Gündem

'Moskova'da tarih yazan adam'

Alman gazetelerinde Esad - Putin görüşmesi, Pegida’nın yasaklanması tartışmaları ve Netanyahu’nun açıklamalarıyla ilgili yorumlar öne çıkıyor.

22 Ekim 2015 01:20


Moskova’da bir araya gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın buluşmasına ilişkin Die Welt gazetesinde yer alan yorumda şu satırları okuyoruz:

"En geç şimdi hepimiz biliyoruz ki, halkla ilişkiler (PR) çalışmaları, bir savaşı başka araçlarla devam ettirmenin bir yolu. Çarşamba günü eş zamanlı olarak Suriye’deki savaşı iyi ve kötü pazarlamanın birer örneği yaşandı. Kanadalıların adımı korkunç, Vladimir Putin’inki ise yine ustacaydı. Maalesef. Suriye Devlet Başkanı iktidarda kalabilmek için şimdiye dek 250 bin insanın ölümüne sebep oldu. Ancak Putin, zar zor görevinde kalmaya devam eden kişiyi dünyaya geleceğin adamı olarak göstermeyi başardı. Esad bir anda Kremlin’deydi. Hem de hiçbir ön uyarı yapılmadan. Dört yıllık savaşın ardından ilk devlet ziyareti. Moskova’da Putin tarafından bir tarih yazılıyor: Devlet başkanlarının ölümü ve yaşamını yönlendiren adam olarak."

Berliner Zeitung’un aynı konuya ilişkin değerlendirmesi de şöyle:

"Rusya, eski Sovyetler Birliği sınırları dışında başka hiçbir yerde Soğuk Savaş döneminin eski uydu devleti Suriye’de olduğu kadar bir etkiye sahip değil. Bu ülke Kremlin’in gözünde ABD sayesinde oluşturulan izolasyonu kırmak için Rusya’nın dünyada çiviyi çakacağı en doğru nokta idi. Washington ne Suriye krizine ne de İran ile olan ilişkilere Rusya’yı katmama düşüncesindeydi. Moskova bu konularda ne yardımcı ne de önemli bir ülke olarak görünüyordu. Obama’nın ifadesiyle Rusya, dışarda kalması ve rahatsız etmemesi gereken bir bölgesel güçtü. Moskova da bunun sonucu olarak oyunbozan rolünü üstlendi."

Frankfurter Rundschau, söylemleri giderek radikalleşen yabancı karşıtı hareket Pegida’nın yasaklanması tartışmalarını yorum sütunlarına taşıyor:

"Pegida gösterilerinde haykırılanlar iğrenç…Ama şimdi eski soruna yenisi ekleniyor: Yasaklamalı mı yasaklamamalı mı? Bazı Hristiyan Demokrat ve sol çevrelerden gelen çağrılar, devletin yumruğunu kaldırması yönünde. Evet, halkı kışkırtmak ceza gerektirir ve peşine düşülmesi gerekir. Ama dernek veya gösteri yasağının eksik bir yönü var. Böyle bir girişim; aptallık ve nefretin organize olma biçimini bozabilir ama nefret ve aptallığın kendisini değiştiremez. Acaba bunun yerine dışlamadan, endişe duyan vatandaşları ikna edici bir mülteci politikası izlense nasıl olur?"

Hessische Niedersächsische Allgemeine gazetesinde ise İsrail Başbakanı Benyamin Netahyahu’nun dönemin Kudüs müftüsünün Adolf Hitler’i Yahudi soykırımına ikna ettiği iddiasıyla ilgili bir yorum göze çarpıyor:

"Benyamin Netanyahu, dar bir kafesinin içine kapatılmış ne yapacağını bilmeyen bir kaplan gibi görünüyor. Filistinli teröristler, uluslararası izolasyon ve radikal Yahudi yerleşimcilerin baskısı arasında sıkışmış, mantıksız ve anlamsız eylemlere yöneliyor. Yoksa İsrail Başbakanı gerçekten söylediklerine inanıyor mu? Yahudi soykırımının sorumlusu olan suçlulara yönelik tarihi, kasten çarpıtan bakış açısı, Filistinlilerin düşmanca görünümünü mü güçlendiriyor? Oysa Netanyahu bununla en çok kendisine zarar veriyor. Çünkü kendi ülkesinde bile ciddiye alınmama tehlikesine yaklaşıyor. Açıklamaları ile Almanya Başbakanı Merkel’i de yeniden zor bir duruma sokuyor. Merkel, çözümün değil problemin bir parçası olduğu için politikasını zaten eleştirdiği bir adama karşı nasıl davranmalı? İki ülke arasındaki dostluk ilişkilerini olumsuz etkilemeden, İsrail Başbakanı’na karşı şaşkınlık ve mesafeyi dile getirmek her zaman çok kritik bir diplomatik denge gerektiyor."