Bir dönem ülkücü hareket içerisinde de faaliyet gösteren Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne, MHP’nin Kürt sorununa bakışını irdeledi. Barış Süreci ile ilgili AKP-MHP arası çift yönlü bir trafik işlediğine değinen Türköne, Erdoğan’ın her seçim döneminde milliyetçi oyları almak için Devlet Bahçeli gibi konuşmaya başlayacağını ve buna şaşırmamak gerektiğini söyledi.
MHP’nin Kürtlerin gözünde ulaşılmaz bir parti olduğunu kaydeden Türköne, şöyle devam etti.
“2009 yılından bu yana, başta Kürtçenin kullanımı olmak üzere Kürt sorununun çözümü için atılan adımlar MHP iktidarında ne olacak? Başladığımız yere mi döneceğiz? Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin kafa kafaya tokuşması nelere mal olacak? MHP’nin, belirsizliği ve korkuyu barındıran bu sorulara cevaplar bulması gerekiyor.”
Mümtaz’er Türköne’nin Zaman'da "MHP ve Barış Süreci" başlığıyla yayımlanan (3 Şubat 2015) yazısı şöyle:
MHP ve Barış Süreci
Seçimin aslî denkleminin AK Parti ile -daha doğrusu Erdoğan’la- MHP arasında kurulacağını ve bu rekabetin ülkenin üç temel sorun alanında süreceğini yazmıştım.
İlki, diktatörlük tutkusu ile doğrudan Türkiye için bir sorun teşkil eden, demokrasiye yönelik açık tehdit oluşturan Erdoğan’ın kendisi ve bu tutkunun denetimsiz bir tiranlık formülüne bağlanan “başkanlık sistemi” arayışı. AK Parti’nin seçim kampanyasının “özü”nü oluşturacağı ilan edilen bu formülün üstüne “yeni anayasa” elbisesi giydirilecek. Bu seçim stratejisi Erdoğan’ın devleşen kibrinin ve aklını ona endeksleyenlerin fark etmekte zorlanacağı derin zaaflarla malûl; çünkü bir tek kişi ile diğer partiler rekabet edecek ve AK Parti bu tek kişinin seçim ofisi gibi çalışacak. Bugüne kadar klasikleşen “mağdur” rolü ile her seçimde rakiplerini alt eden Erdoğan’ın bu sefer hukuksuz ve denetimsiz kişisel iktidarını mağrurane inşa etmeye, kadük hale getirdiği partisinin gücü yetecek mi? Sadece MHP için değil, CHP ve HDP için de AK Parti seçimlerde gözü kapalı vurulacak bir hedef haline geliyor.
Aslında Erdoğan’ın kişisel egosunun partisinin üzerine heyula gibi çöktüğü bu çarpık formun içini dolduracak olan, diğer temel iki sorun alanı. İlki Barış Süreci, daha genel hatları ile Kürt sorunu. Bu sorun alanında AK Parti ile MHP arasında iki yönlü bir trafik işliyor. Birincisi MHP’nin tapulu malı olan milliyetçi oylar, diğer faktörlerin de itmesiyle, ama en önemlisi Erdoğan’ın her seçim dönemi nükseden milliyetçi söylemiyle dolaşıma giriyor. Bekleneceği üzere Erdoğan, doğrudan MHP’nin alamet-i farikasını oluşturan keskin söylemlerle milliyetçi oylara hitap etmeye başlıyor. Mekanizma kamuoyu araştırmaları ile şekilleniyor. Milliyetçi oyların yönelişi detaylı bir şekilde belirleniyor ve Erdoğan’ın “millet-bayrak-vatan” edebiyatının dozajı artmaya başlıyor. PKK’nın barış sürecini kullanarak şehirlerde genişlettiği alan hâkimiyeti yüzünden toplumda birikmiş bir tepki var. Bu yüzden seçim yaklaştıkça Erdoğan’ın Devlet Bahçeli gibi konuşmaya başlaması kimseyi şaşırtmamalı.
Trafiğin diğer yönü, Kürtlerin eğilimlerinden besleniyor ve toplumun genelinde “barış süreci”ni, şiddete çözüm ve ülkenin tek parça halinde kalmasının garantisi olarak görenlerde vücut buluyor. MHP, Kürtlerin gözünde “uzlaşılamaz” bir parti. Erdoğan bu imajı PKK ile pazarlık masasına “kötü polis” olarak sürdü ve MHP’yi kullanarak talepleri dengeledi. MHP de ister istemez bu role hakkını vermek zorunda kaldı. Şu soru bu seçimlerde artık afakî değil: 2009 yılından bu yana, başta Kürtçenin kullanımı olmak üzere Kürt sorununun çözümü için atılan adımlar MHP iktidarında ne olacak? Başladığımız yere mi döneceğiz? Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin kafa kafaya tokuşması nelere mal olacak? MHP’nin, belirsizliği ve korkuyu barındıran bu sorulara cevaplar bulması gerekiyor.
Aslında Barış Süreci, Erdoğan için politik kazançları adına kolaylıkla feda edilecek bir alan. Barış Süreci, MGK kararlarına bağlandı; ancak Barış Süreci’ni yöneten askerî ve sivil bürokrasi ile Erdoğan arasındaki çelişkilerin ana sebebi hep bu kişisel hesaplar oldu. Erdoğan, çevresini ve toplumu her sorunu daha fazla güçle çözeceğine inandırmaya çalışıyor. PKK ise sürece taktik kazanım olarak bakıyor ve şehirlerdeki hâkimiyetini yeterli düzeye ulaştırdığına inanırsa tekrar şiddet kulvarına kaymaya hazır görünüyor. HDP’nin seçime parti olarak girme meselesi de Kandil’de kararlaştırılan bir stratejinin sonucu. HDP barajı geçerse PKK meşruiyetini artırmış olacak, altında kalırsa devletin meşruiyeti yara alacak. Her iki durumda da PKK kazanmış olacak.
MHP, Kürt sorununda bugüne kadar keskin bir retorikle olmazları sıraladı. Son altı yılda çok şey değişti. Sadece Kürtler için değil ülkenin tamamı için “gönül rızası ile ve barış içinde birlikte yaşama” çözümleri lazım. MHP’nin “birlikte yaşama” çözümü nedir?