25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle şiddet bir kez daha Türkiye’nin gündemdeydi. Şiddet gören Perihan Savaş, İrem Sak, Deniz Akkaya, Mine Tugay gibi Türkiye'nin tanınmış isimleri diğer kadınlara, "Kol kırılır, yen içinde kalır' demeyin susmayın" dedi. "Korkmayın, kabullenmeyin, susmayın" diyen ünlü isimler kadına karşı şiddet için mesajlarını paylaştı.
Hürriyet'ten Hakan Gence ve Banu Tuna'nın sorularını yanıtlayan, Perihan Savaş, İrem Sak, Deniz Akkaya, Mine Tugay, Fevziye Yumak, Melike Şakiroğlu ve Deniz Türkali'nin açıklaması şöyle:
Deniz Türkali: Kadınlara feminist örgütlenmeyi tavsiye ederim
-Babanızla ilişkiniz, yetişkin Deniz’i nasıl biçimlendirmiştir? Böyle sert, zaman zaman şiddet kullanan bir baba olmasaydı farklı bir kadın olur muydunuz? Ya da mesela kişiliğinizde sırf bu türden ilişkiniz yüzünden yerleştiğini bildiğiniz özellikler, davranışlar, korkular olduğunu fark etmişliğiniz var mı?
Babamla ilişkimi belirleyen tek şey, elbette ki şiddet değildi. Bir yandan da sonsuz dostluk ve dayanışma içinde olduğumuzdan, her zaman bir tür aşk-nefret ilişkisi oldu. Farklı bir kadın olur muydum bilmiyorum, ama olduğum kadından pek bir şikâyetim yok. Bu soru birkaç kez soruldu... Sanmıyorum, en azından ben fark etmedim.
-O zamanlar ‘baba dayağı’ bugüne kıyasla daha az yadırganan bir şey miydi sizce? Bunu o vakitler nasıl yaşadığınızı anlatabilir misiniz?
Baba dayağı en azından bizim yakın çevremizde o zaman da hoş karşılanan bir şey değildi. Ancak kadına yönelik şiddet bugünkü gibi karşılanmıyordu. En tipik örneklerini o dönem filmlerinde de görebiliriz. “Bağır Herkes Duysun” sloganı feminist hareketle gündeme geldi. O zaman ‘hak edilmiş dayak’ mantığı geçerliydi. Ben elbette o dönemde ağır yaşadım. Ama yapı olarak travmalara yenilmeyen biriydim. Biriyim. En azından kendi başıma gelen travmalara yenilmediğimi düşünüyorum. Ama bu çok öznel bir durum.
-Aile içi şiddeti çevrenizden, arkadaşlarınızdan saklama ihtiyacı hisseder miydiniz veya utanır mıydınız?
Ben doğrudan paylaşmazdım. Ama gizli kalacak gibi değildi. Anneannem, büyükbabam, teyzem yani yakın çevre bilirdi. Sadece çok yakın bir iki arkadaşım bilirdi.
-Hayatınızın başka dönemlerinde erkek şiddeti ile karşılaştınız mı? Bunu sadece fiziksel şiddet anlamında sormuyorum; ekonomik, duygusal, cinsel şiddeti de içine katıyorum.
Özellikle benim dönemimde hertürlü erkek şiddetiyle karşılaşmayan kadın yok denecek kadar azdır. Hatta yoktur diyebilirim. Ben karşılaşmadım diyen şahit olmuştur ki, bu da bir şiddettir, şiddete maruz kalmak demektir. O zaman bazı şeyler normal karşılandığından adlandırılmamıştır. Cinsel tacize erkek arkadaşlarımdan birinin tepkisini de anlatmıştım kitapta. Belki duymuşsunuzdur; ”Dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek peşinden gitmez” özdeyişini. O zamanlar pek geçerliydi bu bakış açısı. Hâlâ bir sürü yerde geçerliliğini koruyor bildiğiniz gibi. ‘Hayır’ın ‘Hayır’ demek olduğunu öğretmek pek kolay olmuyor.
