Dünya

Ortadoğu denkleminde AB ilişkileri

Ortadoğu’daki gelişmeler ve bu çerçevede barış süreci, mülteci sorunları ve aşırı İslamcılık tehlikesi Türkiye AB ilişkilerini nasıl etkiler? AB uzmanları konuyu masaya yatırdı.

06 Ekim 2014 23:21

German Marshall Fund (GMF) tarafından her yıl yapılan Transatlantik Eğilimler Araştırması, Türk halkının AB'ye ilgisinin yüzde 30'lardan yüzde 50'ye çıktığını ortaya koyuyor. Ancak Gezi protestolarının ardından Türkiye'de yaşanan gelişmeler, tam üyelik müzakerelerini sürdüren Türkiye ile AB arasında dönem dönem soğuk rüzgârlar esmesine neden oldu. Peki, Ortadoğu'da da kazan kaynarken Türkiye'nin AB ile ilişkileri ne yöne seyreder?

Alman Bilim ve Politika Vakfı'ndan Dr. Yaşar Aydın, Arap baharı ile birlikte Türkiye'nin siyasi ilgisinin İslam coğrafyasına, iktisadi gücünün de uzak Asya'ya kaydığını ifade ediyor. Yaşar Aydın bu süreçte, Türkiye nezdinde Avrupa'nın önemini yitirdiğini, başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'nin demokratikleşme yolunda Avrupa'ya ihtiyaç duymadığını dile getirmeye başladığını hatırlatıyor.

‘Türkiye Ortadoğu'daki rolünü kaybetti'

Uzman, Ortadoğu'da eski düzenin çözülüşü ile gelenekçi, İslamcı hareketlerin devreye girdiğini belirterek, Türkiye'nin önce bunu kendisi için bir şans olarak hesapladığını kaydediyor. Ancak daha sonra bunun, ülke politikasını zora sokabilecek bir durum olarak değerlendirildiğini belirten Dr. Aydın AB ilişkileri ile ilgili ise şunları söylüyor:' Avrupa'da Türkiye'ye karşı bir güvensizlik var. Türkiye'nin soft-power bir yumuşak gücü vardı. Yani Türkiye o bölgede çatışan güçler arasında arabuluculuk yapan bir konumdaydı. Türkiye bunu kaybetti; çok fazla taraf oldu. Avrupa, Türkiye'yi İslam dünyasına özellikle de o bölge için bir model olarak görüyordu. Bu biraz geri plana itildi' diyen Dr. Aydın ayrıca, AKP iktidarının ilk döneminde ağır basan demokratikleşme ve Avrupa'ya yakınlaşma eğiliminin zaman içinde azaldığını ve demokrasinin sınırlarının gittikçe daraltıldığını ifade ediyor. Bu nedenle Türkiye'ye eskisi kadar ilgi olmadığını kaydeden uzman Türkiye'nin hala Avrupa için önemli bir ülke olduğunu ancak hükümetin şu an ki politikası ile Türkiye'nin Avrupa için iyi bir partner olup olmadığının tartışıldığını aktarıyor.

‘Ortadoğu ve AB'nin kilidi Kıbrıs'

TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü ve Avrupa Birliği Temsilcisi Dr. Bahadır Kaleağası ise Türkiye'nin AB'ye daha fazla entegre olması ve tam üyelik yolunda ilerlemesinin rasyonel bir tercih olduğunu dile getiriyor. Kaleağası, bunun için Türkiye'nin daha fazla demokratik reform yapması ve AB'nin Türkiye konusunda toplumlarına daha akılcı ve dürüst davranması gerektiğini vurguluyor. Ortadoğu'daki gelişmeleri de değerlendiren Kaleağası, bölgenin çöküşünün AB başta olmak üzere tüm dünyayı olumsuz etkileyeceğini belirterek, bu coğrafyada önemli rol oynayan Türkiye'nin gözardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor. TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü, Kıbrıs'ın bölge barışı için büyük önem taşıdığını ve uluslararası itilafların çözülmesinde bir kilit noktası olacağını savunuyor.

“Kıbrıs Kuzeyi ile Güneyi ile bir demokrasidir. Sosyo-ekonomik olarak kalkınmış bir yerdir ve AB topraklarına aittir. Türkiye tarafı da ekonomik olarak genişlemektedir. Akdeniz'de hem Kıbrıs'a hem İsrail'e ait enerji kaynakları bulunmaktadır. Bu çerçevede Kıbrıs'ta yeniden barış sağlanmalıdır; zaten bu Annan Planı ile de mevcuttur ve Türkiye de kabul etmiştir.” diyen Kaleağası sözlerini şöyle sürdürüyor: „Barışın yeniden canlandırılması, hem Kıbrıs'ı birden bire Ortadoğu'da, Türkiye'de ve dünyada artık çok nadir olan olumlu bir haber haline, bir Nobel barış vakası haline getirir; hem de bir umut, bir ilham kaynağı olabilir. Tabii diğer taraftan Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerindeki en önemli tıkanıklık da aşılmış olur.”

‘Türkiye ve AB arasında güven sorunu var'

Avrupa politikaları uzmanı Prof. Werner Weidenfeld, Türkiye ve AB ilişkilerinin Türkiye'deki demokrasinin gelişimine paralel seyrettiğini söylüyor. Türkiye'nin Birlik ve Almanya için stratejik bir önem taşıdığına dikkat çeken uzman, özellikle son gelişmeler ışığında bunun daha da belirginleştiğini söylüyor. Ancak Weidenfeld, AB'nin, Türkiye'yi ortak stratejiler geliştirebileceği aynı göz hizasında bir ülke olarak görmediğini, bunda karşılıklı güven sorununun ciddi bir rol oynadığını ekliyor.

Profesör, bu bağlamda AB'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın' yeni Türkiye' vurgusundan AB yolunda demokratik gelişimi ve modernizmi savunan bir Türkiye algılamadığının altını çiziyor. Uzman, Birliğin bundan İslami unsurların ağır bastığı ve İslam devletlerine yakınlaşma eğilimi olan bir Türkiye algıladığını kaydediyor. Weidenfeld, son günlerde istatistiklere yansıyan Türk halkının yeniden AB'ye ilgi duymaya başladığı yönündeki tespiti ise şu sözlerle değerlendiriyor:”İyi muhakeme edebilen herkes AB'nin gücünü ve etkisini rahatlıkla görülebilir. Zira İlgili verilerle yapılacak sıradan bir analiz dahi Birliğin demokratik ve ekonomik gücünün üye ülkelere sağladığı katma değeri gözler önüne sermektedir. Bu nedenle siyasi istikrar ve ekonomik güç için çok sayıda ülke AB'yi tercih etmiştir. Üye olan ülkeler pek çok alanda eskiye kıyasla büyük yol kat etmişlerdir, bu istatistiklerle sabittir. Kaldı ki yaşanan bir borç krizinde yardım elini kim uzatmıştır sorusunun yegane cevabı da Avrupa Birliği'dir”