Gündem

Mithat Sancar: Türkiye, hesabı verilmemiş ölümler ülkesidir

'Üstü örtülmüş, sorumluluğu savılmış her bir kıyım, iktidarları daha bir yüzsüzleştirmiştir'

19 Mayıs 2014 17:59

Mithat Sancar*

İnsan aklının kavramakta aciz kaldığı ölümler vardır. Bunları kelimelerle anlatmak çok zordur. Wittgenstein, “anlatılamayana gelince, susmak gerek” diyor.

Susmak da, bir anlatma şeklidir, ama insan anlatmak ister yine de, en anlatılamaz olanı bile kelimelere dökmek ister. Şiir, belki de en çok bu ihtiyaçtan doğmuştur. Danimarkalı Şair Pia Tafdrup öyle düşünüyor mesela. Diyor ki, “şiir, Wittgenstein’ın sözünü ettiği o sınırı aşmayı denemektir.”

İnsanın dilini düğümleyen acılara, her şeyi söylemeye gerek olmadan, güçlü ve kalıcı bir ses vermenin en etkili yolu şiirse, bunu kanıtlayan şairlerin başında Paul Celan’ın geldiği de kesindir. “Ölüm Fügü” diye bir şiiri vardır Celan’ın, Ölümün kara girdabını, kelimeleri öldüresiye zorlamadan en iyi anlatan şiirlerin başında gelir “Ölüm Fügü.”

Şiir, şu dizelerle başlar:
 
Akşam vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
ve öğlenlerle sabahlarda bir de geceleri
hiç durmaksızın içmekteyiz…

Soma’daki korkunç katliamı düşünürken, “Ölüm Fügü”nün adeta nakaratı gibi tekrarlanan bu dizeler geliyor aklıma. Günün her vaktinde kapkara bir süt gibi içeceğimiz, kelimenin gerçek anlamıyla kapkara ölümlerin kahredici bir simgesidir artık Soma’daki madenci kıyımı.

“Ölüm Almanyalı bir ustadır” diyor Celan aynı şiirinde. Taze acımız Soma’dan dönüp çok yakın geçmişe baktığımızda; son aylarda ve yıllarda yaşadığımız kapkara ölümlere, Mesela Roboski’ye, Reyhanlı’ya baktığımızda, katledilen gençlere ve çocuklara baktığımızda, ölümün “Türkiyeli bir usta” da olduğunu görürüz. Bu toprakları “acının coğrafyası” haline getiren daha uzak geçmişteki kıyımlara baktığımızda ise, ölümün neden “bizden bir usta” haline geldiğini daha iyi anlarız. Hesabı verilmeyen her kıyım, ölümü ustalaştıran bir atölyedir zira.

Türkiye, hesabı verilmemiş ölümler ülkesidir. Üstü örtülmüş, sorumluluğu savılmış her bir kıyım, iktidarları daha bir yüzsüzleştirmiştir. Yok sayılmış ve/veya yası tutulmamış her kıyım, toplumsal duyarsızlığı biraz daha artırmıştır. Acıları sınıflandıran, bazılarını öne çıkarıp diğerlerini önemsizleştiren her hareket, toplumu biraz daha parçalamıştır.

Bütün kıyımlardan ayrımsız ve fakatsız hesap sormak, birlikte yas tutabilmek, en azından birbirinin acısına saygılı olmak… Birbirine öfkeyle, nefretle bakan insanlar yığını olmaktan çıkıp bir “toplum” haline gelebilmek için öğrenmemiz ve becermemiz gereken en önemli şey budur. Muktedirlere, hayatlarımız ve hayat şartlarımız üzerinde keyiflerince tasarruf edemeyeceklerini göstermenin en etkili yollarından biri budur. Soma’daki tarifsiz acı, en azından buna vesile olsun…

Bu yazı basnews.com'dan alımıştır...