AKP’nin son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınlarla ilgili politikalarda benimsediği söylemin, kadınların oy tercihlerini nasıl etkileyeceği bu seçimler için önem taşıyor.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ve 6284 sayılı kadına yönelik şiddete karşı bir koruma kalkanı oluşturan kanuna dair yapılan tartışmalar, kadınlara karşı şiddetle etkili bir şekilde mücadele edilmediği eleştirilerine yol açtı.
Bu da kadınların verdiği desteğin AKP’nin iktidara gelmesinde mühim bir rol oynadığı düşünüldüğünde oy tercihlerinin değişip değişmeyeceği sorusunu doğuruyor.
Gazeteci ve yazar Emine Uçak, daha önce AKP’ye oy veren dindar kadınlarda partiye karşı bir mesafelenme gerçekleşse de bunun tamamen kopuş anlamına gelmediğini aktarıyor.
Uçak, AKP içinde ya da AKP’yi destekleyenler arasında kadın karşıtı söylemlerden rahatsız olan ve bu söylemleri eleştirenler olduğunu vurguluyor.
Ancak Uçak’a göre AKP’nin becerisi, farklı ve çelişkili söylemleri bir arada bünyesinde barındırabilmesi.
Mesela toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı söylemleri olduğu belirtilen Hür Dava Partisi'nin (HÜDA PAR) lideri Zekeriya Yapıcıoğlu ile 6284 sayılı kanuna sahip çıkan AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin aynı bölgeden aday gösterilebiliyor.
Akademisyen Feyza Akınerdem ise toplumun hangi kesiminden olursa olsun hiçbir kadının, kadınlara yönelik şiddete tahammülünün kalmadığını aktarıyor.
AKP içinde 6284 sayılı kanuna sahip çıkanların ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye tepkili olan kadınların sayısının bir hayli yüksek olduğu belirtiliyor.
Ancak Akınerdem buna rağmen AKP’ye yönelik siyasi aidiyetin partinin söylemlerinin de benimsenmesine yol açtığını ekliyor.
'Kadınlara yönelik sosyal politikalar ile yenilik'
“AKP, 28 Şubat ve Marmara depremi gibi iki yıkımın ardından, oldukça yükselmiş toplumsal bir öfkenin içinden, yenilik söylemiyle gelmiş olan bir parti” diyen Akınerdem’e göre bu yeniliğin çok önemli bir kısmı kadınlar ile ilgili.
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Akınerdem, özellikle sosyal politikalar ile ilgili atılan adımların kadınlar için mühim yenilikler getirdiğini ifade ediyor:
“Sosyal hizmet alanlarının genişlemesi, kadının emeğinin görünür olduğu çeşitli politikaların uygulanması, dul ve boşanmış kadınlara aylık verilmesi, engelli ve hasta bakımı için maaş verilmesi gibi aslında sosyal hizmetlerin yeni bir biçimde, kadınların evin içindeki rolleri açısından konu haline gelmesi önemli değişimler getirdi.”
Diğer yandan Akınerdem, CHP’nin son dönemde açıkladığı sosyal politikaların da kadınlar için kapsayıcı ve hak temelli olduğunu vurguluyor.
Özellikle Aile Destekleri Sigortası programının dünya standartlarında, önemli bir program olduğunun altını çiziyor.
CHP, açıkladığı Aile Destekleri Sigortası ile kişinin doğumundan ölümüne kadar bütün yaşamını sosyal güvence altına almayı, her aileye asgari gelir güvencesi vermeyi hedefliyor.
Ancak kadınların bu politikaları anlatabilecek CHP’li bir kadın siyasetçi göremediğini belirten Akınerdem, “Yüksek siyaset kurulurken kadınları halen özne olarak görmüyor. Bunu en iyi milletvekili listelerinden anlıyoruz” tespitinde bulunuyor.
Yalnız bırakılma korkusu
Özellikle yaşları daha büyük olan dindar kadınların 28 Şubat ile ilgili yaşadıkları travmaların halen AKP’yi desteklemelerinde büyük bir etkisi olduğu tespiti yapılıyor.
Siyaset bilimci ve akademisyen Dr. Betül Doğan Akkaş, 28 Şubat mağduru kadınların ekonomik şartların çok iyiye gitmediğinin farkında olduğunu, ancak “kendilerini eskiden onlara sahip çıkanlardan ayıramadıklarını” söylüyor:
“Kopamadıkları siyasi bir bagaj var. Yalnız bırakılma korkuları var. Tekrar fakülteye giderken başını açma korkusu, bir doktor için işe öyle gidememe korkusu. İşyerinde mobbinge maruz kalma korkusu, çocuklarını başörtüsüyle okutamama korkusu.”
