T24 - Mustazaf-Der Genel Başkanı Hüseyin Yılmaz, öldürülen Gonca Kuriş’in Hizbullah tarafından yapılan sorgusunda, Özel Harp Dairesi adına çalıştığını ve toplumda İslami konuları sulandırmayı hedeflediklerini söylediğini açıkladı.
Lider kadrosunun da aralarında bulunduğu 21 kişinin tahliye edilip, kayıplara karışmasının şaşkınlığı sürerken, Hizbullah avukatları, kendisine yakın dernekler ve yayın organları aracılığıyla TBMM’yi işaret ediyor. Ediyor ama kırmızı çizgilerinin altını da çizmeyi ihmal etmeden. Cemaatin önde gelen isimleri, o kırmızı çizgilerin ne olduğunu, camianın neden TBMM’ye girmek istediğini, silahların bırakılıp bırakılmadığını anlattı. Kendisine siyasi arenada yer arayan cemaat, kapılarını ilk kez CNN Türk Muharibiri Göksel Göksu’ya açtı.
‘Özel Harpçiydi’
Hizbullah’a ait 2 bin 500 sorgu kaseti var. Ve Gonca Kuriş de o isimlerden biri. Mustazaf-Der Genel Başkanı ve Hizbullah anadava avukatlarından Hüseyin Yılmaz, Kuriş’in öldürülmeden önce Hizbullah tarafından yapılan sorgusunda, Özel Harp Dairesi adına çalıştığını ve toplumda İslami konuları sulandırmayı hedeflediklerini söylüyor:
“28 Şubat sürecinde, Yaşar Nuri, Zekeriya Beyaz, Nevra Sezerli gibi isimler, ‘Bizi Özel Harp Dairesi’ne Genel Kurmay çağırdı. Orada bize brifing verdi. Dedi ki, sizin vazifeniz, amacınız, toplumda islami bilgileri islami konuları sulandırmak’ diyor.”
‘Fuhuşu cezalandırdı’
Yılmaz, “Hizbullah’ın kendisine biçtiği misyon toplumdaki yozlaşmanın önüne geçmek ve toplumu ıslah etmek mi? sorusuna şöyle yanıt veriyor:
“Misyonu vardı tabi. Hizbullah ne yaptı? Fuhuş yapanlara yöneldi. Sokak aralarında fuhuş yapan kadınları tehdit etti, devam edenleri kendi deyimiyle bir şekilde cezalandırdı, bıçakladı. Hırsızlık çetelerinin ele başılarını da. Sebebi de şu. Camilere gelen çocukları cami önlerinden alıp çetelerine dahil etmek için zorluyor ve camiye gitmelerini engellemeye çalışıyor. Böyle yaptığı için bu şebekeler uyarılmış, -yine ifadelerde geçiyor- buna rağmen bu işi devam ettiren şebekelerin ele başılarını bu dönemde Hizbullah, birkaç saldırı da onlara oldu.”
Yılmaz’a göre; Hizbullah PKK’nın dayatması sonucu silaha sarıldı. Eğer PKK olmasaydı Müslüman Kardeşler - İhvan-ı Müslümin çizgisinde olan bir yapıdan gelen Hizbullah, İran’ın Devrimi ve kültürünü de karıştırıp, halk ayaklanması şeklinde bir devrim düşünüyordu. Yılmaz, “Halk devrimi, halkın sokağa dökülmesiyle gerçekleşecek bir devrim. İran nasıl yaptı bunu? Askerle, polisle çatışmadı. Halkı bilinçlendirdi, sonunda halk sokağa döküldü. Halkla hiç kimse mücadele edemez. En mükemmel ordu bile halkla mücadele edemez” dedi.
‘Gelecek her şeye gebe’
Yılmaz, “Hizbullah’ın eline tekrar silah alması olasılığı var mı?” sorusunu, “Gelecek her şeye gebe. İnsan bilemiyor. Fakat eskiden silahı eline alırken bir düşünüyor idiyse bu sefer en az on düşünecektir. Çünkü silahın bölge halkına fayda getirmedi. Ülkenin dindarlaşmasına yönelik bir çalışma var yani halkın dindarlaşması isteniyor ama bu ikna yöntemiyle, anlatma yöntemiyle isteniyor, şiddetle değil. Nihayetinde rejimle barışık değil yani. Nihayetinde bu rejim İslami bir yapıyı ortadan kaldırmış, devrimini, rejimini yerleştirmek için de binlerce alimi darağacında sallandırmış. Camileri ahıra çevirmiş, katliamlar yaşamış bu halk” diye yanıtladı.
