MÜSİAD Başkanı Nail Olpak hiçbir parti taraftarlığın MÜSİAD'a girmek için ön şart ya da engel olmadığını ifade ederek, AKP ile ilişkilerini "Ak Parti bize hiç şaşı bakmadı" şeklinde açıkladı.
Ayşegül Akyarlı Güven'in wsj.com.tr'deki röportajında konuşan Başkanı Nail Olpak, hükümetle-MÜSİAD ilişkilerini, "Hükümet bize şaşı bakmadı" sözleriyle değerlendirdi.
wsj.com.tr'de yer alan röportajdan dikkat çeken bölümler şöyle:
MÜSİAD'ın üye alırken ciro kriteri nedir?
Bize en sık sorulan soru bu ciro kriteridir ama MÜSİAD üyeliğinin ciro limiti yoktur. Siz bir iş insanıysanız biz sizin cironuza bakmayız. Bu ülkeye daha fazla katkı sağlayana daha çok teşekkür ederiz ama her ikisi de eşit olarak MÜSİAD üyesi olabilir. Böylesi bir üye yapısına sahipseniz siz Türkiye'nin aynasısınızdır. Bizde Muğla'dan da Van'dan da üye var. Küçük firma da üye, KOBİ de, Türkiye'nin ilk 10 şirketi arasında yer alan şirket de.. Bu aynanın içerisinde Türkiye genelinde inşaata kayma fazlaysa MÜSİAD üyeleri içinde de bu oran fazladır. Tabiat boşluk kaldırmaz. Biz iki şeyi önemseriz. Kazanırken hukuki ve meşru zeminde kazanmayı, harcarken de hukuki ve meşru zeminde harcamayı.
Gerektiğinde MÜSİAD'dan üye ihraç ediyor musunuz hiç?
Çıkartırız tabii.
Kaç üye çıkardınız bugüne kadar?
Arzu etmeyiz ama ana çerçevemize uymayan bir şey söz konusuysa üye ihracı olabilir. Birisi bize "Ben sizin şu üyenizden şu nedenle zarar gördüm, bu da MÜSİAD değerlerine aykırıdır' diye şikayette bulunursa, bizim tahkim kurulumuz konuyu inceler. Bir şey çıkarsa oradan da ihraç edebiliriz.
Hükümete muhalif üye var mı hiç MÜSİAD'da? Hükümete sempati üyelik için bir kriter midir?
Biz üyelerimizin bugüne kadar siyasi görüşlerini merak etmedik. Buna göre üye almadık. Üyelerimizin herhangi bir yerine mensubiyetine göre üye almadık. "Hangi sosyal gruba, cemaate yakınsınızdır?" diye sorup almadık. Diyoruz ki: Bu toplumun içinde benimle yan yana olmaktan rahatsız olmayan insanla ben beraber olurum. Ama bunu da bir zenginlik olarak görürüm. Bir şartla. Oradaki aidiyetini benim bu kurumumun içerisine getirip de bir dayatma olarak ortaya koymadığı sürece. Sizin hangi takım tuttuğunuz da beni çok ilgilendirmiyor. Ama tuttuğunuz takımı MÜSİAD içindeki faaliyetlerde insanları rahatsız edecek şekilde ortaya koyuyorsanız, o partiyi üyeleri rahatsız edecek şekilde gündeme getiriyorsanız, o cemaati ya da sosyal grubu o şekilde getiriyorsanız, "pardon" deriz. "Orada" duyalım..
Peki hükümete muhalif üye var mıdır MÜSİAD'da?
Var. Biliyorum çünkü geçtiğimiz dönemde yerel seçimler oldu. Yerel seçimlerde Türkiye'nin dört bir tarafında üyelerimiz var bizim. Baktık ki bizim üyelerimizden başka partilerin aday adayları var. Oradan gördük bunu. Yoksa özel olarak bir araştırma içine girmedik. 100 aday adayının 50 tanesi hükümet tarafında çıkabilir. Zaten ülkede oran öyleyse 50'si, 60'ı oradaymış. Çok da düşündürücü değil yani. Bu konuda özel bir merakım yok. Birlikte çalıştığım arkadaşlarımın parti yakınlığını da bilmem. Eğer birisi bir gün burada particilik yapmaya çalışırsa "Bir dakika. Gel buraya. Burada bunu yapmana izin vermeyiz" derim.
Yeni Türkiye diye bir kavram var şimdi. Hepimiz bu kavramı çokça konuşuyoruz. Nasıl bir yer Yeni Türkiye? Nasıl bir ekonomik ortam?
