Karayılan'ın PKK'ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı'na yaptığı açıklamaların bir bölümü şöyle:
'TAK'ın eylemini doğru görmüyoruz'
- 20 Eylül günü Ankara’da gerçekleşen patlamayı TAK üstlendi. Bu saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz TAK örgütünün Ankara’da yapmış olduğu eylemi doğru görmüyoruz. Bu tür eylemlerin halkımızın meşru taleplerine, meşru mücadelesine hizmet etmediğini düşünmekteyiz. Özellikle TAK eylemi üstlenme bildirisinde bu tür eylemlerin devam edeceğini ifade eden cümleler kullanmıştır. Biz bunu tehlikeli görüyoruz. “Bu tür eylemlerden vazgeçilmesi gerekir” diyoruz. Eğer TAK örgütü gerçekten Kürt halkının özgürlük mücadelesine hizmet etmek istiyorsa ve yine Önderlik üzerindeki işkence sistemine karşı durmak istiyorsa bu tür eylem biçimlerinden vazgeçmeli, daha meşru, daha doğru mücadele yöntemlerini esas almalıdır.
'TAK meselesiyle çok uğraştık'
Türk devleti ve basın, TAK’ı PKK’nın bir alt örgütü gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu doğru değildir. Bizim TAK ile herhangi bir ilişkimiz yoktur. Bu ülkenin değişik düşünen onlarca grubu vardır. Biz TAK meselesiyle çok uğraştık. Hatta geçen yıl karşı karşıya geldik. Sert açıklamalarımız oldu. Belli bir düzeyde aslında frenlenmişti ama AKP’nin uygulamaları, her türlü kontrol mekanizmalarını etkisiz kılan uygulamalardır. Özellikle AKP hükümetinin Abdullah Öcalan'a bu denli hukuksuz ve etik dışı yaklaşması, seçilmiş Kürt temsilcilerini rencide eden uygulamalarla yüz yüze bırakması, çoğunu alıp “KCK üyesisiniz” diyerek tutuklaması, kısaca Kürt halkının onurunu rencide eden uygulamaları karşısında savaşta kontrol sağlamak çok zordur.
'Ankaradaki eylemde TAK kadar AKP de sorumlu'
Ben açıkça şunu söylüyorum: Ankara eylemini yapan TAK kadar, bu eylemden AKP hükümetinin tahrik edici-provokatif üslubu ve uygulamalarının da sorumluluğu vardır. Açık ki AKP hükümeti Kürt toplumunun bütün hassasiyetleriyle oynayarak, tahriki bir tarz haline getirmiştir. Hiçbir şeyi dikkate almama durumu vardır. Örneğin kadın yürüyüşleri var ama polisler kadınlara en olmadık hakaretleri yapıyorlar. Bu biçimde tahrik edici, kışkırtıcı bir uygulamanın olduğu yerde TAK da ortaya çıkar, daha başka örgütlerde ortaya çıkabilir ve bu tür olaylar yaşanır. Biz TAK’ın Ankara’da sivil insanları öldürmesine sonuna kadar karşıyız. Ancak bakıyoruz ki, Şemdinli’de yaşanan katliama ses çıkarmayanlar, bu olay karşısında şahin kesilmektedirler. Buna karşı olduğunu söyleyenler aynı zamanda Şemdinli’de yapılmış bir eylemden sonra Türk güvenlik kuvvetlerinin dört insanımızı kurşuna dizmesine de karşı durmalıdır. Evet, TAK’ın bu eylemlerini durduralım ama doğru yaklaşarak durduralım. Ne kadar tahrik edici, kışkırtıcı uygulamalar olsa da bu tür sivillerin yaşamını yitirdiği eylemlerin Kürt halkına hizmet etmekten çok AKP’nin politikalarına hizmet ettiğini görerek, kimse böyle eylem biçimlerine yönelmemelidir.
'Siirt olayı hepimizin yüreğini acıttı'
- Siirt’te gerçekleşen olayda 4 genç kadın yaşamını yitirdi. HPG, bir yanlışlık sonucunda bu olayın yaşandığını belirterek özür diledi. Bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet. Aynı günün akşamı çok acı bir olay yaşandı. Siirt’te yaşanan olay, gerçekten hepimizin yüreğini acıtan bir olaydır. Dört genç Kürt kızının yanlışlıkla yaşamını yitirmesi ve iki genç kızın da yaralanmış olması acı vericidir. HPG bu konuda açıklama yaptı, özür diledi. Ben burada yaşamını yitiren bu genç insanlarımızın ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyor, acılarını paylaştığımızı ifade etmek istiyorum. Yine yaralılara acil şifalar diliyorum. Önemli olan bu tür hatalara, yanlışlıklara yer vermemektir.
