Gündem

'Öldürmeyi iyi bilen adam' Ankara’da

Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz Başbakan Erdoğan - Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı görüşmesini köşesine taşıdı.

05 Şubat 2009 02:00
Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz,  Başbakan Erdoğan - Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı görüşmesini köşesine taşıdı.

İşte Mehmet Y. Yılmaz'ın yazısı…

Darfur’da 300 bin kişinin öldürülmesinden ve 2 milyona yakın insanın yaşadığı bölgenin "etnik temizliğinden" sorumlu tutulan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in yardımcısı Ali Osman Muhammed Taha, önceki gün Ankara’ya geldi.

Cumhurbaşkanı Vekili Köksal Toptan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile temaslarda bulundu.

Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanması istenen El Beşir’in yardımcısı ile görüşen Erdoğan’ın toplantıda ne söylediğini bilmiyoruz. Çünkü bu konuda bir açıklama yapılmadı.

Gazetelerimizin çoğunluğu da aslında manşet olması gereken bu ziyarete iki sütuncuk olsun yer vermediler.

Hürriyet de olmasa, bu ziyaretten kimsenin haberi olmayacaktı.

Bu beyler, dünya yüzünde sadece Türkiye’yi ziyaret edebiliyorlar, çünkü başka bir yere giderlerse hapsi boylayacaklar.

Ancak AKP hükümeti, "ideolojik yakınlık nedeniyle" olsa gerek tutuklama kararlarını görmezden geliyor.

Türkiye’nin adının bu tür insanlar ile birlikte anılıyor olması sizi de rahatsız ediyor mu?

Bir zamanlar maziye bak, ne kadar şendik!

AK Tolgalı Beylerbeyi Recep Tayyip Erdoğan "ileri" diye haykırıp, Davos’taki toplantı salonundan otel odasına gitmek için asansöre doğru hareketlendiğinde yeni bir devri başlattığının farkında değildi.

Ramsey’den hediye gelen ayakkabıların gıcırtısı, "Bedr’in aslanlarının" kükremelerini andırıyordu.

Ve haliyle Emine Hanım gözyaşlarını tutamadı!

Etraftakiler, yandaki lokantadan keten peçete getirmeselerdi, gözyaşlarını muhtemelen türbanına silecekti, Allah korudu!

Hatırlayacaksınız, Emine Hanım, bir yandan ağlıyor, öte yandan Şimon Peres’e "yalancı" diyordu.

O sahneyi izlerken aklıma Emine Hanım’ın, sivri burunlu çizmeleriyle karda yürüyüş yaptığı Davos günleri geldi.

Ben orada değildim, Ahu Özyurt’un kaleminden Radikal’de izlemiştim durumu.

Bakın 8 Şubat 2003 tarihinde Ahu Özyurt, Radikal’de ne yazmış:

"Karda yürüyüşler, sürpriz kaçamak buluşmalar bir Davos klasiğidir. Emine Erdoğan ve Hayrünnisa Gül, önce basını kırmadan karda poz verdiler, sonra ’Bize biraz müsaade edin de azıcık hava alalım’ deyip kaçtılar. Ama ’Davos’un ruhuna en uygun kaçamağı kim yaptı?’ diye sorarsanız şu diyalog dikkat çekici:

Gazeteci: Ürdün Kralı ve Kraliçesi’yle yemek var mı Tayyip Bey’in programında?

Cüneyd Zapsu: Hayır, biz Şimon Peres’le yemek yiyeceğiz!"

Hey gidi günler hey!

O tarihlerde İsrail, Kadir Bey’in Saray Muhallebicisi’nden çıkmış bir ak kaşık idi!

Ankara’nın Dikmen’i Davos’a gideni öpmeli!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, "Ankara’nın Dikmen’i, bir daha gelirsem öp beni" diyerek terk ettiği Davos Toplantıları nedir?

Fark ettim ki birçok kişi bu toplantıları, uluslararası resmi bir toplantı zannediyor.

Davos’a, Birleşmiş Milletler’in ekonomik versiyonu gibi bakanlar da var! Demek ki acı gerçeği söylemek bana düşüyor:

Davos Toplantıları, ticari insan zekásının bir ürünüdür ve esasen bir kişinin para kazanması temeli üzerinde yükselir.

Bu kişi, Başbakan’ı yukarıdaki sözü söyledikten sonra sakinleştirip "Well, may be" dedirten (yani "Bilmem ki, belki de gelirim"in kibarcası) Herr Klaus Schwab’dan başkası da değildir!

Yani demek istediğim şu ki, bu Davos Toplantıları denilen şey, bir özel girişimdir.

Katılımcılardan ciddi para alınmakla kalınmaz, dünya liderlerinin o bölgeye gelmesinden yararlanılarak bir limuzinin günlük kirası bile normal rakamın dört-beş misline çıkarılır.

İşin ilginci, ikram ve limuzin vs. gibi hizmetleri gören şirket de toplantıyı düzenleyen şirketin kardeş kuruluşudur.

Davos gibi kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde avuç içi kadar bir otel odasını 600 İsviçre Frangı’na satmanın bir yoludur bu organizasyon.

Uzun sözün kısası, gidilmesi zorunlu olan bir yer değildir!

Daha doğrusu gitmekten daha çok "görülmenin" önemli olduğu yerlere benzer, bizdeki Long Table gibi bir yerdir yani.

Orada görülürseniz, sizi önemli insan sınıfına koyarlar!

Cennet vatanımıza bu toplantıların varlığını öğreten kişi de rahmetli Turgut Özal’dır. Elbette ondan önce de bilinirdi ama kendisi esasen bir pazarlama ustası da olduğu için Türkler, Davos’un değerini rahmetliden öğrendiler!

Burası dünya kapitalistlerinin, Herr Schwab’a katılım parası ödeyerek kendi aralarında toplanıp sohbet ettikleri bir yerdir.

"Zengin nasıl daha çok zengin olur" ve "Kenya’yı nasıl söğüşleriz" gibi konular konuşulur.

Oraya giden liderlere bakarsanız, bunu kolayca görebilirsiniz.

İşte bu nedenle bunu ısrarla sormak istiyorum: Recep Tayyip Erdoğan, gerçekten ezilen halkların dostu, pis kapitalist ve emperyalistlerin acımasız düşmanı ise Davos’ta işi neydi?