-Türkiye’de kamusal alanda (sokakta) potansiyel bir şiddet, kendinizi tehdit altında hissettiğiniz oluyor mu?
Her kadın gibi... Her zaman...
-Hayatınızdaki erkek şiddetiyle nasıl baş ettiniz?
Baş etmeye çalıştım diyelim. Bunun bir formülü yok maalesef...
-Bugün aynı durumda olan, 16 yaşında bir genç kız karşınızda olsa ona ne derdiniz, ne tavsiye ederdiniz?
Tavsiye vermeyi pek bilemem. Bir işe yarayacağına da fazla inancım yoktur. Birlikte yaşarken genel bir yaşam tarzı içinde ilişki kuruyorsunuz çocuklarınızla... Her kesime, her aileye, her ilişkiye göre değişir bu.
-Genel olarak kadınlarakendilerini güçlendirmek için ne tavsiye edersiniz?
Feminist örgütlenmeyi...
Perihan Savaş: Şiddet gören kadın artık susmuyor, bunu başardık
-Yıllar evvel, eski eşiniz İbrahim Tatlıses’ten şiddet gördüğünüze dair haberler yayımlanırdı sık sık. Bugün televizyonda, kadına yönelik şiddet haberi gördüğünüzde hâlâ canınız acıyor mu? Aklınızdan neler geçiyor?
Tabii çok canım acıyor. Bir kadının şiddet görmesi affedilir bir şey değil.
-Peki sevdiğiniz erkeğin, canınızın yanacağını bile bile el kaldırması o an ne hissettiriyor?
Çok acı bir şey. Bu sadece dayak değil biliyor musun? Yemeği kötü yapıyorsun diye aşağılamak da şiddettir.
-Siz yıllardır setlerdesiniz, hiç manevi şiddet gördünüz mü?
Sektör o yıllarda çok erkek egemendi. Hiç kadın filmleri yapılmazdı, gerçi hâlâ da kadın filmleri yapılmıyor. Yapılsa da cinsellik ön planda olurdu. Sektörde ve setlerde erkek ne derse o olurdu.
Mesela başrol erkek oyuncu, yönetmen oradayken gelir ve kadına rol tarif ederdi, sonuç o erkeklerin istediği gibi olurdu. Bu da büyük bir psikolojik baskıydı.
-Kadına yönelik şiddeti nasıl yorumluyorsunuz?
Kız çocuklarını okutmamız, eve peynir-ekmek almak kadar önemli. Anneler kızlarının 14-15 yaşında evlenmelerine razı gelmemeli, onları okutmalı ve kurban etmemeli.
Aynı zamanda erkekleri yetiştirenlerin biz kadınlar olduğunu da unutmamak lazım. “Oğlum sen sofrayı kurma, sen elleme, odanı toplama” lafları bir kenara bırakılsın artık. Erkek de işlere ortak olmayı öğrensin.
-Şiddete karşı ne kadar yol alabildik?
Şiddet gören kadınlar artık susmuyor. Bunu başardık. Eskiden aile baskısı vardı, “Kocandır yapar” denirdi. Artık böyle değil. Tabii devletin de devreye girip bir tokata dahi çok büyük ceza vermesi lazım. Kadının her yeri kırılıyor, sonra adama sadece altı ay uzaklaştırma veriliyor ve o adam gelip kadını öldürüyor. Tüm kadınlara, haklarını aramayı sürdürmelerini tavsiye ediyorum. Bunun için de ekonomik özgürlükleri ve özgüven sahibi olmaları çok önemli.
Bence tüm kadınlar çalışmalı, parasını kazanmalı. Aileler kızlarına eş aramaktan önce, kızlarının meslek sahibi olmaları için uğraş vermeli.
-Erkek bir kere şiddet uyguladıktan sonra devamı geliyor mu?
Benim başıma bir kere geldi ve susmadım. Ama bununla ilgili araştırmalar ortada, öldürene kadar devam ediyorlar.
-Sizin davanızda sonuç ne oldu?
