"Kafamda Bir Tuhaflık" isimli yeni romanını çıkaran Nobel Edebiyat Ödüllü Orhan Pamuk, "Sosyal medyada Twitter bir silah gibi kullanılıyor" dedi. "Ülkesini seven biri olarak, herkesin en sert sözü söylediği kavga ortamından, kavga atmosferinden memnun değilim" diyen Pamuk, "Ama bu, bugüne ait bir mesele değil. Eskiden de böyleydi. Sosyal medyada Twitter bir silah gibi kullanılıyor. Herkes birbirine mesnedi olmayan şeyler söylüyor. Bundan şikayet etmemiz lazım ama unutmayın bu gözler birbirini silahla vuran insanları gördü" diye konuştu.
Star gazetesine konuşan (31 Aralık 2014) Orhan Pamuk'un açıklamalarından satır başları şöyle:
- Kafamda Bir Tuhaflık'ı bitirdikten sonra neler hissettiniz?
Kitap için çok çalıştık, bitirdiğimize inanamadık. Liseyi bitiren çalışkan bir öğrencinin kapıldığı boşluğa kapıldık. Bir sürü işim vardı bu kitabı bitirirken; müze olarak, başka kitaplar olarak. Kitap altı yıl sürdü diyorum ama ilk iki yıldan sonra müze kurdum, müze kurmak bir ömürdür aslında. Nobel ödülünün getirdiği meşguliyetler, psikolojisi de çok vaktimi aldı. Aslında ben bu romanı üç buçuk yılda yazdım.
- Orhan Pamuk romanlarında alışık olmadığımız bir başkarakter Mevlut; Bir sokak satıcısı. İstanbul'un karanlık dehlizlerinde yaşayan bir insan...
Karanlığı anlaşılmaz bir yer gibi görülsün istemem. Mevlut nice orta ve yukarı sınıf kahramanımdan daha iyimser, daha eğlenceli, daha renkli bir kafaya sahiptir. Ruh olarak bütün kahramanlarımdan daha ruh asaleti vardır.
- Sizi İstanbul'un sokaklarına sürükleyen ne oldu?
Romancı merakı… Romancılarda olması gerektiğine inandığım temsiliyet içgüdüsü… Yazmadığı yerleri yazmak ve oraları da anlatmak isteği. Biraz daha eski deyişle söylersek sıradan insanı anlatmak isteği...
- Mevlut sıradan bir insan mı?
Mevlut sıradan değildir ama eskiler öyle dediği için öyle kullandım. Daha önceki Nişantaşlı kahramanlarım Türk kültürünün ya da yaşadığımız hayatın içine bir ölçüde girebiliyorlardı. Daha çok girebilecek bir kahraman arıyordum kendime. Biz yazarlar bir içgüdüyle davranırız.
- Temsiliyet içgüdüsü dediniz, ilginç bir kavram geldi, biraz açar mısınız?
Daha önce böyle bir kavram kullanmamıştım. Yeni icat ettim.
- Sokakların her renkten insanlarını görüyoruz romanda. Sizi en çok zorlayan ne oldu bu süreçte?
Yaptığım röportajlar ve araştırmalar sonrasında şehre göçün nasıl olduğuna dair çok kuvvetli bir fikrim oluştu. Şehre Konya’nın bir köyünden gelen yoğurtçu 1950'lerin sonunda 1960'ların ortasında İstanbul’da nerelerde oturur, evinin içinde ne vardır, o evi nasıl yapmıştır, günde kazandığı ne kadardır, bütün bunları biliyordum. Ama en zorlandığım şey, o insanların sesini çıkarmaktı; günlük hayattaki konuşmaları yazmakta zorlanıyordum.
- Burada tuhaflık var, tamam. Sizin de kafanızda ‘tuhaf’ şeyler var zaten; yazmanıza ve yazar olmanıza katkı sağlayan tuhaf şeyler.. Mevlut'un size en yakın ve en uzak yönleri nelerdir?
