Gündem

Murat Belge: Erdoğan gözü kara bir gidiş tutturdu, darbe ihtimali bile böyle bir ortamda kolaylaşır!

'Darbe en korkunç sonuçtur. Kazananı yoktur'

15 Şubat 2015 17:59

Darbe ihtimali tartışmalarıyla ilgili olarak konuşan Taraf gazetesi yazarı, Prof. Dr. Murat Belge, "Erdoğan gözü kara bir gidiş tutturdu. Bu, nereye varacağı kestirilemeyecek bir gidiş. Hani, ‘karakolda biter’ dedikleri… Darbe ihtimali bile böyle bir ortamda kolaylaşır. Şunu da ekleyeyim: Darbe en korkunç sonuçtur. Kazananı yoktur. Daha önce de söylemiştim: Erdoğan üst komuta kademesini kendine bağladı ya da bağladığına inanıyor. Bu, bizim geleneksel ‘emir komuta zinciri içinde darbe’yi dışlıyor. Ama 27 Mayıs gibi bir şeyleri engellemiyor. Çünkü yapıyı değiştirmedi... Toplum bizden görev bekler diyen kıyamet kadar subay vardır herhalde" dedi.

Taraf gazetesinden Ertan Altan’a konuşan Belge, “Batılı laik kesimde askeri darbe fikri yaygınlaşıyor mu?” sorusuna “O kesimlerin içinde sanırım bu hep var. Yayılmaktan çok şiddetleniyor denebilir. Siyaset yaparak rakibi alt etmek gibi bir alışkanlıkları da yok” yanıtını verdi.

Ertan Altan’ın Murat Belge’yle yaptığı söyleşi şöyle:

Türk ve Kürt sol hareketi AKP karşısında ne yapacak? ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, AKP’ye karşı CHP, HDP ve sosyalistlerden oluşan bir blok önerdi. Ancak Türkiye solu bu ittifaka uzak duruyor.

AKP’nin karşısında yer alan cephede en büyük grup CHP. Bu parti 70’li yıllarda Ecevit’le birlikte sola doğru bir açılım yaptı. Bu zaten, İnönü’nün “ortanın solu” lafıyla başlayan bir şeydi. CHP Türkiye’de sosyal demokrasi olmamasının sorumlusu olan partidir. Ecevit bir zamanlar, “Sosyal demokrasi demeyelim ona da Marksizm bulaştı” demişti. CHP’de yapamayacağını anlayınca kendi partisini kurdu. Sonrası malum… Baykal dönemi başladı, o zaman da, CHP’de sol açısından Ecevit’i bile aratır bir noktaya gelindi. Sola daha açık olan insanlar uzaklaştılar. Türkiye’de Kemalizm’den kalan mirasla bir parti ortaya çıktı. Solun birleşmesi yıllardır süren bir tartışmadır. Aslında çok temel konularda seninle aynı düşünmeyen birileriyle birleşmek ne kadar doğrudur? Ama AKP’nin, aslında AKP de demeyelim, Erdoğan ve çevresinin bu toplumun başına neler getireceği ortada. Dolayısıyla birleşme gibi bir şey değil ama en azından yan yana durma gibi bir şeyin gerekliliği ortaya çıkıyor. Zaten sayımız az, bir sürü dezavantajımız var. Öyle görünüyor ki, CHP ile yan yana duracağız. Buna CHP’lilerin de açık olması lazım, bizim gibi adamların da… Düşmanca bir tutuma gerek yok.

Kılıçdaroğlu, partinin başına geldiğinden bu yana bir tür “sağa açılma” siyaseti güdüyor. Bu konuda çok da eleştiri alıyor?

