ABD Başkanı Barack Obama, sayıları 11 milyonu geçen göçmenlerle ilgili planını geçtiğimiz hafta açıkladı. Üç aşamadan oluşan plan, yasa dışı göçmenliği sınırda önlemeyi, ailelerin değil, suçluların sınır dışı edilmesini ve ülkede 5 yıldan fazla süredir yaşayan, ABD vatandaşı veya Yeşil Kart sahibi çocuğu olan yasa dışı göçmenlerin geçmişlerinin kontrol edilip, vergilerini ödemeleri sağlanarak, sorumluluk göstermeleri isteniyor ve bu noktada bu kişilerin ülkede geçici statüsünde yasal olarak kalabilmelerinin yolunu açılıyor.
Boston’da göçmenlik hukuku alanında çalışan Avukat Gaye Özpınar, Obama’nın planına ve Artesia’daki Göçmen Kadın ve Çocuk Tutuklu Merkezi’ne dair görüşlerini T24’e değerlendirdi.
“Göçmenlik yasasının yaklaşık 5 milyon insana ancak geçici bir çözüm sağladığını” savunan Özpınar’ın, Obama’nın göçmenlik konusunda yürütmeyle ilgili görüşleri şöyle:
‘Yasa geçici bir çözüm sunuyor’
“Obama 2008 seçim kampanyasında seçmenlere başkan seçilirse başkanlığının birinci yılında reform yapacağı sözünü vermişti. Geçtiğimiz hafta açıklanan yasa bu yerine getirilmesi beklenen sözün 6 yıl gecikmiş ve beklenenden çok daha zayıf bir versiyonu.
Ben bir göçmenlik avukatı olarak bu yasayı kesinlikle tatmin edici bulmuyorum. Açıklanan yasa burada 5 yıldan fazla süredir bulunan ve Amerikan vatandaşı ya da yeşil karta sahip çocuğu olan 4.9 milyon insana geçici bir çözüm sunuyor, evet belki bu bir nebze olumlu ancak geriye kalan yaklaşık 6.4 milyon insanın hayatında hiçbir değişiklik olmayacak. Onlar yine korku ve endişe içinde gölge gibi yaşamak zorundalar. Aslında bir parçası oldukları Amerikan toplumunun dışladığı ve ötekileştirdiği grup olmaya devam edecekler. Bu yeni yasa ile sağlanan kesinlikle yeşil kart gibi çalışma ve oturma izni değil. Daha çok geçici vize bile diyebiliriz. Yasadan yararlanma hakkı olanlara sadece 3 yıl boyunca çalışma izni verilecek. Bu süreçte devlet sınır dışı etme davası açmasa da ileride böyle bir dava açmayacağını hiçbir şeklide garantilememekte. Zaten bu yüzden ‘ertelenmiş’ dosya veya ‘ertelenmiş dava’ (deferred action) terimini kullanıyorlar. Bu şu demek: Amerikan Devleti isterse 3 yıl sonunda bu programa başvuran göçmenlere karşı sınır dışı etme davası açma hakkına sahiptir. Sadece dosyanızı 3 yıllığına rafa kaldırıyoruz, size dokunmayacağız bu süreçte diyorlar o kadar. Uzun vadede bir çözüm değil. Yasanın kapsamadığı 6.4 milyon insanın akıbeti ne olacak, ya da yasadan faydalananların 3 yıl dolduktan sonra herhangi bir hakkı olacak mı bunların hepsi soru işareti.”
Şu anda ABD’de bulunan belgesiz göçmen sayısı nedir?