Komik bir ceza. Ama hiç pişman olmadım. Erkek egemen toplumda polis de, hâkim de erkek… Ama bir şey söyleyeyim mi? O dönem cezanın hafifletilmesine hükmeden bir kadın hâkimdi.
İrem Sak: Susmayın, kabullenmeyin, normalleştirmeyin
“Dünyanın, ülkenin her köşesinde değişik biçimlerde kadına şiddet var. Bu illa sadece bir erkeğin bir kadını dövmesi şeklinde algılanmamalı. Sözle taciz, psikolojik baskı, fiziksel şiddet / taciz gibi kabarıp giden bir liste var.
Her kadının konuyla ilgili bir isyanı vardır. Benim başımdan geçen bir olay bana çok şey öğretti. Artık şans mı diyelim, verilmiş sadaka mı, nedir bilmem ama beni bir şey korudu. Korudu da, bu sayede size burada korkunç bir şey anlatmayacağım. Ama şunu gördüm ki, erkeğin fiziksel üstünlüğü karşısında çaresiz kalıyor insan. Biri size şiddet uyguluyorsa susmayın. Kabullenmeyin. Durumu normalleştirmeyin.
Karşılıklı anlayış ve sevgi şart. Kendini seven, kendiyle barışık, anne-baba sevgisi yüklü bir insan, başka bir insana zarar veremez. Sevgisiz büyüyen kadın veya erkek mutsuzluk saçar. Her şey çocukluk çağlarında gizli. Her şeyin tohumu o zamanlarda ekiliyor. Mutlu bireyler yetiştirin. Toplum bence ancak böyle iyileşir.”
Deniz Akkaya: Kol kırılır yen içinde kalır
-Bir erkekten hiç şiddet gördünüz mü?
Önce eski bir erkek arkadaşımla bunu yaşadım. Davalarımız uzun sürdü. 20 sene sonra başka bir birlikteliğimde de başıma geldi.
Mahkemeye verdim. Hiç pişman olmadım, çünkü hep ben kazandım. Ben kriz anlarında soğukkanlılığımı korurum. O sırada bile bana bunu yapan adamın geçmişinde neler yaşadığı, buralara onu nelerin getirdiği aklımdan geçti.
-O halde sizce şiddetin kökeni neye dayanıyor?
Bunun eğitim öğretimle alakası yok. ‘Pasif kadınların başına gelir’ de denemez. Tam tersi, pasif olmayan kadınları bastırmak için daha çok şiddet olayları yaşanabiliyor. Ben yaşadığım iki örnekte de şiddetin köklerinin anne-çocuk ilişkisine dayandığını gördüm. Özellikle erkek çocuklarının anneleriyle ilişkilerinde yaşadıkları sıkıntılar kendini ileride kadına yönelik şiddet olarak gösteriyor. İnsanların dış görünüşlerine bakarak iç dünyalarını çözemiyorsunuz. Kusura bakmayın ama ben burada biraz basını suçlu buluyorum.
Toplum zaten erkek egemen, kadınlara da sanki bunu hak ettiği için yaşamış gibi bir intiba veriliyor. Sebep ne olursa olsun kadın hak etmiş olamaz. Kadın kocasını aldatmış, yüzde yüz hatalı olsa bile burada erkeğe yakışan ceketini alıp gitmektir. Maalesef basın, Türkiye’de bu haberleri olumsuz destekliyor.
-Sizin yaşadığınızda bu muydu?
Günlerce, “Bu kadın başka bir şeyle anılmıyor, onun yerine olsam susardım, kol kırılır yen içinde kalır” dendi. Her kadının yapması gerekeni yaptığım için suçlandım.
-Sanat dünyasında bu korku var mı?
Evet, yüzde 85’i “El alem ne der” diye yaşıyor. Mesela geçenlerde yapılan bir açıklama vardı: “Erkekler arada bir eşlerini aldatmalı.” Bu bile kadına şiddeti desteklemektir. Kendinde aldatmayı hak gören adam evine dönüyor, hakkını arayan, hesap soran karısını, hakkını aradığı için dövüyor. Bu açıklamaları yapanlar sözüm ona sanatçı.
