Gündem

Orhan Kemal Cengiz: Vazgeçemediğimiz 'erkeklik' ve 'vatandaşlık'

Orhan Kemal Cengiz, Birçok ülkenin tanıdığı ‘vicdani ret’ hakkını tanımak ve askerliğe alternatif sivil hizmet düzenlemesi getirmek

30 Eylül 2011 03:00

T24 - Orhan Kemal Cengiz, Birçok ülkenin tanıdığı ‘vicdani ret’ hakkını tanımak ve askerliğe alternatif sivil hizmet düzenlemesi getirmenin Türkiye'de neden bu kadar zor ve askerliğin neden ‘kutsal’ olduğunu sorguladığı yazısında, "Yoksa aslında vazgeçilemeyen, bizim ‘erkeklik’ ve ‘vatandaşlığı’ inşa biçimlerimiz mi?" dedi.


Radikal gazetesi yazarı Orhan Kemal Cengiz'in "Sünnet ve askerlikle erkek olmak" başlığıyla yayımlanan bugünkü (30 Eylül 2001) yazısı şöyle:


Tüm dünyanın tanıdığı 'vicdani ret' hakkını tanımak ve askerliğe alternatif sivil hizmet düzenlemesi getirmek Türkiye için neden bu kadar zor?


Ben Türkiye’deki sorunlu ‘erkeklik’ kimliğiyle ‘sünnet’ ve ‘askerliğin’ bir biçimde bağlantılı olduklarını düşünüyorum. Sünnet konusunu gündeme getirdiğim için dindar dostlarımın bir alınganlık geliştirmeyeceklerini umut ederim. Anladığım kadarıyla sünnetin, dinin bir gereği olup olmadığı da tartışmalı bir konu zaten...


Beni ilgilendiren tarafı, sünnetin sembolik değeri. Türkiye’de çocuklar sünnet edilirken işin ‘dini yanı’ çok fazla dillendirilmiyor. Erkek olmaktan, erkekliğe ilk adımı atmaktan söz ediliyor. Bir erkeğin, cinsel organının bir parçasının kesilmesi yoluyla erkekliğe adım atıyor olması çok ilginç değil mi? Bir travmayla birlikte ‘erkekliğe’ giriş yapıyoruz. Freud’un önüne bizim sünnet uygulamasını koysak çok ilginç yorumlar alırdık herhalde. Bu sembolik ‘iğdiş’ etmenin ruhlarımız üzerinde yarattığı muhtemel tahribatın neredeyse hiçbir bilimsel araştırmaya konu olmamış olması da çok ilginç geliyor bana...


Askerlik ve erkeklik


Türkiye’de ‘erkek olmanın’ ikinci aşaması ise askerlik. Askerlik de bizim ‘erk’ten vazgeçerek erkek olduğumuza delalet etmiyor mu? Başka bir erkeğe, komutana mutlak bir şekilde tabi olarak, kişisel özerkliğimizin tamamiyle ortadan kalktığı ‘zorunlu askerliğin’ ardından ‘erkek’ olma sürecimiz tamamlanıyor. Sünnetle başlayan sembolik kastrasyonumuz, askerlikle son halini alıyor ve bizler ‘bütünüyle’ erkek olmuş oluyoruz.


Sünnetten önce de asker ocağına ‘teslim olmadan’ önce de davullar, zurnalar çalıyoruz. Korkuyu, şenlikli bir cümbüşle bastırmaya çabalıyoruz sanki... Hâlâ devam eden bir uygulama mıdır bilmiyorum ama askerde sünnet kontrolü yapılıyor. Bir biçimde sünnet olmamışlar için asker ocağımız bu ‘hizmeti’ ücretsiz olarak ‘sunuyor’.


Kadınların üzerinde kurmaya çalıştığımız ‘mutlak’ kontrolle bu iğdiş edilme süreçlerinden geçerek ‘erkek olmamız’ arasında bir bağlantı var mıdır acaba? Bu yüzden mi kolayca dövebiliyoruz kadınlarımızı? Bu yüzden mi kadınların en küçük bir özerklik belirtisi göstermesi, ‘kırılgan erkekliklerimizi’ ta derinden yaralayabiliyor ve kadınları öldürmeye kadar vardırabiliyoruz işi...


Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye askerliğe alternatif hizmet konusunda düzenleme yapma çağrısında bulunan ve bunun için de aralığa kadar süre veren deklarasyonunu okuyunca bütün bu düşünceler hızla geçiverdi aklımdan.

Vicdani ret

Bir türlü zorunlu askerlikten vazgeçemiyoruz. Bir türlü profesyonel orduya geçemiyoruz. Hatta bütün bunların başlangıcı olabilecek, küçük bir adımı atıp ‘vicdani ret’ hakkını tanıyamıyoruz. İşte komitenin çağrısı bu konuyla ilgili.


Bundan dört yıl önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Osman Murat Ülke’nin açtığı davada Türkiye’yi vicdani retçilere reva görülen muamele nedeniyle mahkûm etti. Mahkeme, vicdani retçilerin her davranışının ayrı ayrı ‘emre itaatsizlik’ olarak kabul edilip, askerliği reddeden kişinin sonu belirsiz bir mahkûmiyet çemberi içerisine konulmasını insanlık dışı bulduğunu belirtti.


Aradan geçen dört seneye rağmen Türkiye bu kararın gereğini yerine getirmek için hiçbir adım atmadı. Artık iş komite tarafından sıkıştırılma noktasına kadar geldi.


Tüm dünyanın tanıdığı ‘vicdani ret’ hakkını tanımak ve askerliğe alternatif sivil hizmet düzenlemesi getirmek Türkiye için neden bu kadar zor? Askerlik neden bu kadar ‘kutsal’ ve dokunulmaz? Yoksa aslında vazgeçilemeyen, bizim ‘erkeklik’ ve ‘vatandaşlığı’ inşa biçimlerimiz mi? Bırakalım isteyen, bu yollardan geçerek erkek olsun. Ama sünnet ve askerlikten geçmeden ‘erkek olmak’ isteyenler için de bir alternatif olsun...