Yaklaşık 11.3 milyon. 1990 yılında bu rakam 3.5 milyon civarındayken, 2007 yılına gelindiğinde rakam üçe katlamış ve yaklaşık 12.2 milyona ulaşmış. Milyonlarca insan bu ülkede her gün gölge gibi yaşamak zorunda. Hayatlarını korku ve endişe içinde geçirip, en zor şartlarda hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadan çalışmak durumundalar. Dönmeleri çoğu zaman mümkün değil çünkü burada kurmuş oldukları bir hayatları, doğmuş olan çocukları, ailevi ve toplumsal bağları var. Çoğu göçmen geldikleri ülkelerdeki ailelerine ciddi miktarda para yardımında bulunuyor. Mesela Dünya Bankası verilerine göre El Salvador’un gayrisafi milli hasılasının yüzde 17’si sadece yurtdışından gönderilen havalelerden oluşuyor. Bu şu demek: ABD’deki göçmenler sadece Amerikan ekonomisine katkı sağlamakla kalmıyorlar, kendi geldikleri ülkere de para göndererek oradaki ailelerinin refah düzeyini belli bir seviyenin üstünde tutmayı başarıyorlar.
Yıllardır, defalarca yasa tasarısı sunulmasına rağmen hiçbir sonuç alınamamasının nedeni ne sizce?
Bunun sebebi çok basit aslında, göçmenlik krizinin bir insanlık krizi olduğunu göremeyecek kadar ırkçı ve muhafazakar söylem mevcut hem ana akım medyada, hem de siyasetçilerin retoriğinde. Mesela 2003-07 yılları arasında Massachusetts’te eyalet başkanı olarak görev yapmış, Cumhuriyetçilerin 2012 Başkan adayı Mitt Romney bir önseçim tartışmasında “bırakın işsiz kalsınlar, böylece kendi kendilerini sınır dışı edeceklerdir” gibi saçma sapan bir laf edebilmişti. Massachusetts’teki göçmen nüfus genel nüfusun yüzde 14.4’ünü teşkil ediyor. 4 yıl bu eyaletin başkanlığını yapmış bir şahıs böyle bir laf sarf edebiliyorsa gerisini siz düşünün
Sizce yasal statüsünü kaybetmiş milyonlar hala Kongre’den çıkabilecek kapsamlı bir ‘af’ için umutlanmalı mı?
2013’te Senato’dan geçen reform yasası uzun süredir Cumhuriyetçiler tarafından oylamaya bile sunulmadı. Bildiğiniz gibi bir yasa tasarısının geçmesi için çift Meclis’in, yani hem Senato’nun hem de Kongre’nin oylama yapması ve onaylaması gerekiyor. Oysa Meclis Başkanı John Boehner hiçbir şekilde oylamaya bile sunulmasına izin vermedi ve Obama’yı başkanlık yetkisini kullanmaya mecbur bıraktı. Durum böyleyken Kongre’den yakın zamanda daha kapsamlı bir yasa çıkacağını düşünmek anlamsız. Bir de şunu belirtmek isterim, göçmenlik alanında geçirilen reform yasalarına hiçbir zaman af yasası demeyi tercih etmiyoruz çünkü ortada işlenen herhangi bir suç yok. Yasanın ihlali söz konusu olabilir, ama bu ceza hukuku altında düzenlenmemiş. Göçmenlik yasaları Amerikan sivil hukuku altında yer alır ve suç işlememiş insanların af yasasına tabi tutulması söz konusu olamaz.
ABD’de ülke genelinde gözaltında tutulan göçmen sayısı nedir?
ABD Ulusal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) Kurumu göçmenleri tutuklayıp hapse atmakla görevli olan kurum. 26 Mart 2013’te Kongre’nin yasalaştırdığı P.L. 113-6 kanun hükmü çerçevesinde ICE her gün ortalama en az 34 bin göçmeni hapiste tutmak zorunda. Bu rakam artabilir de. Göçmenlerin hapsedildikleri 250’den fazla hapishane olduğu söyleniyor. Bunlardan sadece 8’ini devlet kurmuş ve kendi eliyle işletiyor. Geri kalanların hepsi federal devletle anlaşmalı özel şirketler veya şehirlere, ilçelere bağlı yerel hapishaneler. Bir göçmenin tutukluluğu günde yaklaşık 164 dolara tekabül ediyormuş. Anlayacağınız çok büyük ve iğrenç bir endüstriden söz ediyoruz. ABD’de insanların insan yerine değil de kar amaçlı nesne yerine konulduğu, adalet anlayışına tamamen aykırı bir uygulama. Bu aynı zamanda uluslararası insan haklarına da aykırı.