Evet, kafamda bir tuhaflık var, kabul ediyorum. Mevlut’un bana en yakın tarafı, kafasında tuhaflıklar taşıması, tuhaf ayrıntıları görüp onlardan felsefe yapma zevki ve yatkınlığı…
Mevlut’un bana uzak olduğu ama gene de severek ve isteyerek yazdığım Mevlut’un iyimserliği… Ama ben Mevlut kadar iyimser değilim! Üstelik, unutmayın benden çok daha zor şartlarda yaşıyor ve benden daha iyimser.
- Mevlut o şartlar içinde fazla iyimser değil mi?
Değil…
- Çok ‘romantize" etmemiş misiniz?
Güzel soru, bir şey diyemiyorum. Mevlut’un iyimserliğini, saflığını inandırıcı buluyorum. Belki de kitabım, zor şartlarda bile iyimser olursan kazanırsın diyor, bilemiyorum, konuşuyorum yüksek sesle.
- Gerçek bir iyimserlik mi zoraki bir iyimserlik mi bu?
Mevlut’un iyimserliği ne kadar doğasında ne
kadar kendini kandırıyor... Kitabın temel ikilemi de kendini kandırmak üzerine… Şahsi görüş, resmi görüş, kalbin niyeti, dilin niyeti, ikilemleri… Kitaptaki felsefi ahlaki ikilemler, biraz da kendini kandırma konusu üzerine… Mevlut niyet ettiği kızı değil, başka bir kızı kaçırdığını anladığı vakit bile iyimser… Ama bu iyimserlik ironik bir iyimserlik. Onun bir iyimserlik mi, saflık mı, yoksa bu adamın zor şartta kendini kandırmaktan başka bir çaresi yok mu? Kitap bu ayrımları yapmıyor, bunları okura bırakıyor.
- Mevlut da, Galip, Ömer ve Ka kahramanlarınız gibi aidiyet sorunsalı veya aidiyetsizlik tedirginliği yaşıyor. Mevlut’un benzer şeyleri yaşayan kahramanlarınızdan farkı ne?
Bunlar hem kalabalığı ararlar, cemaat, aile, takım duygusunu, dayanışma duygusunu… Hem de bunlara burun kıvırmayı severler. Mevlut burun kıvırmaz belki. Mevlut’un kitabın sonuna doğru hafif dramı ve üzücü hayatı, zenginleşememesi, herkes büyük bir ailede yaşarken onun karısının ölmesi, ailesinin ölmesi ve yalnız kalması…
‘Mutlu bir yazarım şikayet beklemeyin benden’
- Sesinizi duyurabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Bir yazar olarak sesimi duyurabildiğimi düşünebiliyorum. Hiçbir endişem yok. Güzel bir kitap yazarsam... Çok talihli bir insanım. Dünyada altmış iki dile çevrilen bir yazar olarak şikayetçi olmam… Hangi yazarda bu talih var. Romancı olarak sesimi duyurabildiğimi kesinlikle düşünüyorum. Ama siyasi görüş, hatta siyaseti geçtik, edebi görüş ya da aradaki sosyolojik antropolojik toplum hakkındaki görüşlerim, bunları ifade edip yazarlığım düzeyinde gönül rahatlığıyla paylaşamıyorum.
- Üzüyor mu bu sizi?
Üzüyor ama çok değil.Ben mutlu bir yazarım. Şikayet etmemi beklemeyin benden.
‘Twitter bir silah gibi kullanılıyor’
Yinelemek isterim ki dünyanın en talihli yazarlarından biriyim. Ben günübirlik anlamsız tartışmalardan ziyade, romanımı yazmak, onun hem Türkiye’ye hem de dünyaya ulaştırma çabası içerisindeyim. Ülkesini seven biri olarak, herkesin en sert sözü söylediği kavga ortamından, kavga atmosferinden memnun değilim. Ama bu, bugüne ait bir mesele değil. Eskiden de böyleydi. Sosyal medyada Twitter bir silah gibi kullanılıyor. Herkes birbirine mesnedi olmayan şeyler söylüyor. Bundan şikayet etmemiz lazım ama unutmayın bu gözler birbirini silahla vuran insanları gördü. Herhalde yaşlandığım için, olumlu olmak gerektiği için ilerleme var deyip geçiyorum.