Geçtiğimiz Çarşamba günü Koç Üniversitesi'nde oranın Eko-politik kulübünün davetlisiydim. Orada da Yeni Türkiye'yi anlatmaya çalıştım.
Benim yaş grubumun hafızalarından çıkmayan bir Türkiye var. Şu an dolarda 2.26 TL'den 2.29 TL'ye çıkan bir hareketlilikten bahsediyoruz. O Türkiye'de doların 687 binden 1 milyon 700 bin TL'ye çıktığı bir Türkiye vardı. Yeni Türkiye'de biz bunu istemiyoruz.
Eski Türkiye içerisinde bakıldığında şu anda 62'nci hükümet işbaşında. Cumhuriyetin 91'inci yılındayız. Her 1.5 yılda bir hükümetlerin değiştiği bir Türkiye vardı. Hatta Ak Parti gibi 12 yıl kalanları çıkardığında ömrü aylarla ifade edilen hükümetler vardı. Bakan değişse politikaların değiştiği bir ortamda istikrardan bahsedemezsiniz. Her 1.5 yılda bir hükümetlerin değiştiği bir istikrarsızlık ortamını ben arzu etmiyorum Yeni Türkiye'de.
Bir ülke işadamından yatırım, istihdam oluştur, sosyal katkı sağla ister. Geçtiğimiz dönemde onaylamadığımız bir şey de şu: Kalkıp siyaseti dizayn etmeye çalışma. Siyaset de seni dizayn etmeye çalışmasın. Ortalama vatandaşın işadamından beklentisi budur. Bunu yaparsa saygı ve sevgi görür. İşadamı da bunları yapabilmek için huzurlu bir ortam ister. Çözüm sürecinin olmadığı dönemleri hatırlayın. O dönem Doğu'ya işadamı gitmiyordu. Niye gitsin. Siz gidip buradan bombanın patladığı bir yerde yatırım yapar mıydınız?
Peki şimdi nasıl gitsin? Şimdi bir de IŞİD orada.
Başka bir yere geleceğim. IŞİD'i ayrıca konuşuruz. İşadamı huzur ister, güven ister, pozitif istikrar ister. İstikrarın negatifi de var. Hep baş aşağı giden ülke de var. Geçmişte sanayi payından bahsettik az önce. Bize şu söylendi "Yaa tarım köylü işidir. Biz artık köylü değil kentli olacağız, bırakacağız bu işleri" dendi. İnsanlar her yerden getirilip İstanbul'a plansız programsız şekilde tıkıştırıldılar. Türkiye'nin bugün tarımsal üretimi 61 milyar dolar. Hollanda'nın sadece tarım ihracatı 105 milyar dolar. İnsanları oralardan kopartıp getirirseniz, çözüm süreci besicilik ve tarım açısından da önemliydi, o zaman bir yerlerde bir şeyleri yanlış yapıyorsunuz demektir. Bu eski Türkiye'de kalmalı. Yeni Türkiye'de olmamalı.
Cari açık geçen sene 65 milyar dolardı. Bu yıl 48 milyar dolar olacak. Güzel. Daha da azaltmak istiyorum ama enerjiye bağımlıyım. Biraz önce tarım dedim size. 61 milyar dolar tarım üretimimi 110 milyar dolar yapsam bitti olay. Biz Yeni Türkiye'yi böyle hayal ediyoruz.
Sanayiye gelince.. "Artık üretim üçüncü dünya ülkelerinin işi, biz hizmet sektörüne gireceğiz" dediler. İspanya, Yunanistan gibi ülkeleri örnek gösterdiler. Ben bunu devlet politikası olarak getirmişim. Sadece rant yüksek diye sanayiden kaçmamışım ki.. Biz bu pompalamalarla büyüdük. "Avrupa üretimi bizim gibilere yaptırıyor. O zaman biz de üretim yapmayalım" dediler. Yapmazsan yüzde 15'e düşer sanayi payı. "İnşaatçı rantı gördü" değil tek mesele.. Sen de insanları psikolojik olarak, mahalle baskısıyla buna yönlendirdin. Yeni Türkiye'de biz bunları da istemiyoruz. Hukuk devleti. Hukuk size de bana da lazım. Birleri kafalarında soru işaret olmadan benim karşısına çıktığım hukuki makam hangi görüşe sahipse bunu sağlayabilmelidir. Bunun için anayasaysa anayasa, yasal değişiklikse yasal değişiklik, cesurca birilerinin yapması birilerinin de korkmadan destek vermesi lazım.
Ak Parti iktidarı döneminde MÜSİAD için neler değişti? Sonuçta MÜSİAD hükümete yakın iş dünyası örgütü olarak tanınıyor.
