Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İçişleri Komisyonu’nda müftülüklere evlendirme yetkisinin de içinde bulunduğu düzenlemenin görüşmeleri devam ediyor. Tasarıya yönelik dün akşam tamamlanan alt komisyon görüşmelerinde CHP ve MHP, 'müftülüklere yetki veren maddesi' ile 'kamu düzenini genel olarak' değiştiren maddenin metinden çıkarılmasını teklif etti. Ancak, AKP her iki maddeden de geri adım atmadı. Tasarının bugün devam eden görüşmelerinde de bir değişiklik olması beklenmiyor.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürü Sinan Güner de alt komisyonun dünkü toplantısında, müftülüklere verilen nikah kıyma yetkisini savundu.
Evlendirmenin şekliyle ilgili bir değişiklik olmadığını anlatan Güner, “Belediye evlendirme memurluğu neyse il ve ilçe müftülüklerinin evlendirme yetkisi de aynı şekle, aynı şartlara, usul ve esaslara tabi. Bir evlendirme memurluğu, yeni bir evlendirme memurluğu ihdas ediliyor” dedi.
Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürü Sinan Güner’in alt komisyondaki konuşması şöyle.
Sinan Güner:
Bu bir sonraki madde işte çok malum, gündemde çok olan, evlendirme memurları içerisine, mevcut evlendirme memurlarına il ve ilçe müftülüklerinin de -“memurluklarına” diyelim “memurlarına” demeyelim de- eklendiği bir madde. Malumualiniz Türkiye’de iki tane yasal evlendirme memurluğu var, kurumsal olarak söylüyorum, bunlar: Belediye evlendirme memurlukları ile köy evlendirme memurlukları.
Bu tabii, köy, mahalle olmadığı belli yani köy evlendirme memurlukları. Bunun dışında, bu iki yasal evlendirme memurluğu dışında Evlendirme Yönetmeliğinin 7’nci maddesinde İçişleri Bakanının il ve ilçe nüfus müdürlerine, efendim, dış temsilciliklere evlendirme memurluğu yetki ve görevi verebileceği belirtiliyor.
Mevcut kanunda da (2)’nci fıkranın ikinci cümlesinde “…il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine, nüfus müdürlüklerine ve dış temsilciliklere evlendirme memurluğu yetkisi ve görevi verebilir Eşlerden birinin yabancı olması halinde evlendirmeye, belediye evlendirme memurlukları ile nüfus müdürleri yetkilidir.”
Bu madde sonradan eklendi, hatırlarsanız köy muhtarlıklarının özellikle belli bir dönemde, Türkiye’de yabancı evliliklerin, belli ülke vatandaşlarıyla evliliklerin belli bölgelerde arttığı dönemde bu yabancının kendi ülkesinde evli olup olmadığı vesaire, biraz daha karışık bir konu olduğu için, apostilli belge vesaire gerektiği için bunları köy muhtarları yapamıyordu, bu köy muhtarına bu yetki verilmedi, alındı daha doğrusu, genel yetkinin dışına çıkarıldı, il ve ilçe nüfus müdürlüklerine ve belediye evlendirme memurluklarına verildi. Ben bütünlük bozulmasın diye söyledim yani konuyla direkt bir şeyi yok da bunun.
Şimdi, dün Sayın Bakanım da arz etti konuşmasında, burada evlendirme memurluklarına bir yenisi daha ekleniyor, bu da il ve ilçe müftülükleri. Burada Sayın Bakanım da arz etti yani onun arz ettiği aslında çok açıktı, burada dinî bir, il ve ilçe müftülükleri bir evlendirme memuru… Şu anda evlendirme memuru Evlendirme Yönetmeliği’nde tanımlanan kişi, bu, bunlardan bir tanesi. Belediye evlendirme memurluğu neyse il ve ilçe müftülüklerinin evlendirme yetkisi de aynı şekle, aynı şartlara, usul ve esaslara tabi.
Bir evlendirme memurluğu, yeni bir evlendirme memurluğu ihdas ediliyor. Bu Evlendirme Yönetmeliği’ne baktığımız zaman “Tören Yerleri” diye bir başlık var. Çünkü bu törenin yeri konusu buranın belki de tabiri caizse yumuşak kanlı olacak. Bu konu daha önce de tartışıldı, basında da tartışıldı, kamuoyunda da. İşte “Mabetlerde mi yapılacak?” vesaire, onun yerini hazırlıyorum, onun ön şeyini yapıyorum.