Kurulacak bir partinin seçimlere yetiştirilmesi ihtimali yok bu yüzden de camia asıl “Bağımsız aday gösterelim mi, göstermeyelim mi?” sorusuna cevap arıyor. Yılmaz, “Bu koşullarda kurulacak bir siyasi parti ne vaat edecek?” sorusuna, “Şu an onun tartışması yapılıyor. Öyle bir şey olursa tüzüğü zaten hazırlanır. Görebildiğim kadarıyla herkesin kendi inancında, düşüncesinde, kimsenin kimseye karışmadığı, kimsenin kimseye bir şey dayatmadığı bir toplum, bir yaşam” yanıtı verdi.
Silah bırakıldı mı?
Cemaat içinde bütünüyle İslami kurallar uygulanıyor, sorunlar o kurallar çerçevesinde çözülüyor. Geniş katılımlı mitinglere imza atılıyor, yoksullara gıda yardımında bulunuluyor, düğün ve cenazelere katılınıyor, kadınlar ve erkekler etkinliklerini ayrı mekanlarda yürütüyor, çocuklar kendi dersanelerinde eğitiliyor. Faliyetler daha çok imam ya da seyda adı verilen kişilerce yürütülüyor. Bu kişilerin çoğu da imam ya da öğretmenken memuriyetlerine son verilenler. Etkinlikler kendi gazete, dergi ve televizyon kanallarından duyuruluyor. Bugünü dünden ayıran en büyük fark; silah. “Bu gün silahla varılacak bir yer olduğuna inanmıyoruz” diyorlar. Ancak bölgede şu soru hakim: “Hizbullah silahı bıraktı mı yoksa gömdü mü?”
Ve şimdi...
Hizbullah’ın gözü kulağı, 12 Haziran 2011’de yapılacak genel seçimde. Kulvar değiştiren örgüt kendisine siyasi yelpazede yer arıyor. Camianın içinde hummalı bir tartışma var, “Parti kuralım mı, kurmayalım mı?” Bir kesim parti kurulması için çok geç kalındığını diğer kesim ise siyasi parti kurmak için henüz erken olduğunu savunuyor. Siyasi parti talebinde bulunanların isteği; bölgede Ak Parti BDP’ye mahkûm olmamak. Hizbullah davası avukatlarından Sıdgı Zilan, dünden farklı olarak bu gün ilk kez ‘Demokrasi’ diyor, ‘Siyasi parti’ diyor, “Biz isteriz ki Kürdistan’da da demokrasi yerleşsin. Demokrasinin olabilmesi için birden fazla aktöre ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı da karşılayabilecek şu anda Hizbullah’tır, İlim Grubu’dur” sözleriyle de adres belirtiyor. Bu sözler Hizbullah’ın ve İlim Grubu’nun Güneydoğu’da BDP ve Gülen Cemaati’nden sonra üçüncü aktör olarak sahneye çıkacağının habercisi. Zilan, kurulacak partinin ulusal olup olmayacağı sorusuna, “Bizim merkezimiz Diyarbakır. Biz kendi coğrafyamızı esas aldığımız gibi Diyarbakır, yerel bir mekan değil. Kürt ulusallığını kastediyoruz. Yani biz, İstanbul’da yayın yapmadığımız için yerel olmuyoruz.
Biz Diyarbakır merkezli, hatta Kuzey Kürdistan merkezli bir yapı olarak, değerlendiriyoruz. Mesela BDP’nin fiili merkezi Diyarbakır. Hak-Par’ın fiili merkezi Diyarbakır” diye yanıt veriyor. Zilan, “O halde neden TBMM’ye girmek istiyorsunuz?” sorusu karşısında ise, ‘şakayla karışık’, “Bence hatadır yani. Orası onlara aittir. Bunu bir latifeyle karışık söylüyorum tabii ki, o diplomasiyle ihtiyaç var. Onlar bizim irtibat subaylarımız olabilir” diyor.
Bugün ne istiyorlar?