Bir de federal hükümetle artık birçok şehir ve belediye işbirliğine gitmemeye karar veriyor. Göçmenlerin tutuklanmasının adalete ve anayasaya aykırı olduğunu düşünen yerel meclisler yönetmelik geçirerek ICE için hiçbir göçmeni tutsak etmeyeceklerini açıklıyorlar. Boston, Chicago, New York, Washington ve Los Angeles bu şehirlerden bazıları. Bir yandan bu gelişmeler olurken öbür yandan özel hapishane sektörü büyümeye devam ediyor. Şu an Dilley, Güney Teksas’ta 2400 yataklı özel bir göçmen hapishanesi inşa edilmekte. Yerel belediye ve şehirlerle anlaşamayan federal hükümet özel şirketlerle anlaşmaya daha meyilli, elbette bu işten kar yapacağını anlayan şirketler de bu gelişmeyi olumlu karşılıyorlar.
Artesia Göçmen Tutuklu Merkezi’nde tutulan göçmenler de 34 bin’e dahil mi?
Artesia ve bunun gibi yerleri, tutuklu merkezleri yerine enterne kampı ya da gözaltı kampı olarak nitelendirmeyi tercih ederim. 2. Dünya savaşı sırasında 1942-46 yılları arasında Amerika’da birçok Japon-Amerikalı vatandaş kamplarda göz altında tutuldu. Tamamen insan haklarına ve hukuka aykırı bir uygulama idi. Şu anda da bunun benzerinin yaşandığını düşünüyorum.
Amerikan Devleti oradaki göçmenleri ‘tutuklu’ değil de ‘ziyaretçi’ (visitor) olarak nitelendiriyor, belki de yapılanın büyük bir skandal olduğunun farkındalar ve insanların kafalarında farklı bir imaj yaratmaya çalışıyorlar. Orada sadece El Salvador, Honduras ve Guatemala’dan kaçmış kadın ve çocuklar tutuluyor. Artesia’daki merkez 27 Haziran 2014’de açılmış, rakamın en yüksek olduğu zaman yaklaşık 278 aileden oluşan 800 kadın ve çocuğun olduğu söyleniyor. 14, 18 ve 22 Temmuz tarihlerinde uçaklara bindirilerek 60’dan fazla insan ülkelerine tamamen hukuksuz yöntemlerle geri gönderilmiş. Benim de üyesi olduğum Amerikan Göçmenlik Avukatları Derneği (AILA) devletle müzakere edip orada bir hukuki yardım masası kurduktan sonra geri gönderilmeler son bulmuş ve yasal sürece tutuklu devam eden şu an 600’dan fazla kişi olduğu söyleniyor. Her gün yeni göçmenler geldiği ve az sayıda insanın da serbest bırakıldığını düşünürsek net rakam vermek mümkün değil. Artesia’nın aralık ayı sonunda kapatılacağı ve oradaki tutsakların Dilley, Texas’taki yeni merkeze gönderilecekleri açıklandı.
Artesia’da bulundunuz mu? Şartlar nasıl?
