TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın "Laiklik yeni anayasada olmamalıdır. Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. 1982 Anayasası’nın herhangi bir yerinde Allah lafı geçmiyor" ifadesinin ardından muhafazakâr yazarlar 'laikliği' tartışmaya başladı. Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, laikliği "Batılıların Müslümanların boynuna geçirdiği bir tasma" olarak tanımlarken, köşe komşusu Hüseyin Likoğlu, "laikliğin tanımlandığı, din ve vicdan özgürlüğünün teminat altına alındığı bir anayasanın" yapılması gerektiğini söyledi. İslamcı Ali Bulaç'ın "Türkiye'de laiklik, hiçbir zaman dine saygılı olmamıştır" sözleriyle katıldığı tartışmada, AKP'li Yasin Aktay, "Sekülerleşmeyi, dinler üzerindeki etkileriyle birlikte tartışmalıyız" önerisiyle yer aldı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, laiklik tartışmalarına ilişkin "Meclis Başkanımız anayasa tartışmaları bağlamında kendi kanaatlerini ortaya koymuştur. Şahsımla ilgiliyse devlet, tüm inanç gruplarına inançlarını yaşama konusunda eşit mesafededir ve laiklik budur. Laiklik konusunu müzakere etmek ülkemizin gündemini değiştirme gayretidir" demiş, Başbakan Ahmet Davutoğlu da, yeni anayasada laiklik ilkesinin, "otoriter değil, özgürlükçü bir laiklik olarak yer alacağını" duyurmuştu.
Bazı muhafazakâr yazarların laiklik temalı yazıları şöyle:
Yusuf Kaplan: Türkiye'nin boynuna bir tasma geçirildiğinin göstergesi
"Batılıların, laiklikle “bütün dinlere eşit mesafede durdukları” ve laikliğin “özgürlük sunduğu” sadece bir masaldan hatta maskeden ibaret.
Dünya, yeniden barış yurduna ve insanlık yurduna kavuşacaksa, bunun tek yolu var: Medine'den süt emen “Osmanlı millet sistemi”ni taze bir solukla hayata geçirmenin yollarını araştırmak.
Hele de aşılamamış ve anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış böylesine evrensel bir barış yurdu modelini geliştirmiş bizim gibi bir toplumun kurtuluşu laiklikte aramaya kalkışması hem traji-komiktir hem de Türkiye'nin boynuna -değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek- bir tasma geçirildiğinin ürpertici bir göstergesidir.
İnsanlığa barış yurdu armağan edecek model bizde ama biz, boynumuza geçirilen tasmayı çıkarıp atmak yerine, bu tasma'ya güzellemeler diziyoruz! Üstelik de, laikliğin «tartışılmaz evrensel özgürlük modeli olduğunu» (!) bu ülkenin İslâmî kesimleri savunur hâle geldiler!
Olmaz arkadaş! Ben buna isyan ederim.
Batılı -örneğin Luc Ferry gibi, üstelik de Fransız!- ateist düşünürlerin bile “sahte din, sahte put” olarak gördüğü, çatır çatır tartıştığı laikliği, bizim, “yegâne evrensel özgürlük modeli” olarak görmemiz, zihnimizin çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştüğünü veprangalı olduğunu gözler önüne sermekten başka bir işe yaramaz!
Dünya, bizden Osmanlı modelini dünyaya taze bir solukla sunmamızı bekliyor. Ama biz, bu ülkede Osmanlı'nın, dolayısıyla İslâm'ın önünü tıkamak için boynumuza takılan tasma'nın faziletlerine güzellemeler diziyoruz hâlâ!
Bu, nasıl bir travmadır, nasıl ürpertici bir savrulmadır böyle!"
Yusuf Kaplan'ın Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısının tamamını okumak için tıklayın
Hüseyin Likoğlu: Din ve vicdan özgürlüğü teminat altına alınmalı
"Evet bizim dinimiz farklı inanç ve düşüncelere güvence veriyor. Ama ne yazık ki birileri bize aynı özgürlüğü ve güvenceyi çok görüyor. Asıl bizim için laiklik çok önemli. Bizi içimizdeki İslamofobi ve PEGİDA'lardan koruyacak bir laikliğe ihtiyaç var. Lailkliğin yer almadığı bir anayasa değil, laikliğin tanımı yapılmış ve özellikle Müslümanların din ve vicdan özgürlüğünü teminat altına alan bir anayasa yapılmalı.
İsmail Kahraman'ın sözlerine tepki verenlerin, iddia ettiklerinin aksine hâlâ faşist bir laiklik anlayışına sahip oldukları gün gibi ortadadır. Açıklamaların özüne bakıldığınızda ellerine fırsat geçse geçmişte yaptıklarının daha fazlasını yapacaklarını görürsünüz. Özgürlükçü laiklik edebiyatı yapanlar önce bir özeleştiri yapsın. Hatta laiklik adına yaptıkları zulümler nedeniyle bu ülkenin inançlı insanlarından özür dilesin. Sonrası kolay. “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.”
