Gündem

Ölmüş annesiyle medyum aracılığıyla konuştu

Türkiye’nin önemli köşe yazarlarından biri, yeni yayımlanan kitabında bir medyum aracılığıyla ölmüş annesiyle konuştuğunu yazdı.

24 Nisan 2009 03:00
Türkiye’nin önemli köşe yazarlarından biri, yeni yayımlanan kitabında bir medyum aracılığıyla ölmüş annesiyle konuştuğunu yazdı.

Türkiye’nin önemli köşe yazarlarından biri, yeni yayımlanan kitabında bir medyum aracılığıyla ölmüş annesiyle konuştuğunu yazdı. Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, ünlü yazarın yeni kitabındaki bu bölümü köşesine (24 Nisan 2009) taşıdı…

İşte Ertuğrul Özkök’ün “Köşe yazarı ölmüş annesiyle nasıl konuştu?” başlıklı yazısının tamamı…

‘Köşe yazarı, ölmüş annesiyle nasıl konuştu?’

1990’lı yıllarda, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Gülçin Telci’nin evinde ilginç bir olay yaşandı.

Telci, o akşam evine bazı dostlarını davet etmişti.

Davetliler arasında, bugün çok ünlü olan bir köşe yazarı da vardı.

Telci eve kadın bir medyumu da davet etmişti.

Yemekten sonra davetliler tek tek odaya girerek medyumla konuştular.

Sıra ünlü köşe yazarına geldi.

Önce kadın medyum hayatını anlattı.

İş Bankası’nda memur olarak çalışıyormuş.

Bolu’ya göndermişler.

Orada ağabeyi kendisine bir ev bulmuş.

Evi beğenmiş, ancak tam imzayı atarken emlakçı, "Bu evde periler yaşıyor, benden söylemesi" demiş.

Ağabeyi, "Bunu baştan niye söylemedin" diye çıkışmış.

Ancak kadının içinden bir ses "Bu evi kirala" demiş.

O akşam eve geçtiğinde görmüş ki, gerçekten periler var.

Söylediğine göre, o günden beri perilerle yaşıyormuş.

* * *

Bundan sonrasını köşe yazarının ağzından aktarıyorum:

‘Cüniş’im çağırır da ben gelmez miyim?’

"Ben fal için tek başıma kadının bulunduğu odaya girdim, Neriman ayrı girecek.

Bu arada parantez açayım, annem öldüğünde ben ilk eşimle evliydim.

Yani ne benim annem ömrü hayatında Neriman’ı gördü, ne Neriman annemi.

Kadın bana ’Ruh çağıracağız, kim olsun’ dedi. ’Annem’ dedim. Bir de diyor ki, işte o bahsettiği ruh gidecek, annemi bulacak, annem gelmek isterse gelecek, istemezse gelmeyecek.

Kadının elinde 29 harf var, bir de kalem. Kalem oynuyor, kadın konuşarak cevap veriyor.

Ama ses kadının sesi, başka bir ses olmuyor. ’Sesiba hanımı istiyoruz, oğlu Cüneyt onunla konuşmak istiyor, gelir mi’ dedi kadın.

Biraz sonra ’Cüniş’im çağırır da gelmez miyim’ diye bir ses çıktı kadından. Bu laf, annemle benim aramda çok gizlidir. Annem bana hep ’Cüniş’ derdi ve ben istemezdim. Hatta ’İçimdeki çocuk Cüniş’ diye yazılar da yazardım.

‘Teyzene söyle iki aya yanıma gelecek’

Ben izin isteyip dışarı çıktım. Neriman’a ’Gel içeri, kayınvalidenle tanıştıracağım seni’ dedim. O da yanıma oturdu.

Neyse, annem o tarafla ilgili hiçbir soruya cevap vermedi. Ama ’Gülsüm’e (teyzem) söyle, Halil İbrahim sofrası kursun’ dedi.

Halil İbrahim sofrası da gelenekte kuşsütünün bile esik olmadığı, bunları yiyemeyen insanlara sunulan bir sofra. Sevap almak için.

Neden? ’İki aya kadar yanıma gelecek.’ Atlıyorum, bir buçuk ay sonra Neriman bana telefon ediyor. ’Lütfen sandalyeye otur, bir haberim var, teyzen, başın sağ olsun’ diyor. Bana ulaşamayıp ona haber veriyorlar.

‘Baban dandik imzayla arsamızı sattı’

Babamla annem Marmara Ereğlisi’nde bir arsa almışlardı fi tarihinde, ölünce annemin yüzde 50 hissesinin yüzde 75’i bana kaldı. ’Biliyor musun baban o arsayı dandik bir imzayla sattı.’

İleri sarıyorum. ’Baba yaptın mı?’

Hüngür hüngür ağlıyor, ’Evet yaptım’ diye.

Sen nereden öğrendin diye soruyor.

’Anam söyledi’ diyorum, daha beter ağlıyor.

‘Git o kitabın 34’üncü sayfasına bak’

Dönersek, annem diyor ki:

’Eve git (Babam hálá o evde oturuyor) bilmem ne kitabımın 34. sayfasına ben bir papatya koymuştum, bak bakalım duruyor mu?’

Rafların arasında o kitap bulundu ve papatya oradaydı.

O sıralar Ataköy’de oturuyoruz, ben bir gece eve sarhoş geldim.

Neriman dedi ki: ’Eren çok ateşli, ne yapsam, baş edemiyorum.’ Ben sarhoşum ya, ’Boş ver, geçer sabaha’ deyip yattım.

Ertesi sabah kalktım, Neriman giyinmiş, hazırlanmış, işe gidecek, biraz da bana bozuk tabii. ’Ya’ dedi. ’Sen geldin, sarhoş eşek gibi yattın, sonra ben Eren’in yanında yattım. Bir saatte ateşi düştü, o uykuya dalınca ben de suratımda bir şey hissettim, o an dalmışım. Bir iki saat uyudum, şimdi gayet iyiyim, işe gidiyorum.’

Annem diyor ki, ’Evladım, benim eşek oğlum bir akşam eve sarhoş geldi. Sen bütün gece Eren’le uğraştın. Cüneyt eşek gibi zıbardı yattı. Sen Eren’in başında sabaha kadar durdun.

Sonra ateşi düştü. Ben de senin alnını sıvazladım, sana teşekkür ettim.’ Aynen böyle. Ve ekliyor: ’Bundan böyle torunum sana emanet.’

‘Cüneyt yakında hastanelik olacak’

’Cüneyt çok içiyor, çok yiyor, hiçbir şeye dikkat etmiyor, bak göreceksin hastanelik olacak.’ 40 gün sonra hastaneye kaldırıldım.

En son dedi ki: ’Lütfen, oğlumu koruyabilmem için, beşgen, beyaz ve sarı altın şu fiyatta bir yüzük alın.’ Korkudan hemen bu yüzüğü aldım."

O akşam kadın medyumla konuşan kişi, Hürriyet’in köşe yazarı Cüneyt Ülsever’di.

Falcılara ve medyumlara çok inanıyor.

Başından daha bunun gibi çok ilginç birçok olay geçmiş.

Şimdi bunları yeni çıkan kitabında anlatıyor.

Ama küçük bir uyarı yapayım.

Medyumlarla ilgili bölüm, kitabın küçük bir bölümü.

Gerisi, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili.

Ama insan kitabı okuyunca anlıyor ki, medyumlardan iyi şeyler duymaya ihtiyacımız var.

(*) Cüneyt Ülsever, Türkiye’ye Ne Olacak, Hayy Kitap, 2009.