Gündem

Osman Kavala: AİHM tespitinin ülkemizdeki hukuk devletini savunan yargı mensuplarına güç vereceğine inanıyorum

11 Şubat 2022 22:21

1 Kasım 2017 yılından bu yana Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve Açık Toplum Vakfı kurucusu iş insanı Osman Kavala, kutuplaştırıcı siyaset ve siyasetin güdümünde olan yargının ortak değerler etrafında birleşmeye bir engel olduğunu belirterek, “AİHM’nin tutukluluğumun sürdürülmesi için yapılanların kamu yetkisinin ve yasaların kötüye kullanımı olduğunu tespit etmesi böyle bir şeyin tekrarlanmaması için önemli. Bu değerlendirmenin ülkemizdeki hukuk devletini savunan yargı mensuplarına da güç vereceğine inanıyorum” dedi.

Kavala,  Aç Parantez adlı YouTube kanalında soruları yanıtladı. Kavala ile yapılan kısa röportaj, 11 Şubat 2022 Cuma günü saat 15:00’da, Aç Parantez YouTube kanalında izleyiciyle paylaşıldı.

Programın ‘3 soru 3 cevap’ bölümünde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kavala, tutukluluğunu devam ettirmek için aleni biçimde yasalarla oynanmasının ve temel ahlaki değerlerin çiğnenmesinin kendisine güçlü bir şekilde temel hukuk ilkelerinin savunulması gerekliliğini hissettirdiğini söyledi. 

Kavala'ya yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle: 

Akın Olgun: “Mahkemenin verdiği kararı tanımıyorum” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkan sözle hala cezaevinde tutuluyorsunuz. Buna karşın siz, hukuka ve adalete dair pozitif söyleminizi ısrarla korumaya devam ediyorsunuz. Yaklaşımınızda sizi neyin bu kadar güçlü kıldığını bizimle paylaşır mısınız?

Osman Kavala: Tutukluluğumun ilk döneminde bana yöneltilen suçlamaların temelsiz olduklarını rahatlıkla gösterebileceğime ve bunun anlaşılacağına inandığım için cezaevinde uzun süre kalmayacağımı tahmin ediyordum. İfadelerimde suç sayılan bir faaliyette bulunmadığımı anlatmaya çalıştım. Gezi iddianamesinde delil sayılabilecek bir şeyin olmaması, AİHM’nin dosyamda somut delil olmamasından dolayı derhal serbest bırakılmamı talep eden kararı da bana güven verdi; Gezi davasının beraat ile sonuçlanmasıyla da suçlamaların haksızlığı teyit edildi, üzerimden ağır bir yük kalkmış oldu.

Bundan sonra yaşananlar yeni bir durum yarattı. Tutukluluğumu devam ettirmek için aleni biçimde yasalarla oynanması, temel ahlaki değerlerin çiğnenmesi, bana güçlü bir şekilde temel hukuk ilkelerinin savunulması gerekliliğini hissettirdi. Kendi durumumu bu amaca hizmet edecek şekilde değerlendirme yükümlülüğünde olduğumu düşündüm. Sanırım bu düşünce, bu his, direnç veriyor. Gelen dayanışma mesajları da direncimi güçlendiriyor.

Gözde Bedeloğlu: Somut delillere dayanmadığı için ‘iftiraname’ olarak tanımladığınız bir iddianameyle dört yıldan fazladır tutuklusunuz. Beraatiniz, demokrasi adına umutlanmanın ön şartı sayılır. Otoriter yönetime karşı, hak ve özgürlük talebiyle gerek sokakta, gerek masa etrafında bir araya gelen siyasi parti ve sivil toplumun demokratik Türkiye ittifakını kurma çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kutuplaştırıcı sistem, önünde sonunda toplumu ortak değerler etrafında birleşmeye mi zorluyor?

"6 siyasi partinin bir araya gelmesi umut verici"

Osman Kavala: Kutuplaştırıcı siyaset ve siyasetin güdümünde olan yargı ortak değerler etrafında birleşmeye bir engel. Altı muhalefet partisinin parlamenter sisteme geçme ve yargıyı temel hukuk normlarına göre işleyen bağımsız bir erk haline getirme konusunda somut hedefler etrafında anlaşmış olmaları umut verici. Kanaatimce bu girişim kutuplaştırma politikasını etkisiz kılma yönünde güçlü bir ortak iradeyi yansıtıyor. Siyasi aktörlerin hukuk ve demokrasi ilkelerini öne çıkartan söylemleri ve politikalarının toplumun geniş kesimlerini kutuplaştırıcı siyasete rağbet etmeme yönünde etkilediğine, etkileyeceğine inanıyorum. Şu sıralar toplumun geniş kesimlerini rahatsız eden konular hukuk devletinin uğradığı tahribat, hak ve özgürlüklerle ilgili kısıtlamalardan ziyade hayat pahalılığı ve işsizlik. Bu sorunların nesnel biçimde ele alınmasının ve rasyonel çözüm önerilerinin ortaya konulmasının da kutuplaşmanın aşılmasına yardımcı olacağına inanıyorum.

Kemal Bozkurt: Avrupa Konseyi'nin serbest bırakılmanız için yaptığı çağrıya uyulmamasına karşılık Türkiye'ye yaptırım uygulamasını istemediğinizi bunun Türkiye için vahim olacağını belirtiyorsunuz. Ayrıca İktidarın sizin hakkınızda sürekli karşı beyanda bulunmasının yargıyı etkileyeceğini de söylüyorsunuz. Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi olmasına, dolayısıyla AİHM kararlarını uygulamak zorunda olmasına rağmen tıpkı İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı gibi çağrıcı ve kurucu olmasına rağmen evrensel değerlerden, adaletten uzaklaşan AKP Türkiye'sinde demokratikleşmenin, adaletin nasıl mümkün olacağını düşünüyorsunuz?

Osman Kavala: Kastettiğim Avrupa Konseyi ile değil Avrupa Birliği ile ilgili ekonomik yaptırımlardı. Bunlar toplumu, Türkiye ve Avrupa’dan yerel idareler ve sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkileri olumsuz etkileme potansiyeli taşıyor. Buna karşılık temel hak ve özgürlüklerin, evrensel hukuk ilkelerinin korunmasını gündemde tutan, ilişkilerin gelişmesi için bunların temel kriterler olduğunu vurgulayan bir uluslararası ortamın yaratılmasını önemli buluyorum. Avrupa Konseyi kararlarının siyasal, simgesel önemi var. Çoğu zaman sağlam hukuki ve ahlaki değerlere dayalı eleştiriler, uyarılar değişim için ekonomik yaptırımlardan daha etkili olabiliyor. Benim durumumda da AİHM’nin tutukluluğumun sürdürülmesi için yapılanların kamu yetkisinin ve yasaların kötüye kullanımı olduğunu tespit etmesi böyle bir şeyin tekrarlanmaması için önemli. Böyle bir değerlendirmenin ülkemizdeki hukuk devletini savunan yargı mensuplarına da güç