Son zamanlarda yaşadığımız her günü “tarihi” diye nitelemek zorunda kalıyorsak, inanın bu abartmayı çok sevdiğimiz için değil…
Daha Amed’de “silahlara veda” mesajının çıktığı Newroz’un içimizde yarattığı sevinç patlamasını doğru düzgün sindirmeden, İsrail’den gelen özür ile “küresel ve bölgesel çözümlemelerimize” hızlı bir dönüş yaptık…
Demokrasi sınavını vermiş bir Kuzey Avrupa ülkesinin 10 yılda yaşayacağı dönüşüm ve sarsıntıları bir haftaya sığdırmaktaki meziyetimiz bir yana, giderek “Memlekette neler oluyor birader?” diyenlerin sayısının da hızla yükseldiği bir dönemden geçiyoruz.
Hakikaten neler oluyor?
Türkiye bir yandan iç barışını tesis ederken, öte yandan bölgesel bir savaşa mı hazırlanıyor?
Kuşkusuz bu soruların muhtelif yanıtları vardır; ama bugün ben sizin dikkatinizi, “milletler neden başarısız olur?” sorusuna verdiği yanıtla dünyanın en çok alıntılanan bilim insanlarından biri haline gelen Prof. Dr. Daron Acemoğlu’na çekmek istiyorum.
‘Bill Gates ile polemik yapan hemşehrimiz’
Dünyaca ünlü Massachusetts Teknoloji Enstitüsü MIT’de ekonomi-politik dersleri veren Acemoğlu, 1967 doğumlu olmasına rağmen –yani henüz 50’sinde bile değil- Nobel Ekonomi Ödülü alacağına kesin gözüyle bakılan bir isim.
Son yıllarda Türkiye’deki hayran kitlesini giderek artıran Acemoğlu, ilk başta İstanbul doğumlu bir Ermeni oluşu ve AK Parti hükümetine getirdiği övgü ve eleştiriler ile Türkiye’de adını duyurdu. Oysa Acemoğlu, bundan çok daha fazlası…
O artık evrensel çaptaki akademi dünyası için Microsoft’un patronu Bill Gates ile söz düellosuna girip, Foreign Policy’de yazdığı makale ile “teknolojinin dahi çocuğunun” ağzının payını verecek kadar güçlü ve itibarlı bir ekonomist.
Çok kısa bir süreliğine Türkiye’ye gelen Daron Acemoğlu ile SKYTURK360 için özel bir söyleşi yaptık. Söyleşinin tamamını 25 Mart Pazartesi günü saat 09.10’da izleyebilirsiniz. Burada ise sizinle Acemoğlu’nun AK Parti politikalarına bakışını ve barış sürecine ilişkin tespitlerini paylaşmak istiyorum.
‘Türkiye hâlâ “kapsama” alanı dışında’
Acemoğlu, Prof. Dr. James Robinson ile birlikte yazdığı ve ABD’de büyük ilgi gören “Why Nations Fail? (Milletler Neden Başarısız Olur)” kitabında da ayrıntılı olarak anlattığı gibi, ülkelerin başarılarını “kapsayıcı-dışlayıcıkurumlar”a sahip olması ile ölçüyor. Acemoğlu’na göre, bir ulusun yeteneğini en iyi şekilde göstermesini sağlayacak eşitşartları sağlayabilen kurumları yaratabilen bir ülke, sağlıklı bir demokrasiye de sağlıklı ve büyük bir ekonomiye de çok daha hızlı kavuşuyor.
Acemoğlu Türkiye’nin son yıllarda önemli reformlara imza atmış olsa da tam olarak kapsayıcı kurumlarını yaratamadığını düşünüyor. Sözü Acemoğlu’na bırakalım:
“Türkiye kapsayıcı ve dışlayıcı kurumlara sahip olmak konusunda ortada duruyor. Tam olarak kapsayıcı olamamasının nedeni siyasi ve ekonomik alanda fırsat eşitliğinin henüz sağlanmamış olmasından kaynaklanıyor. Hala büyük reformlara ihtiyaç var. Yargı yapısı hala bozuk. İş dünyasının temeli olan iç hukuk kanalları hala problemli. Türkiye’de hala para yapmak için devletle aranızın iyi olması lazım.”