'Kürt olsun olmasın, sivilleri hedeflemeyiz'
Bu konuda HPG’nin başlattığı soruşturmayı kesinlikle hukukuna uygun olarak sonuçlandırmak gerekmektedir. Bu yanlış neden yapılmıştır? Tabii ki hedefler bizim insanlarımız değildir. Farklı bir şey hedeflenmiş deniliyor ama burada dikkat, titizlik ve hassasiyet olması gerekiyordu. Bu konuda ciddi bir yetersizliğin yaşandığı açıktır. Bu tür yetersizlikleri gidermek, üzerinde ciddiyetle durmak, sorumlularından da hesap sormak gerekmektedir. Biz bu konuda açığız. Biz bu halk için mücadele yürüten bir hareketiz. Bu halkın kadınlarının, kızlarının, gençlerinin, analarının, babalarının özgür bir ülkede yaşaması için yaşamımızı ortaya koymuş bulunmaktayız. Onun için gidip de kendi insanlarımızı hedeflemeyiz. Acı çeken ailelerimiz bunu iyi bilmelidir. Yine biz, insanımız olsun olmasın, sivil insanları hedeflemeyiz. Türkiye topraklarında yaşayan herkes bizim insanımızdır. Çünkü biz onları da kazanmak istiyoruz. Onları haklı davamızın destekçisi haline getirmek istiyoruz.
'Yanlış davranan hakkında gereken yapılacaktır'
Sonuç olarak belirteceğim şudur: Biz sorunu ne kadar barışçıl yöntemlerle çözmek istedikse de bugün kendisini dayatan bir savaş gerçekliği vardır. Hareket olarak bu savaştan sivil insanların zarar görmemesi için elimizden gelen tüm hassasiyeti göstereceğimizi belirtmek istiyorum. Bir kez daha vurgulamak istiyorum; bu konuda yanlış davranan, gereken hassasiyeti gösteremeyen kim olursa olsun gereken ne ise, hakkındaki uygulama ne ise yapılacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Bu olayda özellikle bir yönlendirmenin ve farklı durumların olup olmadığını açığa çıkarmak önemlidir. Nihayetinde Siirt’teki bu vahim olaydan dolayı tüm arkadaşlarımız üzüntü duymaktadır. Bu vesileyle tüm değerli-yurtsever Siirt halkına ve tekrardan değerli ailelere bir kez daha başsağlığı diliyorum.
'Devlet - PKK görüşmesi doğrudur'
- “Oslo görüşmeleri” bir hayli tartışma konusu oldu. Siz bu konuya ilişkin yorumları nasıl ele alıyorsunuz?
Basına sızdırılan ve Türkiye’de günlerdir tartışılan PKK ile devlet görüşmeleri doğrudur. Hareketimiz adına bir heyet ile Türk devleti ve hükümeti adına bir heyetin belli bir süreden beri görüşmeler yürütmesi söz konusu olmuştur. Bu görüşmelerin gizli tutulması gerekli ve önemliydi. Zaten bu tür görüşmeler yolun yarısındayken değil, yolun sonuna gelindiği vakit kamuoyuna açıklanır. Örneğin Filistin-İsrail’in Oslo’daki görüşmeleri, 1993’te belli bir aşamaya geldikten sonra taraflar kamuoyuna açıklamışlardır. Bu görüşmelerin de açıklanmaması gerekirdi. Biz, PKK tarafı olarak buna harfiyen uyduk. Bizim tarafımızdan asla herhangi bir yansıtma durumu söz konusu olmamıştır. Biz, yapımıza ve kamuoyuna farklı bir üslupla bir takım izahatlar yapıyorduk ama bu biçimde, hem de sesli olarak yansıtılmış olmasıyla hiçbir alakamız yoktur. Kimin sızdırmış olabileceği hususu ise karşı tarafın yani Türk devletinin cevaplaması gereken bir husustur. Zaten kendileri de bir araştırmayı başlattıklarını basına yansıttılar. Bu konuda çeşitli yorumlar yapılıyor. Kaynağını bir takım iç çelişkilerden alabileceği gibi, bir dış gücün de yansıtmış olması muhtemeldir.
