Taraf yazarı Mücahit Bilici, cemaate yakınlığı ile bilinen medya organlarını da kapsayan 14 Aralık Operasyonu’nda adı geçen “Tahşiyeciler” grubunu yazdı. Bilici, “Radikal oldukları, Bin Ladin’e sempati gösterdikleri, Nurculukla ilgisi olmayan aşırılıklara sahip çıktıkları doğrudur. Ancak silahlandıklarına ihtimal vermiyorum. Şu kadarını söyleyeyim: Nurcu kökenden gelip sonra çok garip suretlere giren çeşitli gruplar oldu. Fakat hiçbiri Tahşiyeciler kadar şaşırtıcı gelmedi” dedi.
Mücahit Bilici’nin Taraf’ta “Kim bu Tahşiyeciler” başlığıyla yayımlanan (18 Aralık 2014) haber analizi şöyle:
Kim bu Tahşiyeciler
Nurculuk bir iman hareketidir. İslamın özü olan imana ilişkin hakikatleri merkeze alan bir yenilenme hareketidir. Said Nursi Nurculuğun Risale-i Nur eserleri etrafında oluşan bir okuma ve yaşama pratiği olmasını istediği için mümkün mertebe kendisini aradan çekti. Şahıs bağımlı bir hakikat anlayışını istemedi.
Said Nursi’den sonra R. Nur eserlerini okuyan talebeleri gruplara bölündü. Bu şekilde çeşitli gruplar varlıklarını devam ettirdiler. Kimileri şahıs-merkezli karizma cemaatleri idi, kimileri ise kurum merkezli istişare ağırlıklı yoluna devam etti. Tahşiye bir Nur Cemaati midir? Yeni karizmatik isimlerin varlığı ortodoks Nurculuktan farklı Nurcu-kökenli ama tipik Nurcu olmayan (post-Nurcu) oluşumları doğurdu.
Bunların bir kısmı Nurculukta klasik bilgiye daha çok yer verdi. Bunun en iyi bilineni Gülen Cemaati’dir. Çoğu kişi bilmiyor olabilir ancak Adnan Oktar da Nurcu kökenlidir. Aynı şekilde bugün Tahşiyeciler olarak anılan grubun manevi lideri konumundaki “Muşli Xoce“ ya da “Hoca Abi” adıyla bilinen Molla Muhammed Doğan da Nurcu kökenlidir. Doğan ve cemaati, resmi propaganda metinlerinde Bediüzzaman’ın talebelerinden Hulusi Bey’in talebesi olan alalade bir Nur cemaati gibi sunulsa da hakikat bu değildir.
28 Şubat döneminde ortaya çıkan Aczmendiler grubunun başındaki Müslüm Gündüz de Hulusi Bey’in derslerine gitmiş biridir ve onun grubundan da alalade bir Nur cemaati gibi bahsetmek doğru değildir. Tahşiyecilerin lideri nasil bir profile sahiptir? Uzaktan gözlemim şudur: Molla Muhammed Doğan, Kürdistan’daki medrese geleneğinden gelen, klasik ilimlere vakıf bir zattır. Bu ilmi vukufiyet ve samimiyetine rağmen, eski çağlardan gelmiş skolastik bir kişiliktir. Günümüz dünyasına nüfuz eden bir birikim ve ilme sahip değildir. Tesettürü sadece çarşaf, demokrasiyi de küfür rejimi olarak görecek kadar vakıa’dan ve gerçeklerden kopuktur. Yenilenmemiş yasayı bilip, mahkemeye gelen vaka hakkında bilgi sahibi olmayan hakimin hükmü geçerli olmaz.
Molla Doğan’ın konumu biraz böyledir. Peki cazibesi nerden geliyor ve etrafında kimler var? Doğan, Kürdistan’da kendi halinde biri olarak kalacakken İstanbul’da bir cazibe merkezi haline geldi. Çünkü Nurcu grupların İstanbul’daki gazete, yayınevi gibi çeşitli kurumlarını yöneten elitlerin çoğunlukla siyasi ama bazan da kişisel çekişmelerle bölünmeleri ve gerçekten de bazan Bizans entrikalarını çağrıştıran hamlelerle didişmeleri dolayısıyla bazı kişiler piyasada boşta kaldılar. Özellikle Demirel siyasetinin getirdiği ruh eksimesi ve Nurculuğun yeterince İslami görünmemeye başlaması bazı Nurcuların kendilerini İslamilik noktasında sorgulamasına ve otantisite arayışına yol açtı.
Bu aynı zamanda bugüne kadar izole bir iman hizmeti olarak gelmiş Nurculuğun artan oranda İslami/İslamcı çizgilerle temasının ürettiği basıncın arttığı bir zamandı. Nurcular tipik olarak sınırlı sorumlu bir alan olarak iman konusunda yoğunlaşırlar. Ana akım Müslümanlık Nurculuğun bu özel vurgusunu hep garipser ve Nurcuların başka kitapları okumamaları, Kur’an ve Hadis gibi temel konularda geride kalmalarını yüzlerine vurur. Gerçekten de klasik Nurculuk, iman hakikatlerini, korunması zor olmayan akademik bilgi gibi olan klasik İslami bilginin edinilmesine tercih etmiştir.
Özetle bir dönem Yeni Asya gazetesinde hararetli yazılar yazan Mustafa Kaplan gibi müfrit kişiler ve İstanbul’da yükselen ancak dindarlık dolayısıyla kentin nihilizminden sakınıp İslami özgünlük arayan bazı işadamları ve profesyoneller Doğan’ın etrafında toplandılar. Klasik İslami bilgi ve kesinliğe susamış ve özgünlük hasreti çeken bazı eski ortodoks Nurcular bir asla rücu, İslami esaslara dönüş halet-i ruhiyesi içinde faaliyet göstermeye ve yayınlar yapmaya başladılar. Tahşiye yayınları buna tekabül ediyor. Radikal oldukları, Bin Ladin’e sempati gösterdikleri, Nurculukla ilgisi olmayan aşırılıklara sahip çıktıkları doğrudur. Ancak silahlandıklarına ihtimal vermiyorum. Şu kadarını söyleyeyim: Nurcu kökenden gelip sonra çok garip suretlere giren çeşitli gruplar oldu. Fakat hiçbiri Tahşiyeciler kadar şaşırtıcı gelmedi.