Evlendirme Yönetmeliği’nde “merasim yeri” diye bir kavram var, cüppe var, evlendirme akdi sırasında okunacak bir metin var, hepimizin bildiği “Kabul ediyor musun?” “Ediyorum.” “Şahit misiniz?” vesaire. Bu şekilde, bunların hiçbirinde değişiklik yok yani belediye evlendirme memuru hangi metni okuyorsa müftülük evlendirme memuru da o metni okuyarak, aynı terimleri kullanarak, aynı kütüğü imzalatarak, şahitlere aynı soruyu sorarak, onların imzasını alarak bu işlemi yapacak. Yeni evlendirme memurluğu ihdas ediliyor, müftülükler ayrı bir nikâh, diğerleri ayrı bir nikâh akdi icra etmeyecekler.
Ben özellikle burada… Bu, başkalarına da yani müftülük, alt birimlere bunu verecek mi, köydeki cami imamına, her mahallenin imamına bu yetkiyi verecek mi tartışması malum. Şimdi, malumunuz, İstanbul’un diyelim ki 18 milyon nüfusu varsa 1 tane müftü var, diyelim ki 30 tane de ilçe müftüsü var.
Bunu il müftüsü veya işte başka bir ilin il müftüsü kendi kendine bunu yapabilir mi, bunu bir bilmek lazım. Evlendirme Yönetmeliği’nin “Evlendirme Memurları” başlıklı 7’nci maddesinde belediye ve köy evlendirme memurlukları dışında kalan diğer evlendirme memurluklarıyla ilgili düzenleme yetkisi İçişleri Bakanlığına verilmiştir. Yani, hani “Belediye başkanının verdiği yetkiye dayanarak….” diyor ya belediyedeki evlendirme memuru, ona belediye başkanı yetki veriyor çünkü köy ve belediye evlendirme memurluklarında yetki belediye başkanında, “İçişleri Bakanının verdiği yetkiye dayanarak…” demiyor, “Belediye başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak…” diyor.
Ama onun dışında kalan, örneğin il ve ilçe nüfus müdürlüklerine Bakan vermeyebilir, dış temsilciliklere de vermeyebilir, İçişleri Bakanını kastediyorum çünkü Evlendirme Yönetmeliği’nin 7’nci maddesinde belediye ve köy evlendirme memurlukları dışında kalan diğer evlendirme memurluklarıyla ilgili düzenleme yetkisi İçişleri Bakanlığına verildiğinden. Cümlenin sonu şöyle: İl ve ilçe müftülüklerinin evlendirme görev ve yetkisini hangi düzeyde kullanacağını İçişleri Bakanlığı karar verecek. Yani eğer müftülük bunu diğer alt görevlilere devretmek istiyorsa bu müftü yardımcısı da olabilir, müftülükteki kâtip de olabilir, diyelim ki camideki müezzin de olabilir yani bunu müftülük personeli olarak hepsini…
Tamam, ben de onu kastediyorum efendim. Müftü müftülüğün bir personeli, ilk personeli o. İmamlar, müezzinler, kayyumlar…
Başkan:
Müftülük kurumdur yani burada kuruma veriliyor.
Sinan Güner:
Kuruma veriliyor. Burada eğer ki müftülükleri bunları alt birimlere dağıtacaksa Evlendirme Yönetmeliği’nin 7’nci maddesinde bu konuda düzenleme yetkisi İçişleri Bakanlığı'nda. İçişleri Bakanlığı uygun görürse yapıl abilir, uygun görmezse müftü kendi kendine “Ben müezzine verdim, ona verdim, buna verdim.” diyemez. Bundan sonra muhtemelen şu olacaktır: Eğer bu madde kabul edilirse müftülük küçük yerlerde belki kendi başına yürütebilir ama büyük yerlerde İçişleri Bakanlığından böyle bir talep olacaktır, bu kaçınılmaz.
Başkan:
Yetki isteyecek.
