Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine düzenlenen konferanslardan ikincisi "Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı" adıyla Diyarbakır’da başladı. İki gün sürecek olan konferansta birlik ve beraberlik mesajları verildi. Konferans’ta konuşma yapan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘Kuzey Kürdistan’da yürütülen görkemli direniş ile inkarın bittiği ve halkımızın statüsünün tartışıldığı bir döneme geçmiş durumdayız’ dedi.
Geçtiğimiz günlerde Abdullah Öcalan'ı ziyaret eden Mehmet Öcalan, ağabeyinin sözlerini de aktardı. Öcalan'ın ‘Süreç bu şekliyle sağlıklı yürüyemez. Devletin yapacağı şeyler var. Sürecin önünün açılması lazım. Süreç yerine getirilmezse zannederim ki tıkanma olur‘ dediği öğrenildi.
Helin Alp / Diyarbakır
DTK tarafından hazırlıkları yapılan ve iki gün sürecek olan Birlik ve Çözüm Konferansı’nda, Kürtlerin ve diğer siyasi oluşumların çözüm ve barış sürecinden beklentileri, talepleri masaya yatırılacak. Konferans sonunda, sürecinin sağlıklı ilerlemesi için bir izleme komisyonu oluşturulacak. Konferans sonunda kamuoyu ile de paylaşılacak olan sonuç bildirgesi PKK lideri Abdullah Öcalan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB kurumlarına da gönderilecek.
Diyabakır’da başlayan konferansa, BDP ve DTK dışında, KADEP, Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP), DDKD, DÖKH, Azadi İnsiyatifi, Mezopotamya Aleviler Birliği, Ermeni Vakfı, Öze Dönüş Platformu, Ezdi Koordinasyonu, İslam Konferansı Koordinasyonu, Gençlik ve kadın bileşenleri, Barış anneleri, Meya- Der ve Tuhad-Fed ile birlikte kanaat ve dini önderler, sosyolog-yazar İsmail Beşikçi , Roboskili aileler, sivil toplum örgütleri temsilcileri, geçen hafta İmralı’ya giderek ağabeyi Abdullah Öcalan’la görüşen Mehmet Öcalan da katıldı.
Abdullah Öcalan’ın, İmralı’ya giden BDP heyetinden Diyarbakır’daki konferansa "katılırlarsa iyi olur" dediği HÜDA-PAR ve HAK-PAR ise konferansa katılmadı.
Konferansta, Abdullah Öcalan, yazar Yaşar Kemal ve cezaevinde bulunan BDP milletvekillerinin de mesajları okundu.
İki gün sürecek olan konferansın açılış konuşmasını yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir, barışın tesisi için konferansın tarihi öneme sahip olduğunu vurguladı. Baydemir'in ardından konuşan DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun çözümündeki yaklaşımının yeni bir başlangıç olduğunu ifade etti. Öcalan'ın çözüm yaklaşımına destek verilmesini isteyen Türk'ün ardından söz alan konuşmacılar süreçle ilgili görüşlerini açıkladılar.
ÖSP: Kürdistan Birliğini hedeflemeliyiz
ÖSP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek, "Ulusal birliğin kalıcılaşması için çaba harcanmalıdır. Ortak tutumla Birleşmiş Milletler’de (BM) Kürt siyasal temsiliyeti itibariyle bir karar belirlemeliyiz. Ortadoğu'daki yeni dizayn sürecinde önemli sonuçlar alabiliriz. Kürdistan Birliği sonucuna ulaşmayı hedeflemeliyiz’ dedi.
DDKD: Görüşmelerde uluslararası gözlemci bulunsun
Katılımcılardan, DDKD Genel Başkanı İmam Taşçıer’de yaptığı konuşmada İmralı'da şimdiye kadar yapılan görüşmelerin gizli yapıldığını ancak bunun riskli olduğunun altını çizdi. Taşçıer, "Protokol edilmeyen görüşmeler son derece riskli. Görüşmelerde, Bosna ve Doğu Timor örneklerinde olduğu gibi uluslararası gözlemcilerin, üçüncü bir ülkenin olması önemlidir. BM gözlemcilerinin olması gerek’ diye konuştu. Taşçıer, çözüm noktasında atılması gereken adımlar olduğunu söyleyerek "Kürtlerin bir halk ve ulus olarak etnik kimliği anayasal güvenceye alınmalı. Kürtler için anadilde eğitim ve eğitim serbestliği olmalı. En önemlisi de Kürtçenin ikinci resmi dil olarak anayasada yer alması gerekir. Kürtlerin de kendini yönetme hakkı var. Özerklik, federasyon, bağımsızlık gibi bir çözümü üretmesi için adil koşulların yaratılması gerekir. Bu haklar kullanılmadığı sürece Kürt sorunu çözülmeyecektir” dedi.