‘Siyasi kudret eldeyse sorun var demektir’
Acemoğlu, AK Parti’nin özellikle ekonomide kendinden önce başlayan reform programını genişleterek devam ettirdiğini ve önemli ölçüde başarı sağladığını teslim ediyor etmesine; ancak siyasi alan için karamsar görüşlere sahip:
“Artık Türkiye’nin ekonomik anlamda gelişen birçok kenti var, bence bu çok sağlıklı bir şey. Ama aynı şeyin siyasi alanda da olması lazım. Eğer siyasi kudret ufak bir kesimin elindeyse, asker ya da siyasi bir parti, bu sağlıksız bir durum. Türkiye’de Kürt ve Aleviler gibi kitlelerin tabanın bir parçası haline getirilmesi lazım. Hükümet ‘dediğim dedik’ bir politika izlerse Türkiye kapsayıcı kurumlarını kuramaz.”
‘İç savaşa rağmen büyüme sürdü ama…’
Gelelim Kürt barışına…
Acemoğlu bu konuda hepimiz gibi umutlu; ama sanki hepimizden daha temkinli…
“Türkiye’nin dörtte biri neredeyse iç savaş yaşarken bile, ülke büyümeyi başardı. Ama bu sağlıklı bir büyüme değil. Çünkü büyümeye tüm tabanın katılması gerekiyor. Ülkenin güneydoğusunda silahlar konuşurken, insanlar özgür değilken, toplumun bir kesimi kendini Türkiye’nin bir parçası gibi hissetmezken sağlıklı bir büyümeden bahsedemeyiz” diyor Acemoğlu.
“Son Newroz ile artık birşeyler köklü olarak değişmiyor mu? Silahlar susunca daha çok demokrasi ve daha fazla iş imkanı ortaya çıkmaz mı?”diye soracak oluyorum ki, “O işler o kadar kolay değil” dercesine araya giriyor:
“Barış sürecinin mutlaka olması gerekiyor. Ama barış süreci çok zor bir süreç olacak. Bundan önce de umut verici şeyler oldu ama istediğimiz kadar mesafe kaydedemedik. Bu sürece de umutla bakıyorum tabi ama bakalım nereye gidecek. Umarım barış süreci, tüm vatandaşlarının mutlu birşekilde Türkiye’nin ekonomik ve siyasi yapısına katkı sunduğu bir sonuca götürür bizi.”
‘Çözüm süreci ve otoriter lidere bağlılık’
Acemoğlu, siyasi arenadaki olumlu gelişmelerin “kapsayıcıkurumlar” eliyle tabana yayılmaması halinde yalnızca kısa vadede bir rahatlık yaratacağı uyarısında bulunuyor. “Türkiye’de, Suriye’de veya Afrika’da olsun…” diyor Acemoğlu:
“Şu an birçok insan ‘iyi niyetli bir diktatör ya da iyi niyetli bir otoriter lider sorunları çözebilir. Onun dediklerini yapalım ve hızlı birşekilde gelişelim’ diye düşünüyor. Hayır bu şekilde gelişilmez. 5-10 yıl buşekilde gelişsen bile, sistem bir süre sonra kendi kendine ortadan kalkacaktır.”
Sözün özü:
Dünyada yazılarından en çok alıntı yapılan 10 ekonomistten biri olan Daron Acemoğlu, “Türkiye’de silahların susacak olması çok önemli bir gelişme. Ama kimliğini yaşayamayan kesimleri içine alacak kurumlar yaratılmazsa, 5 yıl sonra herşey eskiye döner” diyor.
Bizden aktarması…