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın):
Sizin az önce İstanbul 18 milyonluk bir şehir dediniz.
Sinan Güner:
1 tane müftü var.
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın):
Dolayısıyla o anlamda müftülüklere verilen görev diğer anlamda imamlara veya başka memurlara verip…
Sinan Güner:
Yani burada otomatikman müftünün tayin edeceği bir şey değil, onu anlatmaya çalışıyorum ama müftülük de burada evlendirme memurlarından artı biri oldu.
Yani İstanbul’da 18 milyon insan var ama 18 milyon insan da müftülüğün önünde sıraya girecek değil, belediyeler var, işte nüfus müdürlükleri var, başka şeyler var.
Şimdi, burada aslında diğer bir konu, bu da çok tartışılan bir konu, acaba camilerde, mabetlerde mi… Diyelim ki hadi İçişleri Bakanı da uygun gördü kabul edelim, köyün imamına evlendirme yetkisi verdik. Bir de muhtar var orada, şimdi muhtarın zaten kanunen yetkisi var, kö yün imamına da verdik, kabul etti veya ilçenin, bir mahallenin, caminin imamına da verdik. Acaba bu imam kalkıp evinden gelip de caminin içinde medeni nikâh dediğimiz çünkü onlar bu nikâhı kıyacaklar, dinî nikâh zaten kıyılıyor belli şartlarda, gelip de camide mi yapacak, mabette, “‘Ben burada görevliyim, benim burada görevli olduğum biline biline bana bu yetki verildiyse benim görev yerim burasıdır.’ diyecek, orada mı yapacak?” tartışmasına geldiğimiz zaman burada Evlendirme Yönetmeliği’nin 26’ncı maddesi hâlâ -malumunuz bir kanun olmadığı için- cari.
Burada hüküm şu: “Evlenme törenleri ilgili makamlarca tahsis edilen resmî salon veya yerlerde yapılır” diyor. “Ancak -ekliyor sonra- tarafların isteği üzerine ikametgâhlarında, özel tören salonlarında -işte düğün salonları gibi diyelim- hastanelerde -eğer kişi hastaysa, yatmak zorundaysa nikâh memuru oraya gidebiliyor- ve ceza ve tutukevlerinde…” Tutuklu bir kişi veya mahkûm evlenmek istiyor, dışarıya çıkamıyor, nikâh töreni yapılabilir. Ve sonunda da diyor ki: “Ancak mabetlerde evlendirme töreni yapılamaz.” Yani bizim şu andaki mevzuatımız kişi imam da olsa, müezzin de olsa, her neyse, kayyum da olsa camide yani daha doğrusu mabette evlendirme akdini gerçekleştiremez. Yani onun mutlu olması, şu olması…
Başkan:
Kafada bir istifham yok
TBMM İçişleri Komisyonu Başkanlığı'na alt komisyon muhalefet şerhi
Tasarının getirdiği yeni düzenlemelerle birlikte, 6’ncı maddesi ile Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 22’nci maddesindeki “evlendirme yetkisi bulunan görevliler” arasına il ve ilçe müftülükleri de eklenerek il ve ilçe müftülüklerine nikah kıyma yetkisi verilmesi amaçlanmıştır. Söz konusu düzenleme, tasarının Meclis’e sevk edilmesinden itibaren toplumun değişik ve geniş kesimlerinde tepkilere neden olmuştur.
Belirtmek gerekir ki ülkemizde toplumsal ve sosyal sorunlar giderek derinleşmektedir. Ülkemizde vatandaşın banka borcu 14 yılda 63 kat artmış, her 4 gençten biri işsiz, çiftçi toprağını terk etmekte, işlediğimiz tarımsal alan miktarı 4.5 milyon hektar azalmıştır. Sürekli değişen yap-boz tahtasına dönüşen eğitim sistemi tüm öğrencileri ve ailelerini perişan etmiştir. UNICEF’e göre Türkiye, eğitim kalitesinde 41 ülke arasında yapılan değerlendirmede 41. Sıradadır. 2015-2016 eğitim yılında okula devam etmeyen 143.000 kız çocuğumuz vardır ve son 15 yılda ülkemizde boşanmalar yüzde 38, fuhuş yüzde 790, çocukların cinsel istismarı yüzde 434, cinsel taciz yüzde 449, uyuşturucu bağımlılığı ise yüzde 678 oranında artmıştır. Ülkemizdeki çocuk hükümlü sayısı 5 yılda 5 kat artmış, 2002/2016 yılları arasında 5 bin 734 kadın cinayeti gerçekleşmiştir. Son 10 yılda 482 bin kız çocuğu ülkemizde zorla evlendirilmiştir.