Demirtaş: İnkârın bittiği, statünün tartışıldığı bir dönemdeyiz
Konferans’ta konuşma yapan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise devlet ile müzakereler yapıldığı dönemde konferansın toplanmasına dikkat çekerek ‘Kuzey Kürdistan’da yürütülen görkemli direniş ile inkarın bittiği ve halkımızın statüsünün tartışıldığı bir döneme geçmiş durumdayız’ dedi. Demirtaş, “Müzakere mekanizmalarının güçlendirilmesi ve her yerde toplanması düşünülen Kürdistan Ulusal Birlik Konferansı’na hazırlık yapması açısından tartışmalar son derece ciddi olacaktır. Bizler devlete ve AKP hükümetine de çağrılar yapacağız. Demokratik siyasetin önünü açmak hükümetin asli sorumluluğudur. Silahların sustuğu ve PKK gerillalarının sınır dışına çıkış yaptığı süreçte demokratik siyaset kanallarının en ufak bir engelini kabul edemeyiz. Hükümetin makul gerekçesi olamaz” diye konuştu. Türkiye’deki tüm farklılıkların, ezilenlerin, ötekilerin de demokratik siyaset hakkının tartışmasız tanınması gerektiğini söyleyen Demirtaş, "Yasal engellemelerin kaldırılması, 12 Eylül ve önceki darbelerle halkın elinden alınmış gasp edilmiş haklarının iadesinden başka bir şey değildir. Türkiye’de demokratik siyaset kanalını kullanabilen çok az siyasi parti var. Biz meclisteysek Türkiye’de demokratik siyasetin önünün açık olmasından değil halkın görkemli direnişinden kaynaklıdır. Tüm siyasetlerin parlamentoda temsil güçlerinin önünü açılmalı” dedi.
‘Tarihten kaynaklı en büyük eksiklik birlikti’
Demirtaş, konuşmasında şunları söyledi: “Hükümete bunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Çoğunluğu elinde bulunduran iktidar çoğulcu ve özgürlükçü anayasa için üzerine düşeni yapmalıdır. Kürt kimliği tanınmalı, anadil önündeki engeller kaldırılmalı. Kültürel haklar tanınmalı ve tüm halklar için böyle olmalıdır. Bizler konferans bileşenleri olarak, ortak bir mücadele, perspektif ve ruh oluşturabilirsek tüm dünya da Kürdistan halklarının, ezilenlerin meşru taleplerini duymazdan gelmeyecektir. Tarihten kaynaklı en büyük eksiklik birlikti. Eksiklere rağmen bu tabloyu görmek heyecan vericidir. Yüzyıllardır başımıza ne geldiyse hep egemenlerin başrolü var. Ancak asıl sorun mazlumlar ve ezilenler olarak halkların sorunudur ve kesimler bugün burada tarihi bir adım atıyor.
'Halkımıza karşı sorumluluğumuz var'
Müzakere sürecinin asli unsuları olarak buradayız. Bu konferans, entelektüel tartışmanın ötesinde Kürdistan’ın iradesini temsil açısından önemli. Şartlar her zamankinden daha uygundur. Yapacağımız her çalışma ortaklık ruhuna, ulusal birliğe güç katmalı. Dilimizle, üslubumuzla birlik ruhuna katkı sunmaya devam edeceğiz. Herkes bilmeli ki bu konferans bileşeni Kürt tarafıdır. Devlete, hükümete çağrı için toplanmadık. Halkımıza karşı da sorumluluğumuz var. Kürdistan’ın yüzyıllık parçalanmışlığına, ekonomik olarak sefil duruma getirilmesine karşı halkımıza borcumuz var. Bunları ortadan kaldıracak çağrıları ve o heyecanı yaratmak konferansın görevidir. Tüm Kürdistanlılar bu sorunları çözecek kapasiteye sahiptir. Bu kadar kültürel, ekonomik ve tarihsel zenginlik içindeki yoksulluğu yaşamak kader değildir.
Konuşmacıların ardından konferansa ara verildi. Aradan sonra, konferans basına kapalı şekilde devam etti. Verilen arada üç isim gazetecilere açıklamalarda bulundular.