Eleştirenlerin savunduğu yapıyla CHP’nin bugün olduğundan iki santim daha fazla boy atmasının imkânı yok. Kemalist solculuk yok olmaya yüz tutmuş bir ideoloji… Kılıçdaroğlu bunu görüyor ve bununla ilgili bir şey yapmaya çalışıyor. Bunun eleştirilecek tarafı yok. Ama insan seçimi vesaire gibi konularda belki eleştirilebilir. CHP’nin karşısında dindarların destek verdiği AKP var. Orayı azaltmak gerekiyor. İnsanları AKP’ye iten politikalar uygulanmaması lazım. CHP’nin bunu yapacak araçları, belki kendi yapısından dolayı yok ya da çok sınırlı. Ya da bir yaptığını öbür yaptığıyla yok ediyor. Kürtlere karşı aldığı bir tavır var ki, o tavırla demokratik bir Türkiye ortaya çıkmaz. Ekmeleddin Bey’i aday yapıyor ama yaptığı başka bir sürü şeyle dindar kesimi kızdırabiliyor. Sağa açılma politikası yanlıştır, derhal terk edilmelidir gibi bir şey söylemem. Ama yapılacaksa daha iyi yapılmalı, inandırıcı yapılmalı diyebilirim. Çünkü bütün bunların bir taktik olarak yapıldığı görülüyor. Gerçekten de, “Biz sağa açılırız, Erdoğan gibi hart hurt olmayan adamları toplarız” gibi bir izlenim yok. AKP, şöyle şöyle bir toplum oluşturmak üzere hareket ediyor, bizim toplum vizyonumuz şöyle şöyledir gibi bir şey ortaya koymuş değiller. CHP’nin, AKP’ye muhalefet etmek dışında bir vizyonu yok. Türkiye’de İslamcı siyasetin kaderinde Erdoğan olmamalı. Eskiden İslamcı siyasetin içinde olan birçok insanla konuşabiliyorduk, anlaşabiliyorduk. Şimdi Tayyip Erdoğan bunu havaya uçurdu. Kutuplaşmayı o istiyor. Ama yararlı bir İslamcı bir politikanın bunun tersi olması gerekiyor. Türkiye toplumu da bu kutuplaşma havasına müsait değil. Türkiye, Suudi Arabistan gibi olacak bir yer değil.

Türkiye’de muhtemel bir seküler cephenin ikinci büyük partisi olan HDP’nin seçime parti olarak girmesiyle ilgili de eleştiriler var. Hatta türlü dedikodular çıktı. “Öcalan hükümetle anlaştı. AKP’ye başkanlık verip, karşısında özerklik alacak” deniyor.

Siyaset bu, her şey olabilir. Böyle bir senaryo var dendiğinde, buna inandıracak şeyler de var. Bana da HDP’nin barajı aşması zor görünüyor. Keşke aşsa, çünkü şu anda bu toplumda en ileri sözleri bu parti söylüyor. Belki bu da başlı başına aşamama sebebidir. Başkanlık sisteminin gündemde olduğu bir zamanda böyle riskli bir kararı niye verdiler diye insan kaçınılmaz olarak düşünüyor. Yakın zamanda bir toplantı için Diyarbakır’a gittim. “Ne dersin geçer mi” diye oradakiler de soruyor. Hemen anlıyorsun ki, oradakilerin de HDP’nin barajı geçeğine pek inancı yok. Eğer Kürt hareketinin böyle bir hesabı varsa, bu yanlış bir hesap. Beklenen sonuçları getirmeyecektir. Tayyip Erdoğan’ın Türkiye siyasetinin herhangi bir alanında demokratik bir şey yapmayacağı ortada. “Başkanlık sistemiyle federalizm birlikte gider” diyorlar. Hayır, öyle olmak zorunda değil. Pekâlâ, onun da tersini yapabilir ve yapacaktır. Karanlık bir tünelin başındayız. Nerede bitiği, nereden ışık geleceği pek belli değil.

Anlattığınız tablodan şunu anlıyorum; Türkiye’de durum, sol bir seçenek oluşturmanın ötesine geçti. Solun birliğini, ittifakını aşan bir siyasi seçeneğe ihtiyaç var.