Artık bir yaraya dönüşen bu sosyal sorunların dışında, ülkemiz FETÖ, PKK, IŞİD gibi terör örgütlerinin hain eylemlerini gerçekleştirdiği, sivil vatandaşlarımızı ve güvenlik güçlerimizi şehit verdiğimiz diğer taraftan da yabancı istihbarat örgütlerinin, devletlerinin Suriye ve Irak’ta devam eden iç savaş üzerinden ülkemizin geleceğini tehdit eden adımlar attığı bilinen bir gerçektir. İktidarın dış politikaya ilişkin karar ve tasarrufları bölgemizde ciddi riskler ile karşı karşıya bırakmıştır. Tüm bu ahval ve şerait içinde, ülkenin bu kadar yakıcı sorununu bırakarak parlamentonun “il ve ilçe müftülüklerine” nikah yetkisi vermeyi tartışması; şehitlerimize ve onların aziz hatırasına saygısızlık, milletin sorunlarına da sırtının dönülmesi anlamına gelmektir.
Belirtmek gerekir ki, il ve ilçe müftülüklerine nikâh kıydırma yetkisi verilmesi, Anayasa’ya ve anayasamızın ruhuna da açıkça aykırıdır ve Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden devrim kanunlarını zaafa uğratma, dolayısıyla Anayasayı delme çabasından başka bir şey değildir. Ayrıca, 1926 yılında uygulanmaya başlanan ve Türk kadınının toplum yaşantısında erkeklerle eşit birey olmasının yolunu açmış olan Medeni Kanun’a da aykırı bir düzenlemedir. Medeni Kanunumuz, Cumhuriyet dönemimizin en önemli kazanımlarından birisidir ve hukuk devleti olmanın önemli adımlarından birini oluşturmaktadır. Kadın erkek demeden tüm yurttaşlara hak ve özgürlükleri tanıyan ve
bunun kullanılmasını hukuk ile güvence altına alan anlayışa geçişte çok önemli bir adımın yok sayılması asla kabul edilemez.
Çünkü, resmi nikah, Anayasamızın 174/4. maddesiyle koruma altına alınmış olan İnkılap Kanunları arasında sayılmaktadır. Aynı maddede resmi nikâhı kimin kıyabileceği açık ve net şekilde yazılmıştır; Medeni Kanun’daki gibi ‘evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağı’ belirtilmektedir. Söz konusu düzenleme ile “evlenme memuru” olarak kılınacak müftülüklerin görev alanı ise dini alanla sınırlıdır. 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 8’inci maddesine göre; “Müftülükler” “(Diyanet İşleri) Başkanlığı’nın taşra teşkilatıdır ve il müftüleri Diyanet İşleri Başkanlığına, ilçe müftüleri ise il müftülüklerine bağlıdır. Yasaya göre, “İl ve ilçe müftüleri, bölgelerinde Diyanet İşleri Başkanlığını temsil eder, din hizmetlerini, dini müesseseleri yönetir ve din görevlilerinin hizmetlerini düzenleyip denetler”
Kanundan da açık olarak görüldüğü üzere il müftüleri, illerde Diyanet İşleri Başkanlığı’nı temsil etmektedir, dini müesseseleri yönetmekle ve din görevlilerinin hizmetlerini düzenlemekle görevlidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yasasındaki görev tanımı ise “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek”tir.
“Evlendirme memuru” ise ilgili yönetmeliğe göre belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır. Bakanlık il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine, nüfus müdürlüklerine ve ilgili dış temsilciliklere evlendirme memurluğu görev ve yetkisi verebilmektedir. Dolayısıyla, evlendirme memurlarının görev tanımları ile müftülerin görev tanımları birbirinden tamamen farklıdır ve Müftülerin, evlendirme memurlarının arasına alınması dayanaksız ve temelsizdir.
