DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, "Kürt hareketinin içinde ayrılık yok. Abdullah Öcalan anahtar roldedir. Ancak bu her şeyin kararını Öcalan verecek demek değil. Gerek Kandil’le gerek siyasetle ortak yürütmek istiyor süreci” dedi.
Milliyet gazetesinden Burcu Karakaş'a konuşan Tuğluk, "DTK olarak süreç olgunlaşana kadar arabuluculuk rolünü üstlenebiliriz. Olgunlaştıktan sonra Öcalan’ın Kandil ile direkt iletişim kurması gerekiyor. Kandil’in ikna edilmesi lazım. Bu da arabuluculukla gerçekleşemez" ifadelerini kullandı.
Karakaş'ın Tuğluk'la gerçekleştirdiği röportaj şöyle:
Konuşmanızda Abdullah Öcalan’ın “boş havuz” benzetmesinden bahsettiniz. Öcalan’ın içinde bulunduğu durumu tanımlayan o havuz nasıl dolar?
Mevcut İmralı sistemiyle havuz tamamen boş. Öcalan, son derece sınırlı iletişim olanaklarıyla bulunduğu hücrede dışarıyı takip edemiyor. Müzakere edilebilmesi için koşulların tamamen değişmesi gerekiyor. Eli kolu bağlı dururken ‘100 yıllık Kürt meselesini çöz’ demek hiç gerçekçi değil. Oslo’da bu yapılmadığı için sonuç alınamadı. Oslo’da bu koşullar yaratılmadan sorunu çözmesi istendi. Öcalan’ın müzakere koşulları yaratılmış olsaydı Oslo süreci ilerleyebilirdi. Devlet şimdi siyaseti Kandil ile Öcalan arasında arabulucu olarak kullanmak istiyor. Biz DTK olarak süreç olgunlaşana kadar arabuluculuk rolünü üstlenebiliriz. Olgunlaştıktan sonra Öcalan’ın Kandil ile direkt iletişim kurması gerekiyor. Kandil’in ikna edilmesi lazım. Bu da arabuluculukla gerçekleşemez.
Yapay çelişki yaratma çabalarına değindiniz.
Çelişki yaratmak için çıkan spekülatif haberler var ama doğru değil. Kürt hareketinin aktörleri arasında ayrılık yok. Öcalan anahtar roldedir. Ancak bu her şeyin kararını Öcalan verecek demek değil. Kendisi de böyle bir şey yapmak istemiyor zaten. Gerek Kandil’le gerek siyasetle ortak yürütmek istiyor süreci. Kafasında ana esaslar netleşmiş olabilir ama uygulama konusunda mutlaka görüş almak isteyecektir.
‘Şans değenlendirilmeli’
BDP’nin saf dışı bırakıldığını düşünüyor musunuz?
Bir kere saf dışı bırakılmaması gerekiyor zaten. Madem siyasetle çözülecek, siyasi aktör de işin içine katılmalı. ‘Ben devletim, müzakere koşullarına ben karar veririm’ denilmemeli. Bu yüzden koşulların eşitlenmesi gerektiğini söylüyoruz.
Nasıl eşitlenir?
Başbakan’ın etrafında onlarca danışmanı var, basın var, kabine var. Diğer tarafta 10 metrekarelik bir yerde müzakere yürütün, diyorsunuz. Rasyonel değil. Öcalan’ın birleştirici bir tarzı var. Ülkede yaşayan tüm kimliklerin, farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesi önerisini getiriyor. Aslında kimlik bakımından nötr bir tanım getiriyor. Öcalan’ın bakış açısını Türkiye toplumu bilmiyor. Sadece Kürtler için çözüm önerisi getirmiyor. Bu bir şans. Türkiye bu şansı değerlendirmeli.
‘Sakine Cansız’ı tanıyorum’
Öcalan’a verilen televizyon konusunda ne düşünüyorsunuz?
Olumlu bir gelişme ama lütufmuş gibi sunmak yanlış. Zaten olması gerekiyordu. 13 yıldır haksız bir uygulama yapıldı. Öcalan çok kısıtlı olanaklarla bile sürece çok hakim bir isim. Müzakere süreci için atılan önemli bir adım olarak görmüyoruz.
Paris’te öldürülen Sakine Cansız’ı yakından tanıyor muydunuz?
Sakine Cansız’ı Elazığ’dan tanıyorum. Kürt mücadelesinde sembol bir isim. Ben küçükken evimize gider gelirdi. Elazığ ve Diyarbakır’da yapılan işkenceleri biliyorum. Gözaltına Elazığ’da alınıp Diyarbakır’a götürülmüştü, o süreci yakından biliyorum. Kararlı duruşuyla tanınırdı. Farklı birisiydi.
En son 2 ay önce Suriye ile ilgili bir konferansta görüşmüştük. Kürt Enformasyon Bürosu hem Türk hem de Fransız istihbaratı tarafından izlenen bir yer. Hükümetin açıklamalarını çok talihsiz buluyorum. Buradan şunu söylüyorum: En azından sussunlar. Bıraksınlar Kürtler kendi acılarını yaşasın. Bir şey konuşmasınlar. Oraya buraya saldırarak acılarımızı daha da büyütüyorlar. Sussunlar, bir şey söylemesinler bari. İstenirse cinayet çözülür.