Almanya'daki ABD Büyükelçisi Richard Grenell'in açıklamaları tartışmalara yol açtı. Grenell göreve başladığı gün Alman şirketlerini İran'dan çekilmeye çağırmış, bir internet sitesine verdiği demeçte de sol politikaların başarısızlığa uğradığı Avrupa'da yükselişe geçen muhafazakâr parti ve liderlerin desteklenmesi gerektiğini söylemişti. Neue Osnabrücker Zeitung gazetesi, diplomatik bir temsilcinin siyasi açıklamalar yapmasını şöyle yorumluyor:
"Donald Trump, Berlin'e kaba ustasına son derece sadakatli ve fikrini açıklamaktan çekinmeyen bir büyükelçi gönderdi. Grenell acemiliğinden dolayı mazur görülemez, çünkü kendisi diplomaside acemi değil. Yedi yıl Birleşmiş Milletler'deki Amerikan heyetinin sözcülüğünü yapmış ve Amerikan büyükelçisini temsilen Güvenlik Konseyi oturumlarına katılmıştı. Diplomasi sahnesinde patırtı koparırken ne yaptığını pekâlâ biliyordur. Richard Grenell, idolü Trump'ı eleştiren ve reddeden tutumlarından dolayı Avrupalılardan intikam alıyor. Almanya Dışişleri Bakanlığına da Grenell'e açık bir şekilde haddini bildirmek düşüyor. Aksi takdirde Alman hükümeti gülünç duruma düşer.”
Stuttgarter Zeitung Trump'ın büyükelçisini eleştirdiği yorumunda ABD ile ilişkilerin Washington'da söz sahibi olanların kaprislerine feda edilemeyeceğini dile getiriyor:
"Trump yönetiminden tedirginlik duyulması anlaşılır olsa da siyasi sorumlular durumu gerçekçi bir şekilde analiz edip seçenekler geliştirmelidir. Bunların başında ABD'nin süper güçler rekabetinde bundan böyle de başına buyruk davranacak olması geliyor. ABD'nin yeni rakibi olarak Çin'e yönelen, selefi Barack Obama olmuştu. Trump'ın halefi de aynı şeyi yapacaktır. Almanya ve Avrupa'ya düşen, askerisi de olmak üzere kendi yeteneklerini artırmak. Avrupalılar tek sesle konuşmaktan da çekinmemeli. Bütün görüş ayrılıklarına rağmen güvenlik politikasında ve ortak değerlerde ABD ile ittifakı sürdürmenin dışında alternatif bulunmamakta. ABD ile ilişkiler ABD yönetimlerinden daha önemlidir.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung Bavyera eyalet hükümetinin iltica politikasında kendi başına aldığı kararlara ayırdığı yorumda şu görüşlere yer veriyor:
"Daha önceki ‘transit bölgeleri' gibi mülteci adaylarını merkezi kamplarda toplama fikri de aynı yola çıkıyor. İltica başvurusunun kabul edilme şansı olup olmadığına ne kadar çabuk karar verilebilirse, entegrasyon ile geri gönderme arasında da o kadar çabuk karar verilebilir. Bavyera Başbakanı Markus Söder tabii ki yaklaşan eyalet seçimlerini düşünüyor. Selefi ve şimdiki Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer de seçim nedeniyle mülteci adaylarının karara kadar toplu halde barındırılmalarını öngören planının uygulamaya girmesine çalışıyor. Almanya'nın durumu 2015'tekinden çok farklı. Bavyera'da yine adalet namına istisnaî durumlarda sınırdan geri çevirme kuralı işliyor. Bu uygulamanın kural haline getirilmesi düşünülmüştü. Seehofer'in hukukun üstünlüğü anlayışına geri mi dönülüyor?”
Saarbrücker Zeitung gazetesi de Bavyera yönetiminin iltica planının dört ay sonra yapılacak eyalet seçimleriyle ilgili olduğunu belirtiyor:
"Bavyera'nın Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) hükümeti Almanya için Alternatif (AfD) partisine oy kaptırmaktan çekiniyor. İltica politikasında yapılan düzenleme CSU'nun sağ popülistlerden şamar yeme endişesinden kaynaklanıyor. Korkuyla alınan kararlar yarar sağlamasa da, her zaman yanlış uygulamalara yol açması da gerekmez. Toplumun büyük bölümünün, 2015 yılının mülteci krizine gösterilen resmi tepkiden memnun kalmadığı inkâr edilemez.”
dpa, AFP/AG, HS
© Deutsche Welle Türkçe