Tasarıda, maddenin gerekçesi olarak “Vatandaşlarımızın evlenme işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak amacıyla il ve ilçe müftülüklerine de evlendirme memurluğu yetkisi verilmektedir” ifadeleri yer almaktadır. Öyle ise bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulmuştur? Yetki verilen kurumların hangi aşamada yetersizliği söz konusu olmuştur da, böyle bir adım atılmıştır? Kanun gerekçesinde belirtildiği üzere evlenme işlemleri aksamakta ya da evlendirme memuru sayısında sıkıntı mı yaşanmaktadır? Böyle bir ihtiyaç olsa dahi, evlendirme memuru görevlendirme konusunda çok sayıda idari personel tercih edilebilecekken, neden müftülükler gündeme getirilmiştir? Böyle bir ihtiyaç hasıl ise, belediyelere neden evlendirme memuru kadrosu ihdasına yönelik bir düzenleme yapılmamaktadır? Bu ve benzeri sorular yanıtlanmadan, tasarıdaki madde ve gerekçe gerçeklikten uzak kalacaktır.
Söz konusu düzenlemenin toplumsal sorunları, toplumda ayrışma yaratacağı ve toplumsal barışı bozacağı da açıktır. Maddenin bu şekliyle kabulü halinde vatandaşlar, “dini nikah töreniyle evlenenler” ve “resmi nikah töreniyle evlenenler” olarak ayrışacaktır. Toplum, “müftüye nikah kıydıranlar” ve “belediyeye nikah kıydıranlar” diye bölünecektir. Müftülere nikah kıydıranların ne kadar dindar, belediyelere nikah kıydıranların ise dinsiz olduğu teması işlenecektir. Farklı din ve mezheplere inanan vatandaşlarımız ve aileleri arasına, daha nikah kıyılmadan nikahı kimin kıyacağına dair araya ikilik girecektir. Dini nikah töreniyle gerçekleştirilen evlilikler, toplu halde gerçekleştirilecek ve bu toplumsal bir ritüel haline gelecektir. Oysa, anayasamıza göre;
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir”. Dolayısıyla; Hıristiyan, Yahudi vatandaşlarımız, ya da toplumuzun önemli bir bölümünü oluşturan Alevi vatandaşlarımız, ya da Hanefilik dışında diğer mezheplere aidiyet duyan vatandaşlarımız belirtilen “eşitlik ilkesi” uyarınca papazın ya da hahamın önünde bu hakkı kullanmak ister ise nasıl bir uygulama olacaktır? Bu sorunun cevabı halen meçhuldür.
Yukarıda da belirtildiği üzere, itirazımız kesinlikle müftülerin görevleri arasında da bulunan ve resmi nikahın ardından gerçekleştirdikleri ve Medenî Kanunumuza göre akdedilen nikâhtan sonra olmak üzere, isteyenlere evlenmenin dinî merasimini icra ettikleri işleme, diğer bir deyişle “dini nikaha” ait değildir. Zira İslam inancına sahip olan vatandaşlarımız, resmi nikahlarının ardından; ruhani ve vicdani dünyasını kapsayan bu işlemi yıllardır gerçekleştirmektedir ve konuya itiraz asla söz konusu değildir.
