Dünya

NSU davası: Bir başarısızlık hikayesinin kronolojisi

Almanya'da 8'i Türk 10 kişiyi öldürmekle suçlanan aşırı sağcı terör hücresi Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) duruşmalarında bugün son gün. Dava 5 yıldır sürse de, NSU üzerindeki sis perdesi tam olarak kalkmış değil.

03 Temmuz 2018 15:15

Aşırı sağcı NSU terör hücresi cinayet serisine 11 Eylül 2000'de başladı. O tarihe kadar bilinen son kurban 6 Nisan 2006 tarihinde öldürüldü. Öldürülen kurbanların 8'i Türkiye biri ise Yunanistan kökenliydi. Kurbanların tamamı aynı silahla vuruldu. Soruşturmayı yürüten emniyet birimleri cinayetleri aydınlatmada fazla ilerleme sağlayamıyor, eylemlerin uyuşturucu mafyasıyla, aile içi sorunlarla bağlantılı olduğu üzerine yoğunlaşıyordu. Cinayetlerin ırkçı düşüncelerle işlenebileceği ihtimali üzerinde durulmuyordu. Almanya'nın farklı kentlerinde ve neredeyse ülke sınırları içinde boydan boya işlenmiş cinayetleri üstlenen olmadı. Cinayetin kurbanları genelde dönerci dükkanı sahipleri gibi küçük işletme sahipleri olduğu için bu seri cinayetler medyada "Dönerci Cinayetleri" olarak tanımlıyordu. Hatta 2011 yılında bu tanımlama "Yılın en kötü ifadesi" seçilmişti.

26 Nisan 2007'de Heilbronn kentinde Michèle Kiesewetter adlı polis memurunun vurulması ilk etapta ırkçı seri cinayetlerle ilişkilendirilmedi. Olaydan tam dört buçuk yıl sonra bu cinayetin de diğer ırkçı seri cinayetlerin bir parçası olduğu tesadüfen ortaya çıktı. 4 Kasım 2011'de Thüringen eyaletindeki küçük bir kasaba olan Eisenach'ta iki kişi; Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos başarısız bir banka soygunu girişimi sonucunda kaçtıkları karavanlarında polis tarafından sıkıştırılınca teslim olmak yerine intihar etti. Karavanda yapılan aramada, 2007'de öldürülen polis memuru Michèlle Kiesewetter ve aynı olayda ağır yaralan ekip arkadaşının silahları bulundu.

Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos'un Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü adlı aşırı sağcı bir terör hücresinin üyeleri olduğu ve gizemli seri cinayetlerde parmağı olduğu medya organlarına gönderilen bir video kaydı ile ortaya çıktı. Polis bu kaydın başka bir kopyasına aynı gün Zwickau'da kundaklanan bir apartmanın enkazında rastladı. Ev, arkadaşları Böhnhardt ve Mundlos'un öldüğünü öğrenen Beate Zschäpe tarafından ateşe verilmişti. Beate Zschäpe 1998'de Böhnhardt ve Mundlos ile kayıplara karışmıştı. Yanan evdeki incelemelerde bulunan Česká marka silahın, 2000-2006 yılları arasında sekizi Türk, biri Yunan olmak üzere dokuz göçmenin katledilişinde kullanılan silah olduğu ortaya çıktı.

İlk cinayetten 11 yıl sonra NSU kendini ele verdi

Arkadaşlarının ölümünden sonra Beate Zschäpe'nin, cinayetlerin sorumluluğunu üstlendiği dvd'ler bir posta kutusunda bulundu. Olay Almanya'da adeta şok etkisi yarattı. Nasıl olmuştu da NSU'nun kanlı izleri Almanya'yı sarmasına rağmen bulunamamıştı?

Aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresi hakkında 10 kişiyi öldürmek, 15 soygun ve iki bombalı saldırı düzenlemek suçlamasıyla 6 Mayıs 2013'te Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde dava açıldı. 5 yılı aşkın bir süredir devam eden davada 430'dan fazla duruşma yapıldı. Federal Savcılık, Beate Zschäpe'nin müebbet hapisle cezalandırılmasını talep etti. İddia makamının mütalaasında NSU davasının baş sanığı Zschäpe'nin aşırı sağcı örgütün tüm eylemlerindeki suç ortaklığının sabit bulunduğu belirtilmişti.

Üçlü NSU hücresinin hayattaki üyesi Beate Zschäpe davanın baş sanığı. Davada Zschäpe ile birlikte yardım suçlaması ile 4 kişi daha yargılanıyor. Bu 4 kişi hakkında da 3 ila 12 yıl arasında değişen hapis cezası talep ediliyor.

Merkel'in NSU karnesi

Yargıç Manfred Götzl başkanlığındaki mahkeme heyetinin Zschäpe'yi hakkında istenen en yüksek cezaya çarptırması halinde, erken salıverilmesi ihtimali bulunmuyor. Ancak Zschäpe'ye yönelik hüküm ne olursa olsun kurbanların yakınları NSU kaynaklı suçların tam olarak aydınlatılmamış olduğu görüşünde. 23 Şubat 2012'de kurbanları anma etkinliğinde konuşan Başbakan Angela Merkel, "Cinayetlerin aydınlatılması için elizden geleni yapacağız. Bu suça yardım edenleri, yardımcılarına yardımcı olanları ya da arkasındaki olası isimleri ortaya çıkarıp hak ettikleri cezalara çarptırılması için elimizden gelen herşeyi yapacağız" demişti. Kurbanları yakınları Merkel'in bu sözüne güvendi.