-Çözüm ne olabilir?
Türkiye’de özellikle kız çocuklarına daha çok değer verilmeli. Haklarını savunmalarını öğretmek gerekiyor. Çünkü şiddet, herkesin başına gelebilir. Kızları, “Kol kırılır yen içinde kalır” diye büyütürsen, kaç üniversite okursa okusunlar, susarlar. Akademik kariyeri olan adamlar bile bunu yapabiliyor.
Mine Tugay: Sessiz çığlığınızla kalakalıyorsunuz
-Kısa süre önce sosyal medyada “Şehrin ortasında bir minibüs şoförünün saldırısına uğradım” şeklinde bir paylaşım yaptınız. İnsan o an ne hissediyor?
“Ne yaptım ki şimdi” dedim?’’ Tek yaptığım kornaya basmak. Bu soru beynimden geçerken karşımda durmadan arabanın camını yumruklayan adama bakınca, onu insan olarak göremedim artık. Çünkü adam görüyor veya algılıyor gibi değil de tamamen dürtülerinin kölesi olmuş bir biçimde sadece beni dövmek istiyor gibiydi. Bir kadını… Aynı davranış kız kardeşine veya annesine yapıldığında onları korumak için dünyaları yakabilir muhtemelen bu adam. Çok korktum ve çaresiz hissettim. Ve dünyada çok daha berbat koşullarda, sesini bile çıkaramadan bu şiddeti her gün yaşayan kadınları kim koruyacak diye düşündüm.
-Nasıl bir yol izlediniz?
Polisi arayıp olayı anlattım. Sağ olsunlar beni sakinleştirdiler, bilgileri aldılar. Sanırım o kişiyi durdurdular ve ceza yazdılar. Beyaz masaya şikâyette bulundum. O şahsın kendini kaybettiğini ve sonra kendine geldiğinde yaptığının yanlış olduğunu fark ettiğini ummak istiyorum. İnsan vicdanıyla yüzleşmeden iyileşemez çünkü.
-Daha önce sektörde veya özel hayatınızda hiç şiddetle karşılaşmış mıydınız?
Benim de başıma gelmiş olaylar var elbette. Ama fiziksel şiddet değil bu bahsettiğim. Duygusal saldırı, yıldırma stratejisi, psikolojik baskı, tasarlanmış dedikodular.
Mobbing Türkiye’de çok fazla üzerine konuşulan bir konu değil. Bana etik değerlerin kaybolmasının bir sonucu gibi geliyor. Ben iyi niyetin erdem olduğunun öğretildiği, korunaklı bir ailede büyüdüm. Hayatım boyunca bir başka insanın ayağını kaydırmayı düşünmedim hiç. İnsanların hırslarıyla, egolarıyla ve konumsal açıdan var olan güçleriyle savaşamıyorsunuz bir noktadan sonra, sessiz çığlığınızla kalakalıyorsunuz.
-Türkiye’de artan kadına yönelik şiddetle ilgili neler düşünüyorsunuz?
Kadının aileyi oluşturan fertlerin en önemlisi olduğunu, kadına uygulanan şiddetin sadece o kadını değil tüm aileyi, hatta bütün toplumu etkilediğini düşünüyorum.
Çünkü o ailede yetişen çocuk, birey olma yolundayken ilk olarak aile fertlerini rol model alıyor ve eğer o evde şiddet varsa bu kronik bir kısır döngüyle hayatımızın içinde iyileştirilemeyen bir yara olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Kadının ezilmişliğinin ve ikincilleştirilmeye çalışılmasının, yani kısacası toplumsal cinsiyetlendirmenin sadece Türkiye’de olduğunu söylemek körlük olur. Şu da bir gerçek ki, Türkiye’de bunu normalleştiren yan etkiler olduğu sürece kadınlarımız şiddete uğradıklarında seslerini çıkartmaktan imtina edebilir veya yaralarına merhem bulamayabilir.
