Taraf gazetesi yazarı Prof. Murat Belge, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, 'Fetullahçı Terör Örgütü' ifadesinin yer almasına ilişkin, "Fethullahçı Terör Örgütü' tamlamasında karar kılındı, resmileşti. Sonuç olarak Fethullahçılar 'terörist', çünkü Tayyip Erdoğan’la mücadele ediyorlar" yorumunda bulundu.
"Bu yeni 'terör örgütü'nün icadına kadar o kelimelerin önüne 'PKK' gelirdi ya da 'Ayrılıkçı Terör Örgütü' denilerek aynı şey kastedilirdi" diyen Belge, şu ifadelere yer verdi:
"Her “örgütlülük” teröre bağlanamaz. “Fethullahçı” denilen insanların temel yöntemi “sızmak” taktiğine dayanıyor. Elinde kalaşnikofla “sızan” bir adam düşünemiyorum. Başında yıldızlı bir bere olan bir Fethullah Gülen imgesini gözümün önüne getiremiyorum. “Bakanlar rüşvet alıyor, yolsuzluk yapıyor” diye gerilla mücadelesi veren bir “terörist örgüt” de tanımıyorum."
Murat Belge'nin Taraf gazetesinde 'Fethullahçı Terör Örgütü' başlığıyla yayımlanan (12 Nisan 2015) yazısı şöyle:
'Fethullahçı Terör Örgütü'
“Fethullahçı Terör Örgütü” tamlamasında karar kılındı, anlaşılan. Bu üç kelime bir mahkeme sürecinde bir araya gelerek bir kesinlik kazandı, resmîleşti.
Bu yeni “terör örgütü”nün icadına kadar o kelimelerin önüne “PKK” gelirdi ya da “Ayrılıkçı Terör Örgütü” denilerek aynı şey kastedilirdi. Bu, şimdilerde pek söylenmez oldu. Yeni buluş ise, belli, gitgide daha sık söylenecek.
Bundan çıkarsanacak sonuç, her ikisinin bütün farklarına rağmen, aynı yöntemle çalışıyor olmaları. İkisi de “Terör Örgütü” olduğuna göre, başka türlü düşünemeyiz.
Peki, öyle mi?
“Terör” kendisi olabilecek en öznel, en keyfî biçimde kullanılabilen kavram. Mücadele edenlerden bir tarafın “Özgürlük savaşçısı” ya da “kahramanı” dediklerine öbür taraf “terörist” diyor. Zaten bu kelimeye başvurulan durumlar kaçınılmaz olarak son derece gergin olduğuna göre, bu ayrışma da doğal.
Ama sonunda bir tutamağı var bu terimin: silâhlı mücadele. IRA’nın militanları Katolik İrlandalılar’ın gözünde “kahraman”, İngilizler’in gözünde “terörist” olabilir. Olgu, IRA’nın varolan koşullarda silâhlı mücadeleyi seçmiş bir örgüt olması. Bunu seçmiş olmasının o uçtan ya da bu uçtan değerlendirilmesi ayrı konu.
“Fethullahçı” nitelemesinin bir karşılığı var Türkiye’de. Oldukça bulanık; içinden olmayan birinin tanımlaması zor. Örgütlü davrandıklarını düşünmek de herhalde bir paranoya değil. Şu son kıran kırana kavgada da belirli bir “insicam” içinde davrandıkları belli oluyor.
Bu, başından beri böyle. “Başı” dediğimiz de yıllar öncesine uzanıyor. Tayyip Erdoğan kavga etmeye karar vermeden önce, sıkı ittifak içinde gidilirken, onları değerli bir müttefik yapan da bu örgütlülükleri değil miydi?
Gelgelelim, her “örgütlülük” teröre bağlanamaz. “Fethullahçı” denilen insanların temel yöntemi “sızmak” taktiğine dayanıyor. Elinde kalaşnikofla “sızan” bir adam düşünemiyorum. Başında yıldızlı bir bere olan bir Fethullah Gülen imgesini gözümün önüne getiremiyorum. “Bakanlar rüşvet alıyor, yolsuzluk yapıyor” diye gerilla mücadelesi veren bir “terörist örgüt” de tanımıyorum.
Sonuç olarak Fethullahçılar “terörist”, çünkü Tayyip Erdoğan’la mücadele ediyorlar. Elimizin altındaki cephanelikte böyle bir iki avuç kötü çağrışımlı kelime var; ihtiyaç hâsıl olduğunda bunlardan birini torbadan çekip hasmının üstüne atacaksın. Uysa da atacaksın, uymasa da atacaksın. Uyup uymadığını zaten kaç kişi anlayacak?
“Terörist” bu kelimelerden biri. Bir başkası da “darbeci”. Çok kızarsan “darbeci terörist!” diye bağırırsın, onun da bir mantığı olur.
Ama böyle böyle, tuhaf, gerçekdışı bir yere doğru gidiyoruz. Kelimeler bizim için gerekli, çünkü gerçekliğe onları kullanarak yaklaşıyoruz. Dilbilim, malûm, “gösteren/ gösterilen” ilişkilerini inceliyor, sınıflıyor vb. Sofrada otururken biri “tuzluğu ver” derse içinde beyaz bir toz bulunan, üstü delikli cam mahfazaya uzanırsınız. “Onu değil, şunu,” diye hardalı gösterirse şaşırırsınız. Sizin sözlüğünüzde “tuzluk” bunun adı,onun adı hardal! Durum böyle devam ederse, anlamlar karmakarışık olur, iletişim biter.
Böyle olması, bütün bunların kaynağı olan Tayyip Erdoğan açısından sorun değil. O zaten kendi cephesinin insanlarıyla birlikte kendi anlam dünyasında yaşamayı tercih ediyor. Yeter ki “anlamlandırma” yetkisi onun elinde olsun ve anlamlandırdığı zaman kimse ona “Bu yanlış oldu” demesin. Yeter ki Tayyip Erdoğan Müslümanlar’ın Amerika’yı keşfettiği, sakallı bıyıklı, tolgalı sarıklı, zırhlı kaftanlı adamların Türk- Müslüman tarihî ihtişamını sergilediği bir dünyada yaşasın.
Bunun tıpta bir adı vardır mutlaka.