ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Jong Un'un ortak açıklamasının üçüncü maddesi şöyle diyor: "(Kuzey Kore) Kore Yarımadası'nın nükleer silahlardan tamamen arındırılması yönünde çalışmayı taahhüt eder."
Kore Yarımadası'ndaki iki aktörden biri olan Güney Kore, 1991 yılında ABD burada konuşlu nükleer silahlarını çektiğinden bu yana nükleer silahlardan arındırılmış halde bulunuyor. Bu çerçevede yarımadanın "nükleer silahlardan tamamen arındırılmış" olması için geriye yalnızca tek bir şart kalıyor: Kuzey Kore'nin silahsızlandırılması.
Ancak, "Kore Yarımadası'nın nükleer silahlardan arındırılması" konseptinin arkasında aslında daha fazlası yatıyor. Bu konsept, 1992 yılındaki iki Kore arası müzakerelerde de önemli bir rol oynamıştı. O dönemde iki devlet, iki ülke arası barış sürecini ve nükleer silahlardan arınmayı öngören iki anlaşma imzalamıştı. Kuzey, ilk etapta ABD askerlerinin Güney Kore'den çekilmesi ve "ABD ve Kore Yarımadası'nın yakınında nükleer silaha sahip diğer ülkelerin Kuzey Kore'ye nükleer tehdit oluşturmamaları" taleplerinin de anlaşmaya eklenmesi için çabalamıştı. Nihayetinde imzalanan metindeyse bu ibarelere yer verilmemiş, ABD ordusunun adı da anılmamıştı.
Birbirinden uzak beklentiler
Kuzey Kore'nin o dönem büyük oranda Güney'in üslubunu benimsemiş olması, nükleer programlarının o dönemde henüz yeşermemiş olmasından doğan güçsüzlükleriyle de alakalıydı. Durum bugün elbette çok daha farklı çünkü Kuzey Kore'nin bir nükleer güç olarak statüsü teyit edilmiş ve kolay kolay geri döndürülemez durumda. Ve bu, her iki tarafın da hiçbir zaman nükleer silahlarla ilgili hiçbir işe girişmeyeceklerini vaat ettikleri "su geçirmez" 1992 anlaşmasına rağmen böyle… Ne üretim, ne deneme, ne zenginleştirme.
Singapur zirvesinden önce Kim Jong Un'un yeniden "nükleer silahlardan arınma" hakkında konuşmaya hazır olduğu mesajını vermesi ve yayınlanan açıklamada da bunun altının çiziliyor olması, şu ana kadar uzmanlar tarafından şüpheyle karşılandı ve bu hiç şaşırtıcı değil.
Brookings Institution'da Asya uzmanı olarak görev yapan, daha önce ABD Dışişleri Bakanlığı'nda da çalışmış Evans J. R. Revere şu satırları yazıyor örneğin: "Son yıllarda Kuzey Koreli hükümet temsilcileri, ABD tarafındaki mevkidaşlarıyla diyaloglarının yanı sıra gayriresmi forumlarda tamı tamına bu terimin ne anlama geldiğini açıkladı: Kuzey'in Güney Kore-ABD ittifakı ve Amerikan nükleer şemsiyesi aracılığıyla Güney Kore ve Japonya'nın korunması aracılığıyla "tehdit edilmesine" son verilmesi. Bize ABD söz konusu tehditlerin bertaraf edilmesi için adım attığı takdirde Kuzey Kore'nin 10 ila 20 yıl içerisinde bir nükleer silahlardan arınmayı 'düşünebileceği' sinyalini verdiler. Ve böylece bize Kuzey Kore'nin nükleer silahlardan arınma anlayışının ABD'ninkinden biraz farklı olduğunu gösterdiler.
Silahsızlanma mı sınırlandırma mı?
Bu bağlamda Wall Street Journal, 2003-2006 yılları arasındaki altı taraflı görüşmelere katılmış eski ABD'li müzakereci Joseph DeTrani'yi alıntılıyor: "Kim Jong Un'un nükleer silahlardan arınma konusunu tartışmak istemesi iyi bir gelişme çünkü kendisi geçmişte bunun imkânsız olduğunu açıklamıştı." Ama şimdi "Kim'in nükleer silahlardan arınmadan anladığı şeyin bizimkiyle uyumlu olup olmadığının tartışılması" gerektiğini o da söylüyor. Yani Kuzey Kore'nin tüm nükleer silahlarından ve silah programlarından tam, sınanabilir ve geri dönüşü olmayan bir biçimde arınması ile.
