Öğretim görevlisi Güven Çaprak cinayetine ilişkin davada ikinci kez karar çıktı. İlk yargılamada Çaprak’ın ortamda argo konuşmasını “tahrik” indirimine gerekçe yaparak sanık Polat Aytaç’ı 18 yıl hapse mahkum eden mahkeme, bu defa sanığı indirim uygulamadan müebbet hapisle cezalandırdı.
“Sevişmeyecek miyiz?” tartışması
Dosyaya göre Aytaç, birlikte yemek yiyerek içki içtikleri restorana sonradan gelen ve aralarında hakim-savcıların da bulunduğu gruptaki kadınlara iddiaya göre “Sevişmeyecek miyiz?” dediği için tartışmaya başladı. Bunun üzerine Aytaç, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Ermenek Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Çaprak’ı başından vurarak öldürdü. Savcılık da soruşturma sonunda Aytaç hakkında kasten öldürme suçundan müebbet hapis istemiyle dava açtı.
Mahkeme “haksız tahrik” dedi, İstinaf bozdu
Ankara 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava sonucunda mahkeme, Çaprak’ın aralarında hakim ve savcıların da bulunduğu ortamda küfürlü ve argo konuşmasını haksız tahrik gerekçesi sayarak sanık Aytaç’a verdiği müebbet hapis cezasını 18 yıla indirdi. Çaprak’ın avukatı Doç. Dr. Sinan Kocaoğlu, mahkemenin bu kararını İstinaf’a taşıdı. Ankara İstinaf Mahkemesi de “bazı tanık beyanlarının usul ve yasaya uygun şekilde tespit edilmeden alınarak tahrik açısından değerlendirme yapıldığı” gerekçesiyle hükmü bozdu.
Katılan vekili “savcı dosyayla ilgilenmiyor” diyerek çekilmesini istedi
İstinaf kararının ardından dava yeniden görüldü. Duruşmada dinlenen tanıklar, sanık Aytaç’ın maktul Çaprak’ın kendisine küfrettiği yönündeki beyanlarının aksine, bu tür bir konuşmaya şahit olmadıklarını anlattı. Duruşma esnasında avukat Kocaoğlu, katılan vekili olmasına karşın, mahkemeye yeni atanan duruşma savcısının dava ile ilgilenmediğini, dosyadaki eksik hususların tamamlanmasına karşın bu yönde talepte bulunduğunu belirterek, “CMK’da savcıyı ret diye bir müessese yok ama ilk kez katılan vekili, bireysel iddia makamı olarak çekilmeye davet ediyorum” dedi.
Tanıklar dinlendi, karar değişti
Yapılan yargılama sonunda mahkeme, Sanık Aytaç’ı bu kez “kasten öldürme” suçundan müebbet hapisle cezalandırdı. Bu defa haksız tahrik indirimi uygulamayan mahkemenin gerekçeli kararında, istinafın tanık beyanlarından sonra tahrik indirimi konusunun değerlendirilmesi gerektiği iddiasıyla bozma kararı verdiği anımsatıldı. Olay gecesi sanık Aytaç ve maktul Çaprak’ın aşırı derecede alkollü oldukları ve Çaprak’ın genel olarak küfürlü konuşmayı sevdiği öne sürülen kararda, Çaprak’ın “Oturdukları ortamda, hakim, savcı, kaymakam, öğretim görevlisi gibi kariyer mesleğine sahip meslek mensubu kişilerin bulunmasına ve ilk defa tanıştığı ortamda kadınların da olmasına rağmen “yedik içtik hani artık sevişmeyecek miyiz?” gibi sözler söylemesinin haksız tahrik indirimine gerekçe yapıldığı anımsatıldı.
Kararın devamında sanık Aytaç’ın, ortamdaki kadınları maktul ile beraber kovması nedeniyle bu durumdan tahrik altında kalmayacağının değerlendirildiği belirtilerek, “Yine sanığın iddiasına göre maktulün kendisine hitaben "Hayırdır karınla mı sevişeceğiz?", “Kafama sıkmazsam senin karını s…” şeklinde sözleri söylediği iddiası ise olay anında masada bulunan 3 tanığın bu sözleri duyduklarına yönelik bir beyanda bulunmamaları karşısında soyut ve suçtan kurtulmaya yönelik olduğundan tahrik olarak değerlendirilmemiştir” denildi.
“Haksız hareket maktulden gelmedi”
Kararda şu ifadeler kullanıldı:
“Sanığın, arkadaşı olan maktulle konuşurken, aşırı alkolün etkisiyle, sözünün kesilmesine kızarak, aniden belindeki silahı çekip mermiyi namluya sürdüğü, maktulün kafasına yakın mesafeden tereddüt etmeden tek el ateş ettiği, yaşının maktulden büyük olmasının, uyarısına rağmen sözünün kesilmesinin, yine tanık Muhammed'in beyanına göre maktulün sanığa 'sıkabiliyorsan sık' dediğinin kabulü halinde dahi haksız tahrik hükümlerinden faydalanması için gereken objektif kriterlerin mevcut olmadığı, sanığın anlatıldığı şekilde kasten adam öldürme suçunu işlediği, haksız hareketin maktulden gelmediği anlaşılarak sanık hakkında koşulları oluşmadığından TCK 29. Maddede düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanmaması gerektiği kanaatine varılmıştır.”