Nefret suçları ilk kez açıkça anayasa metnine girecek. Devlete, nefreti teşvik eden ve yayan her tür söylem ve faaliyetin önlenmesi için yasal düzenlemeler yapma ve etkin caydırıcı önlemler alma görevi yüklenecek. Barış içinde, silahsızlanmış toplumda yaşamanın anayasal hak, savaş kışkırtıcılığı, ırkçılığın ise anayasal suç olarak düzenlendiği yeni anayasada, kamu düzeni ve 'genel ahlak'ın korunması konuları yeniden ele alındı. Haberleşme özgürlüğü konusunda ise 'milli güvenlik' gerekçesiyle uygulanan kısmi engellemelere devam kararı verildi.
Çalışmalarına devam eden Anayasa Uzlaşma Komisyonu, biraz daha mesafe aldı ve mutabık kalınan madde sayısı böylece 59’a yükseldi. Adnan Keskin'in Taraf'ta yer alan haberine göre, uzlaşılan maddeler arasında öne çıkan düzenlemelerden ilki, nefret suçlarını da içeren madde oldu. Toplumun belli kesimlerine yönelik işlenen nefret suçları, bu yöndeki yoğun talepler dikkate alınarak ilk kez anayasa metnine girdi. Düzenleme, 'Barış içinde ve silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkı' başlıklı maddeyle yapıldı. Maddenin ilk fıkrasıyla bu hak şöyle formüle edildi: “Herkes, barış içinde ve şiddetten korunarak yaşama hakkına sahiptir. Devlet bu hakkı güvence altına almak amacıyla silaha erişimi zorlaştıracak önlemler alır.”
Maddenin ikinci fıkrasıyla, nefret söylemi ve eylemleriyle etkili mücadele konusunda devlete ilk kez görev yüklendi. Fıkrada şu ifadelere yer verildi: “Devlet, toplumsal kesimler arasında veya belli bir toplumsal kesime yöneltilmiş nefreti teşvik eden ve yayan her tür söylem ve faaliyetin önlenmesi için yasal düzenlemeler yapar ve etkin ve caydırıcı önlemler alır.”
Irkçılık, ayrımcılık ve militarizm önlenecek
Savaş kışkırtıcılığı ve ırkçılığı önlemede devlete görev yüklenen maddenin gerekçe notunda şunlar kaydedildi: “Bu madde savaş kışkırtıcılığı, militarizm ve ırkçılık gibi söylemlerin ve her türden ayrımcılığın önlenmesini ve barış kültürünün geliştirilmesini de içerir.”
'Genel ahlak' gerekçe olmaktan çıkarıldı
Mevcut anayasada haberleşme özgürlüğünü sınırlama nedenleri arasında gösterilen 'kamu düzeni'nin koruması, genel sağlık ve “genel ahlak”ın korunması, madde metninden çıkarıldı. Ancak, haberleşme özgürlüğünü sınırlamada mevcut anayasada da yer alan 'milli güvenlik' freni korundu. Uzlaşılan maddeye göre, haberleşme özgürlüğünün gizlilik ve dokunulmazlığı yine esas olacak. Ancak, bu özgürlük, usülüne göre verilmiş hâkim kararı, yine bu sebeplere ve adli soruşturma gereklerine bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, cumhuriyet savcısının yazılı emriyle engellenebilecek.
Fikret İlkiz: Uygulamadaki sorunlar sürecek
Haberleşmenin 'milli güvenliği koruma' amacıyla engellenebileceği kabulünün sürdürülmesinin, geçmişteki uygulama örnekleri dikkate alındığında sorun yaratmaya devam edeceği belirtiliyor. İletişim ve Ceza Hukukçusu avukat Fikret İlkiz’in değerlendirme ve uyarıları şöyle: “Milli güvenlik kavramı tek başına sorun olmayabilir. Esas sorun bu kavrama kimlerin ne anlam yükleyeceğindedir. Uygulama sorunuyla ilgili problem var. Konu, ülke demokrasisinin milli güvenlik kavramını nasıl gördüğüyle bağlantılı. Uluslararası hukukta bu kavram ağırlıkla toprak bütünlüğünün korunması anlamında kullanılır. Onun dışında milli güvenlik kavramı haberleşmenin engellenmesi amacıyla kullanılmaz. Bu kavram başka ülkelerde de var, ama bizdeki gibi uygulaması yok. Milli güvenlik, bizde anlaşıldığının aksine, partilerin hükümetlerin güvenliği değil, ülke, devlet güvenliğiyle ilgilidir. En doğru kullanıldığı yerler toprak bütünlüğü, sınır ihlâli gibi çok sınırlı alanlardır. Tek sorun anayasa değil, yasaların ruhu ve uygulanması problemlidir.
Dağlıca baskını haberleri 'milli güvenlik' gerekçesine takılmıştı
Haberleşme özgürlüğünün engellenmesine dair pek çok örnek var. Dağlıca Karakolu’na yapılan baskınla ilgili, 'milli güvenlik' gerekçesiyle haber yapılması yasaklanmıştı. Haberleşme özgürlüğünü engelleme yönündeki karar ise Danıştay’dan dönmüştü. Danıştay, ‘halktan bir şey gizlenmemeli’ diyerek iptal kararı vermişti.