Kayyum atanan Koza İpek Holding şirketleri arasında yer alan İpek Medya Grubu'nun polis baskınıyla yayının kesilmesini köşesine taşıyan Taraf yazarı Prof. Murat Belge, "Hukuk ortadan kalktı' demenin de anlamı kalmadı, çünkü zaten Gezi’den beri hukuk adım adım ortadan kaldırıldı. Hukukun ortadan kalkma sürecinin aşamaları vardır. Biz, bu olayla da görülüyor ki, sürecin 'eşkıyalık' aşamasına geldik" dedi.
Belge yazısında "Onun için 1 Kasım gün geçtikçe önem kazanıyor. Bugünlere bu eylemlerle gelen Tayyip Erdoğan bu seçimde hele bir de tek başına hükümet kuracak oy toplarsa, bu toplumun geleceği ne olur?" ifadelerine yer verdi.
Murat Belge'nin Taraf gazetesinin bugünkü (31 Ekim 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
1 Kasım akşamına çıkacak sonuç sanki gitgide önem kazanıyor. Bunu söylememin nedeni seçim öncesi son hafta içinde özellikle “Koza- İpek Holding” çevresinde dönenler. Bu olayla, öyle böyle değil, epey bir çizgi aşılmış oldu.
Tayyip Erdoğan’ın iktidarına sımsıkı tutunmak için yapmayacağı bir şey olmadığı epeydir açıkça görülüyor. Gazeteler elkoyma biçimini, o sırada söylenen sözleri yazmışlar. Tam bir rezalet. Ama zaten başka türlü olabilir mi? Oraya “kayyum” diye gönderilen kişi efendi efendi gidemez; gitse de öyle karşılanamaz. Ortada yasadışı bir olay var, bir “gasp” durumu var. Bu koşullarda bu işi yapmak üzere oraya gönderilen kayyum elbette yanına bostancılarını aseslerini alarak gidecek, “urun” diyecek, terör estirecek.
Adını da “FETÖ” koydukları bir “terör örgütü” icat ettiler. Bu örgütün nerede, ne zaman, nasıl bir “terör eylemi” yaptığını bilmiyoruz. Bilmemizi sağlayacak bir eylem, bir dava, iddianame, yok ortada. Ama, “terör örgütüne para yardımı yapıyorlar” diye bir basın kuruluşuna elkonabiliyor, başına, nasıl bir “taraf” olduğu besbelli bir “kayyum” getiriyorsunuz, o da gidip orayı kasıp kavuruyor. A’dan Z’ye bir skandal zinciri.
“Hukuk ortadan kalktı” demenin de anlamı kalmadı, çünkü zaten Gezi’den beri hukuk adım adım ortadan kaldırıldı. Hukukun ortadan kalkma sürecinin aşamaları vardır. Biz, bu olayla da görülüyor ki, sürecin “eşkıyalık” aşamasına geldik.
Onun için 1 Kasım gün geçtikçe önem kazanıyor. Bugünlere bu eylemlerle gelen Tayyip Erdoğan bu seçimde hele bir de tek başına hükümet kuracak oy toplarsa, bu toplumun geleceği ne olur? Böyle bir sonuç alınacağına ihtimal vermiyorum, ama sonuçta bir seçimin eşiğindeyiz ve her seçim aslında bir sırdır. Öte yandan, çeşitli nedenlerle bu iktidarın varlığından da, üslûbundan da rahatsız olmayan kalabalık bir kitle olduğunu hepimiz biliyoruz.
Seçimde umduğuna yakın bir oran yakalamış bir Tayyip Erdoğan’ın hiçbir ölçü tanımayan bir yola gireceğinden şüphem yok. Çünkü zaten Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmesini (hem de tek turda), kendisine verilmiş bir “Ne yaparsan yap, arkandayız” beyanı olarak görüyor. Onun zihnindeki “siyaset- yönetim- iktidar” kavramı zaten böyle bir şey. “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” gibi kavramlar hakkında bilgisinin herhangi bir Abbasi halifesinden daha zengin olduğunu sanmıyorum.
Tayyip Erdoğan’ın bu zihniyeti ve bu davranış tarzı, bir 1 Kasım başarısından sonra, iyiden iyiye dizginlerinden boşanır. Ama şu geldiğimiz noktada, zaten iş ondan ibaret değil. En tepedeki adam bu üslûpla davranıyorsa, elbet onun daha küçük boyda taklitçileri, özentileri çıkacaktır. İşte “Kayyum”; “Çık dışarı, terbiyesiz herif!” diye bağıra çağıra “kayyumluk” yapan biri; işte, Başbakan’ın yanında, gazete basan adamların komutanı; az ötede, gazeteci dövenler… Bunlar hepsi, kendilerinden ve yaptıkları işlerden sonuna kadar mutlu ve kıvançlı, aynı şekilde yola devam etmek üzere 1 Kasım sonuçlarını bekliyorlar.
Bu arada bir küçük Tayyip Erdoğan da Trabzon’dan zuhur etti. Bu adam da, “1 Kasım AKP seçim zaferi” gibi bir olay olursa, Türkiye’nin nereye doğru marş marş ilerleyeceğinin sinyallerini verdi.
Yasa, kural, teamül her şey kişiselleşecek. Trabzon stadyumunun “sahibi”, maçın hakeminden memnun değilse, emir verecek, hakemi enterne edecek. Sonra? Sonrası artık öfkesinin derecesine bağlı. Bu işlerde bir de “tırmanma” etkeni rol oynar. Belki birinci hakeme yalnız hakaret eder de, ikincisinde dövdürür. Tayyip Erdoğan da böyle böyle gelmedi mi buraya?
Tabii hakem faslından daha korkuncu “kadınlar”ın bu hikâyeye katılma biçimi. Bir insan durup dururken, kadınlarla hiç ilgisi olmayan bir durumda o lafları nasıl söyler? O lafları söyleyen, nasıl bir kişidir?
Bu da, “1 Kasım AKP seçim zaferi”nden sonra nasıl bir zihniyetin yayılacağı hakkında iyi fikir veriyor.
Çünkü zaten “benim de saygı duyduğum, gönül bağım olan o değerli insanın” varlığının gölgesinde oluyor bu işler. Belki o değerli insan bundan sonraki olaylarda telefon edip “Sen onu salıver, ben icabına bakarım,” diyecektir ve böylece adalet ve huzur içinde yaşayacağızdır.eşkıya