Hüseyin Likoğlu'nun Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısının tamamını okumak için tıklayın
Yasin Aktay: Sekülerleşmeyi, dinler üzerindeki etkileriyle birlikte tartışmalıyız
"Son laiklik tartışmaları, ülkede dinin toplumsal işlevi, dinlerin kentleşme, modernleşme, toplumsal tabakalaşma ve dünyevileşme karşısında nereye doğru gittiğine dair daha faydalı ve gerekli tartışmaların da hatırlanabildiği bir düzeyde cereyan ediyor. Bu düzey, bu tartışma açısından kuşkusuz çok ümitvar olmamızı gerektirecek bir münbit bir ortamı işaret ediyor.
Gerçekten de şimdi sekülerleşmeyi, dinler üzerindeki etkileriyle birlikte tartışabiliriz. Veya dinlerin sekülerleşme tezlerine rağmen her geçen gün daha da etkinleşen varlıklarının geleceğin dünyası için neler sakladığını öngörmeye koyulabiliriz.
Sekülerleşmenin eninde sonunda galip gelecek bir kültür olduğu iddiasının bir nebze geçerliliği varsa laik kanattaki bir kaygılar neyi ifade ediyor? Tartışmaya buradan da başlayabiliriz mesela"
Yasin Aktay'ın Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısının tamamını okumak için tıklayın
Ali Bulaç: Türkiye'de laiklik, hiçbir zaman dine saygılı olmamıştır.
Politik mülahazalarla laikliğin tartışıldığı bugünlerde kasırgaya yakalandıklarını iddia eden laiklerin geçmişte hangi rüzgarları ektiklerine bakmak lazım. ‘Nominal, ritüel ve sembolik dindarlık’la ‘dinden arındırıcı baskıcı laiklik’ arasındaki kavgayı, ‘sahih İslam ile vicdan özgürlüğünü savunan laiklik’ arsındaki ilişkiden ayırmak lazım. Bu başka bir kavgadır, bu sahte, incitici, acıtıcı kavganın bizim tarihimizde bolca örnekleri vardır.
Yaşanan hak ve hukuk ihlallerinin “özgürlükçü, demokratik laiklik”le ilgili olmadığı söylenebilir. Ama Türkiye örneğinde laiklik hiçbir zaman dine saygılı olmamıştır. Aksine “İslam’a karşı seküler din” hüviyetine bürünmüştür ki, bundan dolayı laiklerin işledikleri bu cürümlere “laik günah” demeyi hak ediyor.
Ali Bulaç'ın Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısının tamamını okumak için tıklayın
Mehmet Şevket Eygi: İslam’da haram ve helal kavramları vardır, laiklikte bu kavramlar yoktur
İdam cezası: Kur’ana göre, kasıtlı olarak adam öldüren idam edilir, laik sistem idam cezasını kaldırmıştır.
Riba: İslam ribayı haram kılmıştır, laik ekonomi riba üzerine kuruludur.
Seks köleliği: İslam, kadınların seks kölesi olarak çalıştırılmasına izin vermez. Laik sistem, resmî vesikalarla yasal seks köleliğine izin verir, bundan KDV ve gelir vergisi alır.
Karma eğitim: İslam buna izin vermez, laik sistem verir.
Müstehcen yayınlar: İslam izin vermez, laik sistem izin verir.
Hırsızlık: İslama göre hırsızın eli kesilir, laik sitemde hırsızlara verilen ceza pek hafiftir.
Zina: İslama göre zina ağır bir suç ve büyük bir günahtır. Laik sistem zinayı suç olarak kabul etmez.
Ailenin reisi: İslama göre ailenin reisi erkektir. Laik sistemde aile reissizdir.
Ramazan orucu: İslamî sistemde Ramazan günlerinde açıkta yenilip içilemez. Laik sistemde serbesttir.
Hilafet: İslamî sistemin başında, Müslümanların kendisine biat ve itaat ettiği râşid bir halife bulunur. Laik sistemde, Müslümanların başında muktedir bir reis yoktur, Müslümanlar başsızdır.
Mehmet Şevket Eygi'nin Milli Gazete'de yayımlanan yazısının tamamını okumak için tıklayın
Vehbi Kara: Laikliğin en güzel tanımı Erdoğan'dan gelmiştir
"Laiklik daima ciddi tartışmalara yol açmaktadır. Özellikle dine karşı her fırsatta mücadele eden düşünce sahipleri bunu allayıp pullayıp karşımıza getirmektedirler. Peki nedir bu laiklik?
Bu konuda en güzel ifade ve tanımlama Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan gelmiştir. Hatırlarsanız Başbakan iken Mısır'ı ziyaretinde "devlet laik olabilir halk laik olamaz" demişti. Aslında satır aralarına bakarsanız; bu söz ile “laiklik dayatılamaz” denilmektedir. Erdoğan, yıllar boyu milletimizin ensesinde şamar gibi patlatılan “laiklik” konusunu insan haklarına dayalı ve vicdan özgürlüğü çerçevesi altında ele alan bir bakış açısını yansıtmaktaydı"