Prof. Dr. Selva Demiralp
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi
Seçim sonrasında yeni ekonomi yönetiminin yol haritasının sunan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Bu program detaylı bir yol haritasından ziyade bir niyet mektubu niteliğinde. O yüzden yapabildiğimiz değerlendirmeler koyulan hedefler arasındaki içsel tutarlılıkları incelemekten ve buradan da programın hedeflerinin tutmasına yönelik ipuçları aramaktan çok öteye gidemiyor.
Geçen seneki program üzerinde yapılan revizyonlara baktığımızda bu seneki programın ayakları daha yere basan, içsel tutarlılığı daha güçlü, ve öncelikleri daha doğru belirlemiş bir program olduğunu görüyoruz.
Öncelikle geçen OVP’den kalan ciddiye alınması mümkün olmayan 2023-2025 enflasyon tahminlerinin her bir sene için iki katından daha fazla yukarı çekildiğini görüyoruz. Verilen hedeflerin inandırıcılığını sağlamak açısından bu kıymetli bir adım.
2023 yıl sonu enflasyon tahminine bir parantez açalım.
Temmuz ayı enflasyon raporu toplantısında Merkez Bankası yıl sonu enflasyonun tahminini yüzde 58 olarak açıkladı.
O günlerde benim Koç Üniversitesi’nden arkadaşlarım Cem Çakmaklı ve Sevcan Yeşiltaş ile paylaştığımız yıl sonu tahmini yüzde 72 idi.
Ağustos ayı Para Politikası Kurulu (PPK) kararı açıklandığında Merkez Bankası (TCMB) 7.5 puanlık “jumbo” faiz artışını açıklarken enflasyon tahmininin de önceki ay açıklanan rapordaki üst banda yakın olacağını yani yüzde 62’lere doğru yükseleceğini dile getirdi.
Dün açıklanan OVP bu tahmini de yüzde 65’e güncelleyerek bizim yıl sonu beklentilerimize bir adım daha yaklaşmış.
Resmi ağızlar tarafından açıklanan enflasyon beklentilerinin bağımsız ekonometrik analizlerimizden elde edilen rakamlara yaklaşması inandırıcılık ve raporun diğer hedeflerini daha ciddi bir şekilde değerlendirmemiz açısından son derece olumlu.
Gelgelelim beni rahatsız eden durum şu: 2023’teki yüzde 65’lik enflasyon tahmini 2024’de yarı yarıya düşüp yüzde 33’e gelecekse ciddi bir dezenflasyon program uygulanacak demektir.
Popüler ifade ile “parasal sıkılaştırma” ya da “kemer sıkma” program olarak bilinen bu politikalarda sıkılan kemer referansı boşuna değildir. Rejim yapıp kilo kaybettiğinizde nasıl ki kemerinizi bir iki delik sıkılaştırıyorsanız enflasyonu düşürmek için de ülke çapında tüketimi yavaşlatıp kemer sıkmanız gerekir.
Özellikle talep enflasyonu ve beklentilere yerleşmiş enflasyonu değiştirebilmenin başka yolu yoktur. Ancak ciddi bir kredibilite kazanılırsa “minimum kemer deliğini sıkarak” dezenflasyon sağlamak mümkün olur.
Programdaki en belirgin soru işareti
OVP’deki büyüme tahminlerine bakıp kemerlerde ne kadar bir sıkılaştırma yapılacağını incelediğimizde oldukça ılımlı bir yavaşlama öngörüldüğüne şahit oluyoruz.
Programdaki en belirgin soru işareti bence burada.
2023 büyüme tahmini deprem etkisi ile yarım puan kadar azaltılarak yüzde 4.4’e çekilmiş.
2024’de ise bir yarım puan kadar daha düşerek 4’e gelecek büyümenin enflasyonu yüzde 33’lere kadar çekebileceği varsayılmış.
2025’e girerken ise büyüme tekrar 4.5’e yükselirken enflasyonun yüzde 15’e gerileceği öngörülmüş.
Böylesine “yumuşak bir iniş” mümkün olabilir mi? Bir taraftan iç talebi baskılayıp enflasyonu iki senede 50 puan düşürmek, öbür taraftan yüzde 4-4.5 gibi oldukça yüksek sayılabilecek büyüme rakamları elde edebilmek için hanehalkı tüketimindeki yavaşlamaya paralel olarak yatırımların ciddi şekilde artışa geçmesi gerekir. Ekonomiye inancın tam olduğu bir milli seferberlik senaryosu bu.
Bu şekilde, üretici zayıflayan bir iç taleple karşılaşacağı için fiyat artışlarını aşağı çekerken diğer taraftan üretim kapasitesini artıracak yatırımlar olacağından istihdam ve büyüme olumsuz etkilenmez. Nitekim OVP hedeflerinin alt kalemlerine baktığımızda özel tüketimdeki ciddi yavaşlamaya karşılık özel yatırımların güçlü kalışı benzer bir senaryonun öngörüldüğüne işaret ediyor.
Teorik olarak mümkün olan bu dönüşümü 2001 sonrasında yaşamıştık. O dönemde bağımsızlığı kanunla tesis edilen TCMB reel faizi yüzde 20’li seviyelere çekerken uygulanan programa duyulan güven ile doğrudan yabancı yatırımlar ciddi şekilde artmış ve büyüme rakamları 2002-2006 döneminde yüzde 5’in üzerinde gerçekleşmişti.
Bugün benzer bir noktadan uzağız. Reel faiz ciddi şekilde negatif. OVP sunumu sonrası Cumhurbaşkanımızın “ekonomik büyümeden kesinlikle taviz verilmeyeceğinin” altını çizmesi eğer büyüme ya da dezenflasyondan birisi seçilecekse büyümenin seçileceğini düşündürüyor.
Büyümeyi hepimiz istiyoruz. Ancak büyümeden feragat etmeden büyüyebilmek için tıpkı 2001 sonrası dönemde olduğu gibi gerekirse büyümeden feragat edeceğinize piyasaları inandırabilmeniz gerekiyor.