Bu yüzden Akkaş’a göre bu korku dindar kadınlarda, “Ya başka koşullarda sıkıntı yaşanırsa ve meclistekiler benim hakkımı savunmazsa?” minvalinde bir endişeye sebep oluyor:
“Çünkü uzun yıllar başörtüsü sorunu yaşanırken MHP bile muhafazakar kadınları desteklememişti. O yüzden Kılıçdaroğlu’nun helalleşme süreci başörtülü kadınlarda olumlu bir etki uyandırmıyor. İnsanlar güvenemiyorlar.”
'Erdoğan’ın şahsına büyük bir itimat var'
Siyaset bilimci ve akademisyen Betül Doğan Akkaş, 28 Şubat’ı yaşayan ve uzun bir süre boyunca sosyal hayattan izole edilmiş olan kadınlar için Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına büyük bir itimat olduğunu düşünüyor.
“Kendi kızları da olduğu için çok çaba sarf ettiğini düşünüyorlar ve büyük bir muhabbet besliyorlar” diyen Akkaş’a göre mütedeyyin bir kadının seçimde vereceği oyu belirleyen en büyük etmen kadın politikaları değil:
“Türkiye için nasıl bir vizyonu var, İslami bakış açısı nedir, bu açıdan CHP’nin mütedeyyin kadınlar arasında gerçekten bir sempatisi yok. Çünkü bize hatırlattıkları ikna odaları, Meclis’ten kovulmalar… Bu bagaj maalesef çok etkili. AK Parti’nin İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmış olması ya da kadın haklarıyla ilgili sıkıntılı kararlar almış olması, ikincil kalıyor.”
'İkna odalarında başörtülü kızların başına gelenleri biliyoruz'
28 Şubat 1997 tarihindeki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sırasında alınan kararlar, başörtülü kadınların baskı görmesine yol açan bir sürecin başlamasına neden oldu.
1980 darbesinden beri gündemde olan başörtüsü yasakları güçlendi ve başörtülü kadınların kamudaki görünürlüğü iyice yok edildi.
Kadınların başörtülerini kendi iradeleri dışında taktıkları varsayılarak İstanbul Üniversitesi’nde kurulan ikna odalarında kadın öğrencilere başörtülerini çıkarmaları için baskı yapıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise geçen yıl katıldığı bir televizyon programında, “İkna odalarında başörtülü kızların başına gelenleri biliyoruz. Onlarla da oturup helalleşmemiz lazım” dedi.
Kadınlarda dindarlık daha yüksek
Bu yıl yayımlanan “Türkiye'de İnanç ve Dindarlık Raporu”na göre katılımcıların yüzde 62’si kendisini dindar ya da çok dindar olarak tanımlıyor.
Marmara Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Zübeyir Nişancı'nın yürütücülüğünü yaptığı araştırmaya göre kadınlar arasında kendini dindar olarak tanımlayanların oranı daha yüksek.
Araştırmaya katılan kadınların yüzde 64’ü kendisini dindar veya çok dindar olarak tanımlarken bu oran erkeklerde yüzde 61’e düşüyor.
Millet İttifakı çelişkileri benimsiyor mu?
Bu tablodan yola çıkılarak Türkiye’de her görüşten ve siyasi ideolojiden dindar seçmenin bulunduğunu söylemek mümkün.
Peki daha önce AKP’ye oy veren dindar kadınlarda CHP dışındaki Saadet, DEVA, Gelecek, İYİ Parti ve HDP gibi diğer muhalefet partilerine geçiş görülüyor mu?
Gazeteci Emine Uçak, Millet İttifakı’nın gündelik hayatımızda yaşadığımız çelişkileri ve gerilimleri benimseyen bir söylem geliştirememesinden ötürü çekici gelmediğini düşünüyor:
“Dindar bir ailenin içinde seküler bir gelin olabiliyor ve bunlar gündelik hayatta çok rahat birlikte yaşayabiliyorlar. Ama konu siyasete geldiğinde sanki birlikte yol yürüyemezler gibi gösterilmeye çalışılıyor” diyen Uçak, Millet İttifakı’nın toplumdaki bu çelişkileri doğal kabul ettiğini anlatamadığını düşünüyor.
'İktidarın siyasi söylemi kontrol etme becerisi'
Siyaset bilimci ve akademisyen Betül Doğan Akkaş da muhalefete kaymayı engelleyenin iktidarın siyasi söylemi kontrol etme becerisi olduğunu düşünüyor.
“Bu haklar değişmeyecek, bu haklar burada, neden DEVA’ya ya da Gelecek’e sempati duymuyorlar, dediğimizde bu bence tamamen iktidarın bu söylemi yönetebilme ve ‘Bu benim elimde, benim söylemim’ deme başarısından kaynaklandığını düşünüyorum.
“Genel olarak başörtüsünün bu camiada (muhalefet partileri) daha az ele alınması, daha az önemsenmesi, ‘Biz ailemizin içinde mutluyuz’ denilerek toplumsallaştırılamıyor, toplumsal görülemiyor.”