Mehmet Öcalan:
Umarız ki süreç olumluya gider. Üç ay 20 gün sonra İmralı’ya giderek ağabeyimle bir görüşme yapabildik. İmralı’ya gittiğimde Abdullah Öcalan, bana, ‘Süreç bu şekliyle sağlıklı yürüyemez. Devletin yapacağı şeyler var. Sürecin önünün açılması lazım. Süreç yerine getirilmezse zannederim ki tıkanma olur‘ dedi.
Selahattin Demirtaş:
“Gönül isterdi ki hükümet de konferansa gözlemci göndersin”
Bu konferans, şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı, en geniş katılımlı konferans. Kürt kesimlerinin neredeyse eksiksiz içinde yer alıyor. Farklı inanç kesimleri, kanaat önderleri, büyük aile temsilcileri burada. Buradan ortaya çıkacak sonuçlar aslında Kürtlerin talepleridir. Gönül isterdi ki hükümet de buraya bir temsilci, bir gözlemci göndersin. Konferansın sonuçlarını mutlaka takip edecektir ama ‘ben demokratik çözüm sürecindeyim’ diyen hükümetin yakından izlemesi gereken bir konferanstı. Çünkü, Türkiye’de birlik içerisinde nasıl yaşayacağımızın formül ve talepleri, sonuçları bu konferanstan çıkacak.
DTK Eş Genelbaşkanı ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk:
Konferans, isminden de anlaşıldığı gibi bir ‘birlik’ konferansı. Siyasetçilerin ortaya koyduğu emekleri küçümsemiyoruz ama gün, birlik günüdür ve mücadele zeminini yaratma günüdür. Burada toplumu esas alan bir siyaset yaklaşımı ortaya koymamız gerekir. Konferansın çok olgun bir noktaya geldiğini görüyorum. Diğer siyasi partilerle yaptığımız istişarelerde, sohbetlerde kendilerinin tarihi bir sorumluluk ile karşı karşıya kaldıklarını ifade ediyorlar.
Yapılacak tartışmalar sonucunda, ortak bir yol haritasının çıkartılması ve ortak yol haritası doğrultusunda siyasetin geliştirilmesi gerekir. Dört parçada yaşayan Kürtler, gerçekten dinamik bir güçtür. Bu dinamik güç, Ortadoğu’nun değişmesine çok büyük öncülük edebilir. Kürtler, hak ve özgürlüklerine kavuşmadığı sürece ne Türkiye kendisini yenileyebilir ne de Ortadoğu demokratikleşebilir. Bunu yeni bir süreç olarak görüyoruz ve bakışımızın kökten gözden geçirilmesi gereken yeni bir durum olarak görüyoruz.
Konferans'ta, küçük ya da büyük parti, önemsiz parti diye bir şey yok. Herkes birbiri kadar önemlidir. Burada sadece bir konferans yapmıyoruz. Kürt meselesi dört parçada birbiriyle bağlantılıdır. Rojava’daki mücadele, Kuzey’deki mücadeleyi etkiliyor, Güney’deki Kürtleri etkiliyor. Biz çok açık söylüyoruz. Amacımız, dört parçada Kürtleri bir araya getirip birleştirmek değil. Dört parçadaki Kürdistan halkının talepleri neler, ihtiyaçları neler ve biz demokratik özgür gelecekleri için nasıl yardımcı olabiliriz? Hepimizin beklentisi konferans sonucunda komitenin daimi bir çalışma içerisinde olması. Konferans sonundaki heyet, Kürtler adına kararlar alabilmeli, Kürtlerin düşüncelerini topluma ve kamuoyuna, yansıtabilecek aktif bir role sahip olabilmeli. Buradan çıkacak heyet, süreç ile ilgili çok ciddi çalışmanın içerisinde olacaktır. Aldığı kararlar ve yürüttüğü siyaset bütün Kürtlerin yürüttüğü siyasete dönüştürülecek.
Gezi olaylarına baktığımızda aslında şu mesajı veriyor: Toplum kendisi yaratıcı olmak istiyor. Yeni döneme uymak ve anlamak zorundasınız. Siyasi partilerin öncülük etmek istemesi Gezi’de tepkiyle karşılanıyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Değişim ve dönüşüm herkes için, her parti için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Biz değişen dünyayı izlemek görmek ve çağdaş demokratik değerler etrafında yeni bir anlayışı geliştirmek zorundayız.