Doğru Haber gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş ise nihai isteklerini, “Benim özlemim sizin kapanmanızdır. Ama isteyerek severek” diye anlatıyor. ‘Mustazaflar Hareketi’ne 2001’de katıldığını belirten Göktaş, “Diyelim ki iktidara geldiniz? Kadınların örtünmeyi istemelerini nasıl sağlayacaksınız?” sorusuna, “Bizim görevimiz anlatmak. Anlatırız o kadar, zaten bu gün de anlatıyoruz. Ha o gün nasıl anlatırız? Belki biraz daha imkanlarımız olabilir” diye yanıt veriyor. Bugün adını kendisine yakın suvul toplum kuruluşlarıyla (STK) yürütse de STK’ların ortak faliyet alanı İslamiyeti yaygınlaştırmak ve insanların İslama uygun yaşamalarını sağlamak. Birden çok dernek levhası sayesinde de kapatılma ihtimaline karşı önlemlerini almış durumdalar. Bu tesbiti “Şu anda yapılan araştırmaya göre yüzlerce dernek kuruldu. Bunların büyük kısmı müstakil. Çünkü baktılar ki biri kapatılınca hepsi kapatılıyor, hepsi müstakil. İsimleri de ayrı. bu bir gizlilik değil. Beş liraya bakar bu. Levha, boya bu kadardır. İnsanları kapatamadıktan sonra, susturamadıktan sonra dernek dediğiniz ne ki bir daha kurulur” sözleriyle Göktaş da doğruluyor.
Hizbullah’ın kırmızı çizgileriDoğru Haber Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş, Hizbullah siyasete atılırsa kırmızı çizgilerinin olması gerektiğini belirterek, “Eğer haklarımızın bir kısmı siyasetle alınacaksa elbette bundan da geri durulmayacak. Şu ana kadar kimlik itibariyle İslami partilerin hiç birisi net ve berrak bir kimlik ibraz etmemiştir. Edememiştir. Bunları bir yönüyle kınamıyorum. O zaman baskılar vardı ama şayet bu camia adına eğer siyaset sahnesinde birileri yer alırsa ben kesinlikle kırmızı çizgilerinin olması gerek diye düşünüyorum” diye konuştu. O kırmızı çizgilerin başında TBMM’de milletvekillerinin ettiği yemin geliyor. Göktaş, “Herkes seçmenine ne vaat ediyorsa TBMM’de onun gereğini yerine getirsin. Biz şuna inanıyoruz: Bu ülke 90 yıla yakındır müthiş bir Kemalist baskı altında. Yani bu bana göre bu coğrafyanın en büyük problemidir. Düşünebiliyor musunuz? Bu ülkede 20 milyona yakın çocuğa, her gün sabahleyin, ant içtiriliyor. ‘Dy bizi bu günlere getiren, götüren bilmem ne’. Yani bunların İslami karşılığının ne olduğunu, biri çıksın söylesin. Yani ciddi profesörlere, ilahiyatbrlara, hocalara deyin ki bir insan her gün sabahleyin kalkıp ey bizi bugünlere getiren, götüren bilmem ne yüce Atatürk filan, yani bunların İslam adına bunların karşılığının ne olduğunu bir sorun. Dünyanın neresinde böyle şeyler var? İunu söyleyeyim, sadece siyasi parti kurarsak meclise girersek değil, girmeden de bunun mücadelesini vereceğiz.”
Peygamber Sevdalıları Platformu adı altında toplanan bu dernekler arasında en güçlü olanı Mustazaf-Der. Kendilerine “Mustazaflar Mazlumlar - Hareketi” diyorlar. Ancak yine Mustazaf-Der adını taşıyor olsa da Batman’daki yapılanma hepsinden ayrı. “Onlar sizden farklı denildiğinde diğerlerinin ağzından çıkan sözler aynı. “Daha mı sertler?” diyorlar. Göktaş, Batman’ın Diyarbakır’la yarış halinde olduğunu söylerken gülümsüyor:
“Bu işin kökenlerinden birisi Batman tabi.”