Biz bazen malımızı kaybediyoruz, sonra da bulduk diye seviniyoruz. MÜSİAD 25 yıllık geçmişe sahip. TÜSİAD da ondan 19 yıl önce kurulmuş.. En babası bunlar yani. 40 yıldan bahsediyoruz. Ondan öncesine gidince böyle bir kavram bile yok. Geçen hafta ahilik haftasıydı. Ahilik güzel bir örgütlenmeydi, vakıflar da bugün dünyada inanılmaz iyi işler yapan kurumlardır. Biz bir vakıf medeniyetiyiz. Unutmuşuz, sonra NGO'dan tercüme bire sivil toplum kuruluşu katmışız hayatımıza. Öyle olunca elbette bunun oturması zaman alıyor. İstikrarsız ortamlardan etkileniyor. Siz kalkıp darbe dönemlerini yaşarsanız, partilerle örgütler kapatılarak bir yere gidilirse bunun adı 80 darbesi de olabilir, 28 Şubat da. Her ikisi de bizim için aynıdır. Buralarda kurumlar hayatlarını bitirirler, sıfırlarlar, zikzaklı şekilde bir daha başlarlar. Son dönemi öncelikle böyle değerlendirmek lazım. En azından bakıldığında bu anlamda bariz engellemelerle karşılaşılmadığını söylemeli. Ayağımızdaki prangaların çıkartılması olabildiğince eşit şartlarda çalışılabilmesi demektir. MÜSİAD'ın bu dönemde özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde bize şaşı bakılmasını engelledi. Hükümet bize şaşı bakmadı.
Daha önceki hükümetler çok mu şaşı baktı?
28 Şubat'ta üyeleri geceleri çilingirlerle açılarak taciz edilmiş bir kurumun mensuplarıyız biz. 28 Şubat süreci içerisinde bu geçtiğimiz yıl konuşulan fişlemelerin kitaplaştırıldığı, İslami sermaye diye kitaplar içinde yazıldığı bir dönemin üyeleriyiz biz. Böyle bakıldığı zaman bir tek MÜSİAD üyeleri değil, kitap içinde MÜSİAD üyesi olmayan da bir dolu kişi vardı. Böyle bir süreçte bize şaşı bakılmadığını nasıl söyleyebiliriz ki? Benim kurucu Genel Başkanım o dönemde DGM'de yargılanmış. Bir işadamı örgütünün kurucu başkanının DGM'de yargılanabilmesi için vatana ihanet suçu falan olması lazım. Hükümetin bize bu dönemde yapmış olduğu şey bu şaşı bakmayı ortadan kaldırmaktır.
DEİK'te yeni oluşumla ilgili hükümetin müdahaleci bir tavır takındığı konusunda belli eleştiriler var. Siz ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle basında "DEİK Ekonomi Bakanlığına bağlandı" ifadesi kullanılıyor. Ben şu anki DEİK'in yönetim kurulu üyesiyim. Şu ankinden bir gün önceki DEİK'in de yönetim kurulu üyesiydim. Baktığınızda DEİK'in kurucu kuruluş sayısı 99'a çıktı. 24 olan yönetim kurulu üye sayısı da 35'e çıktı. Pazar günü bir yönetim kurulundaydık. 35 üyenin 35'i de iş aleminin temsilcileriydi. Bir Allah'ın kulu da bakanlık personeli değildi. Rona Bey ne kadar kamu personeli dğeilse Murat Ülker de Fetit Şahenk de Murat Ülker de o kadar değildi. TİM'i emsil edenler de odalarımızın başkanları da kamu değil. İçimizde en yarı kamu olanlar onlardı. Bunların da ağırlıklı kısmı daha önceki yönetim kurulunda vardı. Ekonomi sadece 35 kişi içinden bir kişiyi başkan olarka belirleyecek. Ama o kişi o 35 kişinin içinden olacak. Dışarıdan belirlemedi. Cumhurbaşkanımız, Ekonomi Bakanımız ve Kültür Bakanımız da katıldılar ama saat tutmadım, 15 dakika kadar kalıp çıktılar. Sonrasında Başkan Yarımcılıklarının, icra kurulu üyelerinin de tamamı orada seçildi. Böyle bir algının olmasına kimsenin izin vermemesi lazım. DEİK yine özel sektör temsilcilerinden oluşan bir yapıya sahip. İş Konseyi Başkanları'nın tamamı göreve devam edecek. Çalışmak isteyen personelle de çalışılacak. Ekonomi Bakanlığı'nın 35 kişiden bir kişiyi Başkan olarka atamasını Ekonomi Bakanlığı'na bağlamak olarka ifade etmek bence vicdansızlıktır.