“Avrupa’da papazlar, kilisede kıyıyor; bizde müftüler kıyınca mı sorun oluyor” yaklaşımı da doğru değildir. Zira Kilise kavramı Hıristiyanlık’ta yalnız ibadethaneyi değil, kurumsal olan Hıristiyan dinini ve kimliğini de kapsamaktadır. Bir nevi devlet gibi kurumlaşmıştır ve doğumdan itibaren her şeyin kaydı tutulmaktadır. Oysa, ülkemizde bu anlamda, buna tam karşılık gelen bir kurum yoktur. Bu yüzden de karşılaştırmak sağlıklı sonuç vermeyecektir. Avrupa’da laik bir devlet olan Fransa’da din adamları nikah kıymamaktadır. Almanya’da Katolik kiliselerinde nikah kıyılmakta fakat resmi nikah olarak kabul edilmemektedir. Protestan kilisesi ise kendisine tanınan olanağı kullanmamayı tercih etmiştir. Dini nikahı resmi nikah olarak tanıyan İngiltere ise tüm inanç gruplarına bu hakkı tanıyarak vatandaşları arasında ayırım yapmamıştır ancak tüm bu mukayeseler ülkelerin tarihinden bağımsız değildir. Türkiye Cumhuriyeti devrimlerinin bir parçası olan Medeni Yasa ile seçme ve seçilme hakkı ve medeni nikah hakkı Avrupa’da birçok ülkeden önce ülkemizde kabul edilmiştir. Resmi nikah yurttaşlarımızın kendi inanç ve ritüellerine uygun olarak evliliklerinin kutsanması için dini nikah yapmalarına engel olmamaktadır. TÜİK istatistiklerine göre ülkemizde yaşayan yurttaşlarımızın % 85.9’u resmi nikahtan sonra dini nikahta kıydırmaktadır bu bakımdan da ülkemizde bir sorun, engel yoktur.
Bu maddeye ilişkin netice olarak, Anayasal ve yasal aykırılıklar ortada iken; TBMM İçtüzüğünün 38’nci maddesine göre bu düzenlemenin zaten komisyondan derhal çekilmesi gerekmektedir. İç tüzük 38’nci maddesi “Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir tasarı veya teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakerelerine geçmeden reddeder” hükmüne amirdir. Görüldüğü ve yukarıda açıklandığı üzere, bu düzenleme Anayasamızın metin ve ruhuna, yasalara aykırılık oluşturmaktadır. Maddenin tasarı metninden çıkarılması önergemiz ve itirazlarımız kabul görmemiştir.
Tasarının diğer tartışmalı ve düzeltilmesinde yarar görülen maddelerine ilişkin düşüncelerimiz şunlardır:
MADDE 5: Bu madde ile doğum olayının rapor veya resmi belgeye dayalı olarak ve doğumun gerçekleştiği sağlık kuruluşuna da yapılabilmesine imkan sağlanmaktadır. Ancak, maddenin 4 üncü fıkrasında “Sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır. Beyanın teyidi amacıyla
mülki idare amirinin emriyle, aile hekimlerinin aracılığıyla araştırma yapılır” denilmektedir.
Bu düzenleme ile beraberinde bazı önemli sorunları da beraberinde getirecektir. Zira, ülkemizde ne yazık ki çocuk yaşta evlendirme sonucu ve tecavüz sonucu doğan çocukların olduğu bilinmektedir. Böyle durumlarda doğum yapanın ve/veya yakınlarının çocuğa vereceği zararların takibi, ya da çocukların kayıt altına alınmasına yönelik işlemin sadece aile hekimlerinin üzerine yüklenmesi doğru bir iş olarak görünmemektedir.
Keza aynı maddenin 1. Fıkrasında hükmü bildirim süresini 30 gün olarak belirtilmesine rağmen 2. Fıkrasında sağlık görevlilerine bildirme için 5 gün süre tanınması sağlıklı bir yaklaşım değildir. Maddede belirtilen 30 ve 5 günlük süre sınırlamasının neye göre belirlendiği açığa kavuşturulmalıdır.
MADDE 6: Bu madde Anayasa’nın 2., 10., 4. Ve 174/4 maddelerine aykırıdır. Maddenin bu şekliyle kabulü halinde vatandaşlar, “dini nikah töreniyle evlenenler” ve “resmi nikah töreniyle evlenenler” olarak ayrışacaktır. Toplum, “müftüye nikah kıydıranlar” ve “belediyeye nikah kıydıranlar” diye bölünecektir. Müftülere nikah kıydıranların ne kadar dindar, belediyelere nikah kıydıranların ise dinsiz olduğu teması işlenecektir. Farklı din ve mezheplere inanan vatandaşlarımız ve aileleri arasına, daha nikah kıyılmadan nikahı kimin kıyacağına dair araya ikilik girecektir. Oysa, anayasamıza göre; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir”. Dolayısıyla; Hıristiyan, Yahudi vatandaşlarımız, ya da toplumuzun önemli bir bölümünü oluşturan Alevi vatandaşlarımız, ya da Hanefilik dışında diğer mezheplere aidiyet duyan vatandaşlarımız belirtilen “eşitlik ilkesi” uyarınca Anayasa’ya uygun esaslarda evlilik akdini imzalamalıdır.
