasıl ve neden yayıldı?
- Bence teknolojideki değişim ve dijital devrimin ortaya çıkardığı yeni bir düzende yaşıyoruz. Ben mobil telefonların çok kritik bir unsur olduğunu düşünüyorum. Yayılma hızı müthiş. İnanılmaz gelişmiş teknolojiyi içeren bir alet var. Cep telefonu sahibi olan insan demek yepyeni bir insan tanımı demek. Cep telefonları insanı değiştirdi. “Benim de söz hakkım var, benim de katılmaya hakkım var” diyebiliyor herkes. Eskisi gibi insanları “Şu kadarla yetin ötesini düşünme” diye avutabilmek, yönetebilmek gibi bir lüksü yok siyasetçilerin. Ama bu nasıl yönetilecek? Dünyada “Cep telefonu demokrasisi” arayışı var diyebiliriz.
“Dünya küreselleşmeyi nasıl yaşatırız diye tartışıyor”
Siz yıllardır Davos Ekonomik Forumu’nu izlersiniz orada konuşulanlar dünyanın gidişatı üzerine kafa yoranların kaygılarının ne olduğunu da bize güzel özetler. Bu yıl ne konuşulacak? 2019 için hangi konu zihinleri meşgul ediyor?
- Dünya “Küreselleşmeyi nasıl yaşatabiliriz?” diye tartışıyor. Çünkü küreselleşme tehdit altında .Ana tema bu. Bu temanın içerisinde de ilk defa “Küresel kapitalizmi bu şekilde yürütemeyiz. Ne yapmalıyız, mevcut anlayışı nasıl değiştirmeliyiz” diye konuşulacak. “Daha katılımcı kapitalizmi nasıl yaşatabiliriz ki biraz önce söylediğim talepleri olan geniş kitleler de bundan pay alabilsinler.“ Düşünün Davos büyük sermayenin, dev şirketlerin katılımı ile yapılıyor. Buna rağmen konuşulan, tartışılan bu.
Yani “Mevcut haliyle kapitalizmin ve mevcut tanımıyla demokrasinin” sonuna geldik şimdi yerine ne koyacağız?” Tartışma budur.
- Evet nasıl dönüştüreceğiz? Bir yandan da bu teknoloji big data dediğimiz şeyin belirli yerlerde toplanması büyük güç odakları yarattı bu da önemli bir soru sorulması gereken gelecek için.
“Popülizm geçiş döneminin yönetim biçimi kalıcı olamaz”
Popülizm niye var o zaman?
- Bu bir tepki geçiş dönemi tepkisi. Taleplere somut çözüm üretemeyenlerin, sorunları erteleyenlerin yöneldiği, talepleri sonuç verecek şekilde yönetemeyenlerin bulduğu çözüm ve kalıcı olamayacak çözüm. Geçiş döneminin bir çözümü.
Yarın: Osman Ulagay 2019’da Türkiye’yi nasıl görüyor?