Evet. İçinde bulunduğumuz krizden çıkış için liberal demokraside anlaşmak gerekiyor. Türkiye’de solcular çok etkili değiller ama liberal demokrat bir zeminde anlaşmak solun niceliğinin ötesinde sonuçlar verir. Sol böyle bir tavır almak zorunda. İttifaklardan göz kamaştıracak bir şey çıkmayacaktır. Solda yer alan insanlar, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu zihniyete, düşüncelere en yakın olması gereken kesimi oluşturuyorlar. Ama böyle bir çizgiye gelmekte inat ediyorlar. Boyner hareketini düşün. Yüzde sıfır bilmem ne oy aldı. Ama hâlâ konuşuluyor. Bugün konuşulan birçok şeyi onlar gündeme getirdiler. Niteliksel düzeyde olumlu şeyler yaptılar. Türkiye’de solun benimsemesi gereken de budur. Kemalizm’e saplanıp dine savaş açmakla bir yere varamazsınız.

Türkiye solundan böyle bir çıkış için umutlu musunuz? Örnek oluşturabilecek bir siyasal duruş var mı?

Gezi direnişinin bir yarısı, bunun nasıl bir şey olabileceğine dair önemli ipuçları verdi. Parkta toplananlarla, meydanda toplananlar… Parkta toplananlar yeni Türkiye’nin bir nüvesi olarak ortayla çıktı. Bu insanlar güleryüzlüler, farklılar.

Peki, onları temsil edebilecek bir parti var mı?

Yok, ama en fazla HDP’dir herhalde… HDP’nin şansı olduğu kadar handikapları da çok. 90’lı yıllarda, -yine ağır bir havasızlık dönemiydi- Kürt milletvekilleri CHP’den istifa ettiler. Ben de o harekete katıldım. Hareketin liderinin Aydın Güven Gürkan olacağı anlaşıldı. DİSK’ten gelenler, Ahmet Türk gibi Kürt siyasetinden gelenler vardı. Bu, Kürtlerle Türklerin bir arada olabileceği bir siyasi partinin son örneğiydi. Birbirinin dilinden anlayabilecek insanların birlikte siyaset yapacağı bir oluşum ortaya çıkacaktı. Olmadı. Çünkü oldurulmadı. PKK kontrolünde bir şey gelişti. Öyle olunca, ne Gürkan kaldı ne ben kaldım.

HDP’nin önündeki handikap bu mu?

BDP çok Kürt kalıyor daha Türkiye’ye hitap eden bir şey kuralım” dendi, HDP kuruldu. Yani, İmralı’dan talimatla, “Türkiye’ye daha çok hitap eden parti olsun” dendi. Şimdi Türkiye’ye bununla mı hitap ediyorsun? Bu, akıl alır “politika” mı? 90’larda olan girişimi bırak, bunlarla Türkiye’ye hitap etmeye çalış. Ama belki bir daha bunu yapmazlar. Belki “her şeyi bizim kontrol ettiğimiz bir parti” tasarımından vazgeçmişlerdir.

HDP’nin oyu son anketlerde 9’larda görünüyor. Bir yandan da “HDP barajı geçse bile devletin hile yapma olasılığı çok yüksek” deniyor. Kürtlerle ilişkiler zaten gergin. Cizre’de yaşananlar ortada. Size göre nereye gidiyoruz?