İkiye ayrılmışlardıHizbullah’ın anlamı: “Allah’ın yolu, Allah’ın partisi”. Türkiye’de ortaya çıktıkları ilk tarih 1979. İran İslam Devrimi’nden etkilenen Abdulvahap Ekinci tarafından Diyarbakır’da kuruldu. Vahdet Grubu olarak tanınan grup sonra ikiye bölündü. Vahdet Grubu’ndan Fidan Güngör liderliğinde ayrılanlar, Menzil Grubu’nu kurdular. 17 Ocak 2000’deki Beykoz operasyonunda öldürülen Hüseyin Velioğlu da İlim Grubu’nu kurdu ve başına geçti. Zamanla İlim grubu güçlendi, sonra da hem Vahdet, hem Menzil Grubu’nu tasfiye etti. Grubun lideri Fidan Güngör, 11 Eylül 1994’ten beri kayıp. 1990’lı yıllar, Hizbullah ile PKK’nın karşı karşıya geldiği dönem oldu. Türkiye Makarov marka silahlarla da, faili meçhul cinayetlerle de bu dönemde tanıştı. Devletin PKK’yı yok etmek üzere Hizbullah’ı taşeron olarak kurduğu iddiaları da bu dönemde ortaya atıldı.
100 dernek‘Peygamber Sevdalıları Platformu’ adı altında toplanan ve sayıları 100’e ulaşan derneklerden bazıları: Mustazaf-Der, Batman Mustazaf-Der, Muhtaçlarla Dayanışma Derneği, Umut-Der, Bilge-Der, Toplumsal Dayanışma ve ™ura Derneği, Anadolu İlim Derneği, ™efkat Eli Derneği, Sason Rahmet Pınarı Derneği, Beşiri Hizmet Derneği, İkra Eğitim Derneği, Semere-Der, Sevgi-Der, Hür-Der, Akid-Der, İlim-Der, Sahabe-Der, Cami-Der, Köy-Der, Sağ-Çev-Der. Hemen hepsi 17 Ocak 2000’deki Beykoz operasyonundan sonra kuruldu. Bu dernekler 100 binlerin katıldığı mitingler düzenlediler.
Yayın Kuruluşları
Doğruhaber: Haftalık gazete yayın hayatına 3 yıl önce başladı. Hizbullah’ın faaliyetlerini anlatıp, örgüte yönelik suçlamalara cevap veren yazılar yayınlıyor. Haftalık tirajı 40 bine ulaşan gazete abone sistemiyle elden dağıtılıyor.
İnzar: Aylık yayınlanan dergi, 2004’ten beri piyasada. Tirajı 20 bin. Abonelere elden ulaştırılıyor.
İlahi CD’leri çıkarıp, Hizbullah’ın düşüncesine yakın kitaplar yayınlayan Özlem Ajans, Dua, Uhuvvet, İnzar ve İkra kitabevleri’nin yanı sıra cemaatin radyo ve televizyondaki sesi, Çağrı TV ve Çağrı FM. Haber akışı İlk-Ha Haber Ajansı üzerinden sağlanıyor.
Batman’ın durumu çok başkaBatman’ın Diyarbakır’dan farklı olduğu daha kapıdan girerken kendini gösteriyor. Giyimleriyle de davranışlarıyla da farklılar. “Bu kapının ilk kez size açıldığının idrakinde olduğunuzu tahmin ediyoruz” diyerek başlıyorlar söze. Mescid havası hakim, ayakkabılar çıkarılıyor. Ama ilk kez burada Dernek Başkanı Abdurrahman Cens’in bir bakışıyla röportaj öncesinde aramıza bir sehpa yerleştiriliyor. Cens, Batman’da nasıl bir yapılanma olduğunu şöyle anlatıyor:
‘Komisyonlar var’
“Bizim çok farklı komisyonlarımız var. Mesela sulh ve uzlaşı komisyonumuz var. Buna müracat eden kan davalı taraflar var. Eşiyle, çocuğuyla problemli insanlar var. Alacak verecek meseleleri var. Bunların bir uzlaşmaya varması için bize müracaat ediyorlar. Bizler bir karşılık beklemeden ücret almadan elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ayrıca fıkıh komisyonumuz, taziye komisyonumuz, ziyaret komisyonumuz, ilim araştırma komisyonumuz var. Biz insanlığın bütün sorunlarının çözümünü islamın öğretilerinde buluyoruz. Bunu şöyle anlamayalım, ‘Ben müslümanım’ demekle sorunlar hallolmuyor. İslami bir yaşam yaşamak. Bir ilacı cebinizde taşımakla nasıl olmuyorsa siz İslamın güzel ahlakını yaşamadan, çözüme ulaşamazsınız, sıkıntıdan kurtulamazsınız. Bizim dernek olarak en büyük amacımız. islamın tanınması, islamın yaşanması, islamın anlaşılması.”