2006'da öldürülen Mehmet Kubaşık'ın oğlunu temsil eden mağdur avukatı Antonia Behrens'e göre, "Pek çok soru henüz yanıt bulabilmiş değil." Örneğinin müvekkilinin hiçbir zaman babasının neden kurban olarak seçildiğini öğrenemeyeceğini belirtiyor. Müdahil avukat, bu acı veren belirsizliği Zschäpe'nin ifadelerinin de gidermediğini söylüyor. Behrens, Zschäpe'nin "cinayetlerden ancak işlenmelerinin ardından haberdar olduğu" tezinin de gerçeği yansıtmadığı görüşünde.

"Anayasayı Koruma Dairesi'nin rolü karanlıkta"

Avukat Behrens, yargılamaya konu olan isimlerin haricinde NSU'nun çok daha fazla destekçisi olduğuna inanıyor. Özellikle olay yerlerinde. Behrens, bu üzerinde yoğunlaşıp açığa kavuşturulması gereken önemli bir noktaydı" diyor. Behrens'e göre bu aşamada Anayasayı Koruma Dairesi devreye girip bunu sağlayabilirdi. Zira iç istihbarattan sorumlu Anayasa'yı Koruma Teşkilatı uzun yılar boyunca NSU çevrelerinde pek çok farklı muhbir yerleştirmişti ancak yetkililerin talimatları doğrultusunda ya kısmen ya da hiçbir şekilde ifade veremediler.

Behrens'in Aralık 2017'de mahkemedeki son sözünde de "Anayasayı koruma kurumlarının 10 cinayetin, 43 cinayete teşebbüs vakasının ve 15 soygununun açıklığa kavuşturulmasını sistematik olarak imkansız kıldığını ve engellediğini" belirtti.

Meclis de daha fazla şey öğrenme arzusundaydı

Federal Meclis bünyesinde NSU için oluşturulan araştırma komisyonları da bu konudaki tüm sorularına yanıt bulabilmiş değil. Federal Meclis'te konuyla ilgili oluşturulan iki komisyondan birinin başkanlığını yürüten Hristiyan Demokrat Partili Clemens Binninger de, Federal Savcılığın öne sürdüğü NSU'nun yalnızca Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos'tan oluşan sadece üç üyeli bir terör örgütü tezine şüpheyle bakıyor. "Bu üçlü grubun sadece iki üyesi tüm cinayetleri işlerken hiçbir yerde hiçbir iz bırakmadılar mı?" sorusunu yöneltiyor.

Asıl mesleği polislik olan Binninger, olay yerleri ve hedefler hakkında karar verenin; "itici gücün" kim olduğunu öğrenebilmek arzusunda olduğunu söylüyor.

Federal Başsavcılık 9 isim hakkında soruşturma yürütüyor

Müdahil avukat Behrens, siyasetin üzerine düşen görevi üstlenmediği eleştirisini de getiriyor. Sorumluları gün yüzüne çıkartma ve hak ettikleri cezaya çarptırılmaları sözünü veren ve bu konuda büyük umutlar bağlanan Başbakan Merkel'i de eleştirilerine dahil ediyor. Behrens, olayın aydınlatılmasının kesinlikle başarısızlığa uğradığını ifade ediyor. Behrens'e göre bu hem yargıda hem de siyasi anlamda bir başarısızlık. Ancak "bu başarısızlık" hiç bir pozisyona mal olmadı, hiçbir isim görevinden olmadı. Yalnızca Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Heinz Fromm bu sorumluluğu kendinde görerek 2012'de görevinden ayrıldığını açıkladı. Fromm'un istifası, NSU dosyalarının terör örgütünün ortaya çıkmasından hemen sonra imha edildiğinin kamuoyuna yansımasıyla patlak veren skandalın ardından geldi.

Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi'nde görülen davanın sonuçlanmasının ardından cezai sorumluluk arayışının devam edebileceği belirtiliyor. Federal Savcılık yıllardır ilave dokuz kişi hakkında soruşturma yürütüyor Ancak NSU kurbanlarının yakınları ve müdahil avukatlar umutsuz ve soruşturma neticesinde bir tek kişi hakkında bile dava açılmayacağı görüşünde. NSU uzmanı ve Federal Meclis Sol Parti Milletvekili Martina Renner de, "cezasızlığın militan Neonazi çevrelere 'aşırı sağ ve katil terör ağlarını destekleyebilirsiniz ve bunun sonucunda da başınıza hiçbir şey gelmez' mesajını verdiği görüşünde.

NSU uzmanı Martina Renner'in hiç olmadığı kadar kuşkulu

Renner, olayın aydınlatılması için siyasi iradenin gerçekten var olup olmadığına şüpheyle yaklaşıyor. Kendisi Federal Meclise seçilmeden önce, Thüringen Eyaleti'nde olayın aydınlatılması için oluşturulan eyalet meclis komisyonuna başkanlık etmişti. Thüringen, Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos'un yanı sıra NSU terör ağının çevresindeki pek çok aşırı sağcının da yaşadığı eyalet olma özelliğini taşıyor. Renner'in o zamanki ve daha sonra Berlin'de ayrıca pek çok kez izlediği NSU davasında tecrübe ettiğini söylediği ortak gerçek ise şu: Anayasa Koruma Dairesi'nin dosyaları karartıldı ya da bu dosyalara erişime izin verilmedi. Hatta bazıları imha edildi. Nedeni ise hala meçhul.

Marcel Fürstenau

© Deutsche Welle Türkçe