MADDE 28: Mevcut yasanın, “yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığının kazanılmasına” ilişkin hükmü değiştirilerek İçişleri Bakanlığı’na yetki verilmektedir. Yasadaki “Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen bir yabancı bu kanunda belirtilen şartları taşıması halinde yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığı kazanabilir” hükmüne tasarı ile ek yapılmakta ve “Bu kanun uyarınca sonradan Türk vatandaşlığının kazanılmasında uygulanacak ilke ve esaslar ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri alınmak suretiyle bakanlıkça belirlenir” denilmektedir. İçişleri Bakanlığı’na bu konuda tek başına geniş bir yetki sağlanması, üzerine düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Türk vatandaşlığının kazanılmasında uygulanacak ilke ve esaslara ilişkin yetkiler neden kanunla belirlenmemekte ve neden Bakanlar Kurulu devre dışı bırakılarak, yetki tek bakanlığa verilerek geniş bir alan bırakılmaktadır?
MADDE 31: 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu uyarınca bir Türk vatandaşı ile evlenme, doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmamaktadır. Ancak, bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilmektedir.
Madde, Türk vatandaşlığını kazanmak için başvuru yapacak kişilerde aranacak şartlar arasına “genel ahlak” ibaresini eklemektedir. “Genel ahlak” soyut ve sübjektif ve herkese göre anlamı da değişen bir kavramdır.
Ayrıca, aynı cinsle evliliğin yasal olduğu bir Avrupa ülkesi vatandaşının Türk vatandaşlığına geçmesi durumunda ne olacaktır? “Genel ahlak” kriteri bunun için mi getirilmektedir?
MADDE 33: 1/868 esas numaralı tasarının 33.maddesinin 3. Fıkrası mükerrer olduğundan kanun yapma tekniğine aykırıdır. Bu nedenle madde metninden çıkartılmalıdır.
Alt komisyon çalışmaları sırasında ise bu komisyonun kurulduğu tarihten itibaren ülkenin sorunlarının iktidar ve muhalefeti ile karşılıklı uzlaşı ve tam bir mutabakatla gerçekleşmesi yolunda gayretimiz muhalefet milletvekilleri olarak komisyon çalışmalarına yansıtılmış, vatandaşın daha iyi ve etkin hizmet alacağını düşündüğümüz konular karşılıklı mutabakatla geçirilmiş, görüşülmekte olan tasarının 13.maddesinin 1.fıkrasında yer alan “elektronik imza veya mobil imza” ibaresinin “veya güvenli elektronik imza” olarak değiştirilmesi; aynı tasarının 4.maddesinin 1.fıkrasının “6458 sayılı Uluslararası Koruma ve Yabancılar kanunu kapsamındaki yabancılara kimlik numarası vermeye ve yabancı kütüğüne kaydetmeye Bakanlık yetkilidir. Diplomatik misyon mensupları bu kapsamın dışındadır” şeklinde değişmesi; 8. Maddenin “(2) merkezi veri tabanında yer alan kayıtlara göre uzun işlem görmeyen ve yaşı itibariyle ölü olması muhtemel kişiler Genel Müdürlükçe tespit edilir. Tespit edilen kayıtların araştırılması mülki idare amirinin emriyle kolluk kuvvetlerine yaptırılır. Araştırma sonucu ölü oldukları tespit edilenlerin ölümleri tescil edilir.” şeklinde değişmesi; tasarının 7. Maddesine “Bir işleme” ibaresinden sonra gelmek üzere “nüfus idarelerindeki işlemlere” ibarelerinin eklenmesi hususları, komisyon üyelerinin tam bir mutabakatı ile gerçekleştirilmiştir.
Yukarıda bahsi geçen hususlar göz önünde bulundurularak, muhalefet ettiğimiz maddelerin yeniden gözden geçirilip, tüm komisyon üyelerinin değerlendirmeleri dikkate alınarak, ortak akıl çerçevesinde tasarının yeniden değerlendirilmesi için muhalefet şerhimizin dikkate alınması hususunda gereğini arz ederiz.