10-15 Kasım tarihleri arasında bir hafta boyunca orada gönüllü avukat olarak çalıştım. Harvard Üniversitesi’nde antropoloji doktorosu yapan arkadaşım Ekin Kurtiç de benimleydi, o da gönüllü tercümanlık yaptı. İkimiz için de şok edici bir deneyim oldu. Bir kamp düşünün, barakalardan ibaret. Artesia diye ufacık bir şehrin hemen sınırında. Her gün hemen hemen aynı yemekler çıkıyor. Kadınlar ve çocuklar kilo kaybedip, sürekli ishal oluyorlar. Revire gittiklerinde devletin görevlendirdiği doktor su içmelerini öneriyor fakat ilaç vermiyor. Aylardır orada tutsak kalmanın getirdiği çöken bir psikoloji ile konuştuğumuz kadınlar ağlayarak bize kaçtıkları koşulları anlatıyorlar. Kendi ülkelerinde ölümle, tecavüzle tehdit edilmişler ve başka şansları olmadığını düşünerek ABD’ye gelmişler.
Tutuklu olmalarını gerektirecek bir sebep yokken aylarca tutuklu kalmalarının nedeni ne?
Tek sebebi var, günde ortalama 34 bin tutuklunun olmasını zorunlu tutan yasa. Geldikleri ülkelere geri gönderilmemeleri için korku içinde olduklarını mülakatta ifade edebilmeleri gerekiyor. Bu konuda birçok müvekkille hazırlık yapıp, sonra kefalet dosyasını hazırlama ve sunma şansım oldu. Kefaleti ödeyebilip dışarı çıkan kadın ve çocukların gözlerindeki sevinci tarif etmek mümkün değil.
Göçmenlik krizini bir kar etme aracına çevirmeye çalışan özel şirketler bu insanları bu kamplarda tutmak zorunda ve bu krizin anlatmaya çalıştığım gibi bir kaç boyutu var. Yıllardır göçmenlik krizine çözüm bul(a)mayan Amerikan devleti, yeni gelecek göçmenlere bu şekilde bir mesaj veriyor:, “Gelirseniz sizi hapishanelere atacağız”. Dolayısı ile bu iddialar doğru iddialardır. Kongre’nin 2013’te geçirmiş olduğu bir kota söz konusu. Zaten bu yüzden (garantili tutuklu sayısından ötürü) özel hapishaneler rahatlıkla yeni merkezler inşa etmeye devam ediyorlar. Göçmenlik krizini neoliberal politikaların ya da Amerika’nın Latin Amerika’da uyguladığı ticari ve militarist dış politikaların dışında değerlendirmek hata olur.
Amerikan ekonomisi her gün milyonlarca dokümansız çalışanın emeği ile ayakta duruyor. Göçmenlerin vergi ödemediği gibi tamamen yanlış bir algı yaratılıyor. Sadece kazançlarından kesilen sosyal güvenlik (social security) vergisinin Amerikan ekonomisine katkısı yılda 15 milyar dolar civarında. Fakat devletten faydalandıkları –geri alabildikleri- rakam yılda sadece 1 milyar civarında. Amerika’da bu krizin çözülmesini göçmenlere imtiyaz sağlamak gibi değil de temel insan haklarının iade edilmesi olarak görmemiz gerekir.
Gaye Özpınar kimdir?
2002 yılında Brandeis Üniversitesi’nde lisans eğitimini siyaset bilimi üzerine tamamladı. 2006 yılında Suffolk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olarak, aynı yılın kasım ayında Massachusetts Eyalet Barosu’na kabul edildi ve Boston’da göçmenlik hukuku alanında çalışmaya başladı. Şirket deneyimlerinden sonra 2010 senesinden itibaren kendi avukatlık bürosunda çalışıyor. Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkeden müvekkili var. Hem göçmenlik mahkemesinde dava takip ediyor, hem de çalışma vizeleri ve diğer kategorilerde başvurularda yardımcı oluyor. Çalışmaya başladığı ilk yıldan itibaren gönüllü olarak siyasi mültecilik ‘asylum’ dosyalarına da bakıyor. Mesleki baro olan Amerikan Göçmenlik Avukatları Derneği’ne (AILA) ve insan hakları ile yakından ilgilenen avukatların dahil olduğu National Lawyers Guild’e (NLG) üye.