Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, cumhuriyet.com.tr'de yer alan “İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper’i kamyon biçti” başlığı nedeniyle sitenin Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven'in tutuklanmasıyla ilgili olarak "Haber sunumları ile ilgili tartışmalı noktalar, gazetecilik meslek örgütlerinin, iletişim fakültelerinin alanıdır, savcıların, mahkemelerin işi olamaz" dedi. Polat, sözlerine "Oğuz Güven, ifadesinde bu konuyu daha detaylı anlatıyor. Ancak o ifadede olmayan tek şey şudur. Oğuz Güven, söz konusu haberin sunumuna dair yapılan hatayı ve hemen gerçekleştirilen düzeltmeyi anlatırken, sorumluluğu bir yönetici olarak üzerine alıyor, topu kendisine bağlı olarak çalışan gazetecilere atmıyor" diye devam etti.
Fatih Polat'ın "Zarif bir dayanışmacı gazeteci: Oğuz Güven" başlığıyla yayımlanan (17 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Tarih 24 Temmuz 2015. Akşam saatleri. Arkadaşlarımla bir yerde oturup, sohbet ediyorum. Gazeteden bir arkadaşımdan telefon geldi. Dönemin Başbakan Yardımcısı ve Geçici Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Evrensel ve Özgür Gündem’e katıldığı bir televizyon programında ‘suç makinesi’ diyerek, bu iki gazeteyi hedefe koymuştu.
Dönüp, Arınç’ın tam ifadelerine baktım internetten. Şöyle diyordu: “Özgür Gündem ve Evrensel’in de içinde olduğu, diğerlerini saymayayım birçok gazete, bunlar suç makinesi. Bunlara dava açsak cezalara boğulurlar.” Arınç’ın bu sözleri, ‘sansürün kaldırılışının’ yıl dönümü olarak kutlanan gün söylediğini de hatırlatalım.
Böyle bir tavra sessiz kalmamak ve hemen tutum almak gerekiyordu. Bunu hızlıca yapmazsanız, bu yıpratma amaçlı psikolojik savaş söylemi, belirli bir trol desteği ile kendi etki alanını yaratır ve genişletir. Nasıl bir tutum almak gerektiğini düşünürken, uzun yıllardır tanıdığım ve birçok basın dayanışmasında birlikte davrandığım Celal Başlangıç’ı aradım. Sosyal medyada gazeteciler olarak, Arınç’a bu ifadeleri nedeniyle dava açacağımızı belirterek, ardından da bir suç duyurusunda bulunalım diye konuştuk.
İlk tweeti Celal Başlangıç attı: “Geçici BB Yrd. B.Arinç’a dava açacağım. Basın özgürlüğünü tehdit ettiği, anayasayı çiğnediği ve uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiği için.” Ardından da birçok gazeteci.
Ve 27 Temmuz 2015 günü Çağlayan’daki İstanbul Adliyesine gelerek suç duyurusunda bulunanlar arasında Cumhuriyet’in internet sitesinin önceki gün tutuklanan Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven de vardı. Ve, 199 gündür özgürlüğünden mahrum olan Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu da.
Oğuz Güven, 27 Temmuz 2015 günü, twitter hesabından, suç duyurusunda bulunan gazeteciler olarak adliyedeki fotoğrafımızı da koyarak şu tweeti paylaştı: “Basını hedef gösteren Arınç için Çağlayan adliyesinde suç duyurusunda bulunuyoruz.”
Oğuz Güven ile ondan sonra da birçok kez, meslektaşlarımızın davalarında, onlara destek olmak için yan yanaydık. Basın üzerinde baskıların darbe dönemlerini bile aştığı son iki yıldır, Oğuz Güven ile mesaisi adliye koridorları ile gazete arasında geçen iki gazeteciydik. O meslekte benden daha eskidir.
Basın davalarında dayanışma amacıyla yapılan açıklamalardaki fotoğraflara geriye dönük olarak bakın, Oğuz Güven’i birçok karede görürsünüz. Ama karenin ortasında değil, biraz daha kenar kısmında. Çünkü Oğuz Güven, zarif, mütevazı kişiliğiyle kendisini fotoğrafın en görünen kısmına atmaktan imtina eder.
Bende bıraktığı genel izlenimiyle, doğru bildiği yerde duran, konuşan ama bunu bağırıp çağırmadan yapan beyefendi bir kişidir Oğuz Güven. Ondan, başka dayanışma kampanyaları için de arayıp imza aldığım oldu. Ama dayanışmanın, günümüz savcıları için geriye dönük ceza icat etmek için şehvetle kullanıldığı gerçeği karşısında onları şimdi buraya yazmayayım.
Ve 12 Mayıs Cuma günü, sabah kahvemi içerek cep telefonumda Twitter’a bakarken Oğuz Güven’in saat 07.15’te yazdığı “Gözaltına alınıyorum” tweeti ile karşılaştım. Ardından, daha önce birlikte de çalıştığım Cumhuriyet’in Yazı İşleri Müdürü Bülent Özdoğan’ı aradım. Sonra, yine birlikte çalışmış olduğum ve birçok basın dayanışmasında da birlikte davrandığım, şu anda Cumhuriyet’te çalışan, arkadaşım Faruk Eren’i aradım. Ardından da saat 10.00’da Cumhuriyet’e gittim.
Şu anda Oğuz Güven’in tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen, Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper’in ölümüyle ilgili haber başlığı kendisine ait değildi ve hemen değiştirilmişti. Ve Oğuz Güven’in, savcılık ifadesinde de şunları söylediğini de hatırlatalım: “Kesinlikle ‘Başsavcıyı kamyon biçti’ şeklinde tweet girilmek istenmemiştir. Ayrıca söz konusu tweet girildikten 55 saniye sonra suça konu tweet kaldırılıp ‘İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper kamyon kazasında feci şekilde can verdi’ şeklinde düzeltilmiştir. Bu da ilk tweetin sehven girildiğinin göstergesidir.”
Kaldı ki, haber sunumları ile ilgili tartışmalı noktalar, gazetecilik meslek örgütlerinin, iletişim fakültelerinin alanıdır, savcıların, mahkemelerin işi olamaz.
Oğuz Güven, ifadesinde bu konuyu daha detaylı anlatıyor. Ancak o ifadede olmayan tek şey şudur. Oğuz Güven, söz konusu haberin sunumuna dair yapılan hatayı ve hemen gerçekleştirilen düzeltmeyi anlatırken, sorumluluğu bir yönetici olarak üzerine alıyor, topu kendisine bağlı olarak çalışan gazetecilere atmıyor.
Hemen düzeltilen o başlık ve tweet nedeniyle, hedef göstererek bu tutuklamanın sosyal destekçisi haline gelen ve bunu büyük bir şehvetle yapan “gazetecilerin” tavrını bir kenara not edin. Karşısına da Oğuz Güven’in kendisine bağlı çalışan gazetecinin sorumluluğunu, bedel ödemeyi göze alarak sahiplenen tutumunu koyun.
Bu iki tutum arasındaki derin fark, Oğuz Güven’in de ifade ettiği ‘çürümüşlük’ karşısında mesleğe yeni başlayacak gazeteci adayları için çok öğretici bir ders niteliğindedir. Hepimiz için!