'Kaseti sızdıranlar gerginlik istiyor'
Belli ki bunu yansıtanlar sürecin bozulması, savaşın da daha fazla derinleşmesi, ortamın gerginleşmesini istemektedirler. Her ne kadar hedefleri AKP hükümeti gibi gözükse de özünde bu sürecin gerginleşmesini de arzuladıkları anlaşılmaktadır. Türk devletiyle hem İmralı’da Önderliğimizin yürüttüğü görüşmeler hem de dışarıda hareketimizin geliştirdiği görüşmeler aslında çözüm sürecinin belli bir aşamaya gelmiş olduğunu da ortaya koymaktadır. En azından devletin doğrudan hareketin Önderliğini ve yönetimini muhatap alması ve bu temelde sorunun tartışılmış olması elbette ki belli bir düzeyi ifade etmektedir. O zaman neden sonuçsuz kaldı ve neden gerginlik-çatışma düzeyi bu kadar yükseldi, sorusu haklı olarak gündeme gelmektedir.
'Görüşmenin detaylarını açıklamayacağız'
- Erdoğan’ın görüşmeleri hükümet olarak sahiplenmeyerek, devletin görüştüğünü söyledi. Erdoğan’ın bu yaklaşımını nasıl görüyorsunuz?
Erdoğan’ın görüşmeleri halen inkar etmesi, “biz görüşmedik, devlet görüştü” demesi pek anlamlı değildir. Aslında mademki basına sızdırıldı ve toplumda da herhangi bir tepki görmedi, görüşmeyi Devlet mi yaptı, hükümet mi yaptı tartışması yerine gerçekleri halka anlatmak daha doğru olurdu. Biz bu görüşme süreciyle ilgili daha fazla bir şey anlatmayacağız. Konuya ciddi ve ilkeli yaklaşıyoruz. Bizim açıklamamız bu çerçeveyle sınırlı olacaktır. Bu görüşme sürecinin detaylarını daha fazla açıklamayacağız. Ama Türk devlet tarafının daha fazla açıklama yapması gerekirdi. Bunu yapıp yapmamaları kendilerinin sorunudur ama kaçak savaşmanın bir anlamı yoktur. Bu konuyla ilgili, PKK olarak şimdilik bu belirttiğimiz çerçeveyle sınırlı kalacağız.
- Erdoğan’ın New York ziyaretinde hareketinize yönelik yaptığı çağrılara yanıtınız nedir?
Erdoğan’ın “PKK silah bırakana kadar operasyonlar devam eder” sözü, AKP hükümeti iktidarda olduğu sürece bu savaş devam edecektir anlamına gelmektedir. Daha önce de birçok başbakan buna benzer konuşmalar yapmışlardı. Onlar hepsi gittiler ama biz buradayız. Ergenekon denilen yapı bu iddiayla yıllarca bizimle savaştı ve katliamlar gerçekleştirdi. Hepsinin temel şiarı “PKK teslim olup silah bırakana kadar devam edeceğiz” biçimindeydi. Şimdi bu sözü tekrar etmek geçmişten hiç ders almamak anlamına gelmektedir. Mevcut durumda Erdoğan ve AKP, Ergenekoncuların zihniyetiyle birleşmiştir. “Teslim olsunlar daha sonra görüşürüz” diyorlar. Sana teslim olan kişiyle zaten neyi görüşeceksin? Bu olacak şey midir? Bazıları da “yok silah bırakmasınlar da hepsi Güney’e çekilsin, ondan sonra görüşme olur” diyor. Hayır, eğer siz samimiyseniz, karşı tarafı zayıflatıp, görüşmeye davet etmenizin bir anlamı yoktur. Bu mertlik değildir.
'Ateşkes ne kadar doğru?'
Dost sayılabilecek bazı çevreler “PKK ateşkes yapsın” demektedirler. Şimdi bu kadar tehdit ve baskı ortamında, belediye başkanlarının bile tutuklandıkları bu koşullarda, devlet hergün saldırı ve suikast peşinde koşarken, hakkımızda imha kararı alınmışken, bizim tek taraflı olarak ateşkes yapmamız ne kadar doğrudur? Bir olgunun, bir sürecin gelişmesi için öncelikle onun koşullarının oluşması lazım.
'BDP'nin Meclis'e gitmesine negatif yaklaşmıyoruz'
Bu konuda karar verecek olan Blok vekilleri grubudur. Biz vekillerin meclise gitmesine negatif yaklaşmıyoruz. Haksız bir egemenlikçi anlayışa ve siyasete karşı gerekli tutum ve tavrı almışlardır. Dolayısıyla bundan sonra farklı tutum pekala olabilir. Değişik ve sonuç alıcı taktiklerle hedefe yürümek, bir siyaset sanatıdır. Bu açıdan farklı davranmak mümkündür. Bizce bunu kendileri düşünmelidir.