Avrupa Birliği ve Türkiye’nin temsilcileri, 17-18 Mart tarihlerinde sığınmacı kriziyle ilgili olarak bir kez daha Brüksel’de bir araya gelecek ve prensipte varılan anlaşmanın ayrıntılarını ele alacak. Planın temel olarak Türkiye’nin işbirliği ile Avrupa’ya mülteci akınının durdurulmasını amaçlıyor. Türkiye’nin alacağı önlemlerin can alıcı parçasını da haziran ayında yürürlüğe girmesi hedeflenen Geri Kabul Anlaşması oluşturuyor. Birleşmiş Milletler ve hukukçular ise bu anlaşmanın uluslararası hukuku ihlal etmesinden endişeli.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad el Hüseyin geçen hafta yaptığı açıklamada, Yunanistan'dan Türkiye'ye sığınmacıların kitlesel ve keyfi geri göndermelerine ilişkin kaygıları olduğunu belirtmiş ve böyle bir durumun uluslararası hukuk kuralları ile çelişeceğine açıklamıştı.
Yeditepe Üniversitesi’nden Milletlerarası Özel Hukuk ve Mülteci Hukuku uzmanı Prof. Dr. Nuray Ekşi de aynı kanıda. Geri Kabul Anlaşması’na ilişkin bir kitap hazırladığına ve kitabı için yaptığı araştırmalarda da bu anlaşmanın uluslararası iltica hukukuna aykırı olduğu sonucuna vardığına işaret eden Ekşi, gönderilecek kişilerin iltica haklarının ihlal edilebileceğine dikkat çekti.
Ekşi, “Anlaşma uyarınca, Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’den Avrupa Birliği’ne giden yasadışı tüm kişileri Türkiye’ye geri gönderme hakkına sahip. Hatta bu kişiler Avrupa Birliği ülkelerinden birine gittiklerinde orada iltica talebinde bulunsalar bile AB üyesi devlet onları geldikleri güvenli ülke olan Türkiye’ye geri gönderecektir. Dolayısıyla iltica taleplerini kayda almayacaktır. İltica taleplerini kayda almadığı için de bu kişilerin AB üyesi ülkelerde mülteci olarak bulunmalarının önüne geçilecektir” diye konuştu.
Türkiye güvenli ülke mi?
Brüksel’de geçen hafta düzenlenen zirvede geri gönderilecek kişilere Suriyelilerin de dahil edilmesi gündeme gelmişti. Buna göre, Türkiye, iltica hakkı olmadığı gerekçesiyle geri gönderilecek her bir Suriyeli karşılığında Avrupa Birliği’ne yasal yollardan bir Suriyeli gönderecek. Anlaşmadaki bu noktanın da hukuki açıdan sıkıntılı olduğunu belirten Prof. Dr. Ekşi, ayrıca Türkiye’nin güvenli ülke statüsüne alınmasında da kuşkuları bulunduğunu ifade etti. Ekşi, Türkiye PKK ile çatışma içinde ve bazı bölgelerde ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Acaba Türkiye güvenli ülke olarak kabul edilebilecek mi, bunların Türkiye tarafından çok iyi düşünülmesi lazım. Ayrıca Türkiye’nin sınırları henüz daha güvenli bir ortama sahip değil, entegre sınır yönetimi dediğimiz sistem oluşturulmuş değil” diye sözlerini sürdürdü.
Yunanistan’dan Türkiye’ye 800 bin kadar kişinin gönderilmesinin söz konusu olduğunu söyleyen Ekşi, “Türkiye 2 milyon 700 bin Suriyeli’yi barındırıyor. Bunlar kayıt altına alınmış Suriyeliler. Bir de kayıt altına alınmamış Suriyeliler var. Onlarla beraber sayının ne kadar olduğu bilinmiyor. Şimdi bu kadar büyük bir sayıyı zaten barındırırken, yeni geleceklere maddi olarak, sosyal olarak, ekonomik olarak ve insan hakları odaklı bir yaklaşım Türkiye sergileyebilecek mi, açıkçası bundan ciddi endişe duyuluyor” dedi. Prof. Dr. Ekşi, sığınmacıların toplu halde göndermelerine karşı AİHM’de alınmış bir karar olduğunu da hatırlattı.
Avrupa hukuku da ihlal ediliyor
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin eski hakimlerinden Rıza Türmen de kitlesel göndermelerin aynı zamandı Avrupa hukuku ile de çeliştiğini belirterek “İltica ile ilgili prosüdürel güvenceler bu planda yok. Yani hukuka göre ilticacının başvurusunu yapabilmesi lazım. Şimdi böyle Türkiye’den Yunanistan’a geçti diye toplu halde iade edilince böyle bir iltica başvurusu yapamayacak. İlticacının başvurusunun o ülkedeki yargı tarafından incelenip bir karara bağlanması lazım. Ve mahkeme karar verinceye kadar ilticacının o ülkede bulunması lazım ki mahkemeye çıksın, iltica talep ettiğini söylesin, haklarını savunsun. Şimdi bunlara imkan verilmeyecek” dedi.
Türkiye'nin güvenli bir ülke statüsü verilmesinin de Cenevre Konvansiyonu'na taraf olmasına bağlı olduğu ifade eden Türmen, Türkiye’nin 1951 tarihli Cenevre Konvansiyonu’nu coğrafi kısıtlama ile uyguladığına, yani Batı’dan gelenlere mülteci olarak gördüğüne, Doğu’dan gelenleri ise görmediğine işaret etti. Türmen, “Böyle bir çekince varken, Türkiye Cenevre Sözleşmesi’ne taraf olma koşulunu ne ölçüde yerine getirmiştir. Buna da bakmak lazım” diye sözlerini sürdürdü.
Türmen’e göre İdomeni sınırından yansıyan görüntüler de insan hakları ihlali olduğuna işaret ediyor. Orada bekleyen kişilerin durumlarına teker teker bakılması gerektiğini belirten Türmen, Avrupa ülkelerinin tutumunu eleştirdi. Türmen, duvar çekmenin sorunları çözmediğini, akıllıca da olmadığını vurgulayarak “Dolayısıyla hem insan hakları bakımından hem de çıkarları bakımından AB bu insanlardan nasıl yararlanabileceğini, bu insanları nasıl entegre edebileceğini düşünmesi lazım. Ancak baktığımız zaman çok vahim kitlesel insan hakları ihllallerinin cereyan ediyor, AB’nin göbeğinde” dedi.