Batı, Erdoğan’ı çoktan sildi ama Türkiye’de bir iktidar problemi var. Ama daha önemli olan, bir muhalefet problemi var. “Bunlar gitsin, kim gelsin” deyince cevabı yok. Belki buna dayanarak, Erdoğan gözü kara bir gidiş tutturdu. Bu, nereye varacağı kestirilemeyecek bir gidiş. Hani, “karakolda biter” dedikleri… Darbe ihtimali bile böyle bir ortamda kolaylaşır. AKP iktidar olunca bir kesim darbe ortamı yaratmaya çalışmıştı. Bu atlatıldı. Şimdi Erdoğan, o saçma muhalefetin yaptığından çok daha ciddi bir şekilde aynı ortamı yaratıyor. Şunu da ekleyeyim: Darbe en korkunç sonuçtur. Kazananı yoktur. Daha önce de söylemiştim: Erdoğan üst komuta kademesini kendine bağladı ya da bağladığına inanıyor. Bu, bizim geleneksel “emir komuta zinciri içinde darbe”yi dışlıyor. Ama 27 Mayıs gibi bir şeyleri engellemiyor. Çünkü yapıyı değiştirmedi. 2002’den itibaren Türkiye’de gündem, “28 Şubat’ı bir kez daha yapmak” şeklindeydi. Ama dış konjonktür izin vermedi. Böyle bir iktidar değişikliğini biz desteklemeyiz mesajını başta Amerika veriyordu. Şimdi aynı mesajı verir mi bilmem. Erdoğan inatla, ısrarla bir şeyi deniyor. Seçimden sonra öyle ya da böyle AKP, Erdoğan’ın beklentilerine ulaştı diyelim. O zaman etrafındaki insanların, “Bak Tayyip Bey, başkan da oluyorsun. Artık şunları şunları yapma” diyeceğini düşünüyorum. Oyları düşerse o zaman bu çok daha yüksek sesle denecektir. Türkiye’de geleneksel iktidar bloğu vardı. Bunun içinde Adalet Partisi gibi partiler, aralarının bozulmadığı zamanlarda ordunun önemli bir etkisi vardı. Şimdi bu değişti. Eski iktidar bloğunun içinde hiç yeri olmayan İslamcılar diye birileri geldi. Bir memlekette böyle bir şey oluyorsa, demek ki toplumsal yapıda bir değişiklik olmuştur. Nedir, diye bakınca, Anadolu sermayesini görüyoruz. Onlar da eskiden olmadıkları bir yerdeler. Avrupa Birliği süreci içinde çok değiştiler. AKP’nin desteği de bunlar. Her ne kadar yoksullar, devlet yardımı alanlar desek de bunlar da var. Herhangi bir sermaye grubu bu kadar gerilimden hoşlanmaz. Oradan da Erdoğan ve politikasına bazı baskılar gel [belge] eceğini tahmin ediyorum.

Bir yerde, Türkiye’de “Ancien regime” meraklıları çoğaldı demiştiniz. Batıcı laik kesimlerde askeri darbe fikri yaygınlaşıyor mu?

O kesimlerin içinde sanırım bu hep var. Yayılmaktan çok şiddetleniyor denebilir. Siyaset yaparak rakibi alt etmek gibi bir alışkanlıkları da yok. Sembolleşmiş bir İzmir var. “CHP’nin kalesi” denir. Ama sağ hep partilerin kalesiydi İzmir. Demokrat Parti, Adalet Partisi hep İzmir’de kazandı. Şimdi İzmir’de ne değişti? Hiçbir şey değişmedi benim bildiğim. O zaman sol diye neden bahsediyoruz? O kesimde Kürtler geldi diye taş atan şortlu kız vardı. O kız Kürtler geldi diye taş atar da hükümete karşı ne yapacak?

Askerde bir karşılığı olur mu bu beklentilerin?

Asker kendini toplumdan soyutladı, ordu evlerine kapandı bir süredir. Ama onların da toplumda esen havalardan haberleri vardır herhalde. Bir de benimsedikleri ideolojileri var. Toplum bizden görev bekler diyen kıyamet kadar subay vardır herhalde.

2002’den sonra solcular ve liberaller, dindarlarla ortak bir dil oluşturmuştu. Sonra o dindarları herkesi paralelci diye suçlarken bulduk. Nasıl bu noktaya gelindi?

Türkiye’nin önemli sorunlarından biri şudur: “Burada iki ayrı millet yaşar” denir. Dünyada başka yerlerde de var bunun örneği. Bir önemli sosyolog, “Bel-India” diye bir laf buldu. Bir kesim var ki Belçika gibi. Bir kesim de Hindistan gibi. Türkiye böyle bir toplum… Türkiye’de “Beyaz Türk” diye bir laf icat ediliyor hemen de tutuyor. Çünkü buranın gerçekliğine uyuyor. Geleneksel yaşayan insanlarla, Batılılaşmış insanlar arasında ciddi bir kopukluk var. İdris Küçükömer gibi benim sol içinde kendimi yakın hissettiğim insanların derdi, bu kopukluğu gidermekti. Bunun küçük ölçekte olabileceğini bireysel deneyimlerimle gördüm. Ama Erdoğan politika değiştirince daha büyük bir determinizm işlemeye başladı.