Ancak Foreign Affairs dergisi için bir makale kaleme alan Toby Dalton ve Ariel Levite, bu yaklaşımın gerçekçi olmadığını söylüyor. Bir yandan Dalton ve Levite'e göre, nihayet ulaşılmış olan nükleer caydırıcılık Kim için varoluşsal bir konu, bu yüzden de "tam bir nükleer silahlardan arınma" gündeminde yok. Diğer yandan, tam, sınanabilir ve geri dönüşü olmayan bir arınma, çağın gerçekliğini karşılamayan bir yaklaşıma işaret ediyor. Dalton ve Levite'e göre bu yaklaşım, Kuzey Kore'nin ilk nükleer testini yaptığı ve uzun menzilli füze programını henüz geliştirmeye başladığı 2000'li yıllarda geliştirilmişti.
Kuzey Kore'nin nükleer ve füze programlarında kaydettiği teknik ilerlemeler açısından artık yeni bir yaklaşımın gerekli olduğunu vurgulayan yazarlar, bu yaklaşımın "Kuzey Kore'nin nükleer silah ve taşıma sistemlerini geliştirmeye devam etmesinin büyük ve sınanabilir, niteliksel ve niceliksel olarak sınırlandırılmasından" geçtiğini söylüyor. Yazarlar, böylece Kuzey Kore'nin nükleer güç olarak statüsünün üstü kapalı biçimde tanınacağını ancak bunun biraz hırslı olsa da durumu istikrara kavuşturmak için tek gerçekçi yol olduğunu savunuyor. Bu tür bir yaklaşımla, hiç değilse Japonya ve Güney Kore, müttefikleri ABD'nin sağduyulu ve ısrarcı bir biçimde hareket ettiğine dair güvence elde etmiş olacak.
Nükleer koruma şemsiyesinin güvensiz olması
Bu, bu ülkeler için, ABD'nin Kuzey Kore'yi belli ki epey rahatsız eden nükleer şemsiyesine topyekün bel bağlama durumundan daha önemli olabilir. Çünkü Naval War College'dan Terence Roehrig'in de ifade ettiği gibi, ABD'nin Asya'daki bu stratejisi sorunlu ve rahatsız edici birtakım sorulara maruz kaldı ve kalmaya da devam ediyor. Bunlardan biri de güvenilirlik. ABD gerçekten de, bunun beraberinde getireceği tüm yıkıcı etkilere rağmen, acil bir durumda bir müttefiğine nükleer silah kullanarak destek vermeye hazır mı acaba? Saldırganlar ABD ya da ABD'nin tesislerine nükleer saldırı düzenlerse ne olur peki? Ve son soru: Eğer ABD'nin bir müttefikine konvansiyonel, biyolojik ya da kimyasal saldırı düzenlenirse, ABD bu saldırıya nükleer silahlarla karşılık verir mi?
Ancak Roehrig, Amerikan nükleer şemsiyesinin güvenilirliği sekteye uğrasa bile, bu nükleer şemsiyenin "bölgesel güvenlik mimarisinin önemli bir bileşeni olarak kalacağı" görüşünde, ama "yalnızca bu" mimarinin bir bileşeni. "Ve nükleer şemsiye, Güney Kore'nin güvenlik hissine hizmet eden önemli bir siyasi mesaj olarak kalmaya devam edecektir, ABD'nin bu silahları günün birinde kullanma ihtimali düşük de olsa."
Şu ana kadar cevapsız kalan soru ise, ABD'nin nükleer şemsiyesinin "Kore Yarımadası'nın nükleer silahlardan tamamen arındırılmasında" nasıl bir rol oynayacağı. ABD Başkanı Trump bu sorunun yanıtını Singapur'daki basın toplantısında vermiş olabilir: Guam'da konuşlu uzun menzilli bombardıman uçaklarının Güney Kore'yle düzenlenen tatbikatlarda kullanılmasının "çok pahalı" ve "provokatif" olduğunu, bu nedenle şu yumuşama sürecinde "artık uygun olmadığını" söyleyerek.
Hans Spross
© Deutsche Welle Türkçe