Özgün Keleşoğlu
Bu topraklarda her zaman kendine yer bulan bir sorundur bilgi ve birikim eksikliği. Özellikle tarihsel olaylarda sayısız çeşitlilik kazanan fikirlere ev sahipliği yapan yurdum insanının katliamlar hakkındaki görüşleri de çok farklıdır.
Bu duruma istisna olaylardan biri Soçi katliamıdır. Ubıhların sonunu hazırlayan, Çerkezleri yurtlarından eden olaylara ev sahipliği yapan Soçi, bu günlerde barışı simgeleyen olimpiyatların kalbi oldu…
Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapan Soçi, Çarlık Rusyası’nın dünyaya bıraktığı izlere sahip olan bir kent ve aynı zamanda Rusya’nın ruhani ve fiziki lideri Vladimir Putin’in de yazlığıdır.
88 ülkeden, 2500 sporcuyu ağırlaması beklenen Soçi, 22. Kış Olimpiyatları için yapılacak yerleşkenin inşasında gerçek yüzünü bizlere gösterdi. Topraklardan hala çıkmaya devam eden kemikler, hiçbir sporseverin gözünden kaçmadı.
50 milyar dolar harcama yapıldığı açıklanan 22. Kış Olimpiyatları, Soçi’nin kaderinin, kederinin, hüznünün ve gerçeklerinin gölgesinde kalarak başladı.
Durum bu haldeyken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılmasına şaşırmadığımız 22. Kış Olimpiyatları açılış töreninde yapılacak herhangi bir şov, yarışmalarda kırılacak herhangi bir rekor, 3 milyar izleyiciyle bulaşacak teknolojik gelişmeler de Olimpiyat İlkeleri’nin ve Soçi tarihinin gölgesinde kalacak.
Türkiye’de futbol konuşurken en çok rahatsız olduğum konu futbolda bile bir kültür sahibi olamamızdır. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray arasında oynanan mücadeleleri bile bir kültür temeline oturtamayan bir ülkenin de yasalarıyla insan ayrımı yapan Rusya’nın bu organizasyonunda en üst seviyede temsil edilmesi oldukça normal!
Her şeyi bir kenara bıraktığımızda bütün iyi niyetimizle şu soruyu soruyoruz.
“Olimpiyat ruhu Soçi’de yaşananları unuttur ve umut aşılar mı?”
Bagrat Shinkuba’nın “Son Ubıh” kitabını karıştırmış biri olarak diyebilirim ki sporun ve olimpiyatların o ulu ruhu bile bu ayıbı örtecek güçte değildir. Gerek yaz gerekse kış olimpiyatları olsun insanlık tarihinde önemli izler ve yollar açmıştır.
Birçok insan Peter Norman sayesinde empati yapmayı öğrenmiştir. Saygı duymayı ve farklıların bizi zenginleştirdiğini görmüştür. Bu tür örnekleri arttırarak 22. Kış Olimpiyatları özelindeki hevesinizi ve heyecanınızı kaçırmak istemiyorum.
Futboldan yola çıkalım…
Dünyanın en çok dikkat çeken spor dalı olan futbolun para ve ilgi yönünden zirvesi olarak tanınan İngiltere Premier League’deki kulüp sahiplerinin geçmişlerine ve yaptığı işlere bakmak önemli. Takım satın almanın önü açıldığından bu yana “kara para aklama” eylemine kalkışan ve bunu başaranlar olduğu söyleniyor. Türkiye A Milli Basketbol Takımı’nın 2014 Dünya Kupası’na katılabilmesi için FIBA’ya cüzi miktarda “bağış” yapılabiliyor.
2012 Londra Olimpiyatları’nda 1500 metre kadınlar finalinden altın madalya ile çıkan Aslı Çakır Alptekin’e ülkesinin Başbakan’ı “Senden 3 çocuk bekliyorum” diyebiliyor.
Biz de burada hala “olimpiyat ruhu” denen o ulu şeyden bahsediyoruz.
Her metrekaresi kanla bulanan Sochi kentine yarışmak için gelen tüm sporcular yemin ederken dürüst yarışacaklarını üzerine söz verirler. Soykırımlar ve katliamlar tarihinde kendine en üst sıralarda yer bulan Sochi’de yapılacak herhangi bir yeminden kendimi sorumlu tutuyorum. Sonuçta ben Ayşe Kulin değilim!
Biliyorum. Birçoğunuz “Bu yazdıklarının sporla ne ilgisi var” diyebilir. Olimpiyatlar hakkında geniş bir bilgi sahibi olmadığımı ve bu konuda ahkam kesemeyeceğimi söyleyebilirim. Fakat, ben hayatı vicdanıyla yaşayan biri olmaya “yemin” ettim.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’da Erkan Can ustanın canlandırdığı Suat karakterinin de dediği gibi “Futbol fena halde hayata benzer” ya hani…
Sadece futbolla kısıtlamayalım bunu. Sporun her alanındaki hikayeler hayatın ta kendisidir. Ve bu hayata vicdanıyla bakan insanların olimpiyat ruhu hakkında ahkam kesmeye hakkı vardır.