Fevziye Yumak: Beş yıldır kendi paramı kazanıyorum
Evlenmeden evvel dört yıl teknik ressam olarak çalışmıştım. Evlendikten sonra eşim izin vermedi. 23 yaşındaydım evlendiğimde. Ondan sonra hiç maaşlı çalışamadım. Ailemizin ekonomik olarak zor durumda olduğu dönemlerde bile eşim katkı sağlamak için çalışmama izin vermedi. “Ben bir saat fazla çalışırım, karımı çalıştırmam, evimi geçindiririm” derdi. Ekonomik özgürlüğüm olmasından çekiniyordu.
Öte yandan ücretsiz olarak evliliğimiz boyunca hep onun iş yerinde çalıştım, ayak işlerini yaptım. Ayrılmak için çocuklarımın büyümesini bekledim. Onlar kendi ayaklarının üzerinde durmaya başlayınca boşandım. Şimdi bir optik gözlük mağazam var. Beş yıldır yeniden kendi paramı kazanıyorum ama hâlâ harcarken içimde bir huzursuzluk oluyor. Biri hesabını soracakmış gibi geliyor.
Biz yeni nesil kadar bilinçli değildik. Babam da anneme ekonomik şiddet uygulamıştı. O zamanlar zaten kadınlar evin dışında pek çalışmazdı. Bugün kızıma hep söylüyorum, “Nikâh masasında bile olsa içine sinmeyen bir şey varsa, vazgeç” diye. Ben üç yıl nişanlı kaldım, ayrılmak ayıptı. Oysa fark etmiştim. Bugünkü aklım olsa evlenmezdim.
Melike Şakiroğlu: En yakın arkadaşımı erkek şiddetinden kaybettim
Ben transseksüelim. Kadın kimliğiyle sürdürdüğüm 21 yılda da öncesinde de, hayatımın her döneminde erkek şiddetine maruz kaldım. Sadece fiziksel değil, ekonomik ve psikolojik şiddet de gördüm. Trans kadınların çalışma imkânları o kadar kısıtlı ki, bu da ekonomik şiddettir. Hayatınızdaki kişinin küfürlü konuşması bile şiddettir. Şiddet yüzünden ayrılmak istediğim, hayatımla tehdit edildiğim için yargı yoluna başvurduğum da olmuştur. En yakın arkadaşım bu sebeple hayatını kaybetti. İçimdeki aktivisti ortaya çıkaran da erkek şiddetidir. Bir an geliyor, artık sessiz kalamıyorsunuz. Diğerlerinin hakkını da savunmaya, yol göstermeye başladım. Başımdan geçenler olmasa, buna kalkışmazdım. Sivil toplum sahasında örgütlenmeyi öğrendim.
"Fark etmeniz için üçüncü sayfaya konu mu olmam gerekiyor?"
Sosyal medyada başlatılan ve devam eden #BenDeŞiddetGördüm hashtag’ine gelen mesajlar şöyle:
-Dr. Deniz Ulusoy: #BenDeŞiddetGördüm Fiziksel şiddet değil de psikolojik şiddet gördüm. Fiziksel şiddette yaralar kapanır da psikolojide zaman alır.
-Black Or White: #BenDeŞiddetGördüm fark etmeniz için üçüncü sayfaya konu mu olmam gerekiyor diyor bir kadın? Sözün bittiği yer.
-Mine Mine: #BenDeŞiddetGördüm diye karakola gidin barıştırmaya çalışırlar... adliyeye gidin “hala şikayetçi misin” diye sorarlar... hukuk yok!!!!!!!
-Erdal Çınar: #BenDeŞiddetGördüm satırlarında kadınlarımızın kızlarımızın ismini görmediğimiz gün mutlu olacağız insanlar olarak.
-Sıla GÖKEREN: Kadınlar sadece eşiniz, çocuğunuz, sevgiliniz veya düşmanınız değildir! Aynı zamanda ANNENİZDİR. #BenDeŞiddetGördüm
-T.C. Önce Vatan: Kız babaları kızınızın #BenDeŞiddetGördüm demesini istemiyorsanız kızlarınızı okutun.