Gündem

Mithat Sancar: Mehmet Ağar Kürt sorununa çözüm sunabilir

Sancar: Ağar, bu dönemi 'en iyi bilen' birkaç kişiden biri! Şayet gerçekten Kürt sorununun çözümüne katkı sunmak ve vicdanını rahatlatmak istiyorsa, bu dönemi açık açık anlatsın

18 Temmuz 2012 17:44

Mithat Sancar

(Taraf, 18 Temmuz 2012)

Mehmet Ağar, yattığı cezaevinde “memleketin iyiliği ve huzuru” için çalışmalarını sürdürüyormuş. Radikal muhabiri, “karizması”ndan mı etkilendi bilinmez, biraz da güzelleyerek aktarıyor Ağar’ın durumunu ve sözlerini. Haberin ruhu, Ağar’ın uzun zamandır yaratmaya çalıştığı “ermiş insan”, “mağdur edilmiş, ama mağrur ve vakur devlet adamı” imajıyla uyum içinde.

Muhabirden öğrendiğimize göre Ağar, Kürt sorununa odaklanmış. Bir “Kürt raporu” hazırlıyormuş. “Yılların deneyimi var” diyor muhabir. Haksız mı? Elbette hayır! Hakikaten çok önemli bir “deneyim birikimi” var Ağar’ın.

Muhabir, “sorun çözücü formülü”nü soruyor; Ağar, “kendinden emin” bir şekilde cevaplıyor:

“Tarihi formüller kafamda ve üzerinde çalışıyorum. Geçmişin hatalarını tekrar mı edeceğiz, yoksa yaşananlardan ders alıp vizyon mu geliştireceğiz? Ben ikincisini tercih ediyorum.”

Bu haberin havası, belli ki, Radikal’in yönetimini tedirgin etmiş. Muhtemelen yaptıkları şeyin hesabını kamu vicdanına vermekte zorlanacaklarını fark ettiler ve dünkü nüshada bunu düzeltmeye çalıştılar. Bunun için, Selahattin Demirtaş’ın sözlerini manşete çıkardılar.

Diyor ki Demirtaş, “rapor tek cümle olmalı: Kürt halkından özür diliyorum. Gerisi hikâye!”

Gerçekten yeter mi bu? Ya da Ağar’ın Kürt sorununun çözümüne hiç mi katkısı olamaz?

Bence Ağar’ın yapması gereken tek şey, “özür dilemek” değildir. Hatta hiç özür dilemeden de “memleketin iyiliğine ve huzuruna katkı”da bulunabilir.

Şüphesiz Demirtaş’ın Eyüp Can tarafından da desteklenen açıklamasında vurguladığı üzere, Ağar’ın “bütün o dönemin suçlarının ve suçlularının ortaya çıkmasını sağlayacak itiraflar”da bulunması çok önemlidir.

Lakin Ağar’ın yapabileceklerini bundan ibaret görmek bana doğru gelmiyor. Önce şunu hatırlamakta fayda var: Ağar, Kürt sorununa “güvenlik odaklı yaklaşımın” en radikal versiyonunun baş mimarlarından ve birinci derecede sorumlularındandır. Şimdi bürünmeye çalıştığı “masum, mülayim ve fedakâr adam” pozlarını bir sürü insana yutturabilir belki. Lakin mağdurların bireysel ve toplumların tarihsel hafızaları öyle kolay unutmaz. Zaten bizzat Ağar’ın, sorumlu olduğu insanlık suçu kapsamına giren “operasyonlar”a dair itiraf niteliğinde pek çok sözü var kayıtlarda. Tanıkların çoğu da hayatta! İşte Güldal Mumcu’yla girdiği “diyalogu” çarpıtma girişimine karşı, hemen o tanıklar söz almış!

Ağar’ın “kilit rol” oynadığı dönem, Kürt sorununda her türlü hukuk kuralının, aslında bir bütün olarak hukuk düzeninin askıya alındığı yıllardır. Olağanüstü hal ve sıkıyönetimden çok daha beter bir durumdur bu. Bu konseptin amacı, PKK’yi bitirmek, böylece Kürt sorununu bir kez daha tarihin karanlık kuyularına gömmek ve koyu bir suskunluğa mahkûm etmek! ABD’nin Vietnam’da deneyip hüsrana uğradığı “gerilla, halk, balık, su” formülü, o dönemde açıkça telaffuz ediliyordu. On binlerce insanın katledilmesi, binlerce köyün yakılması hep bunun içindi.

Sonuç, PKK’nin kitleselleşerek daha da güçlenmesi ve Kürt sorununu kangrene dönüştürme potansiyeli olan pek çok yaranın açılması oldu. PKK’nin bugünkü sadık tabanını ve gücünün önemli dayanağını oluşturan milyonlarca mağdur bu dönemde yaratıldı. Kürtlerde “çatışma enerjisini”nin dinamosunu oluşturan köklü öfkenin kaynakları büyük ölçüde bu dönemde yatıyor.

Ağar, bu dönemi “en iyi bilen” birkaç kişiden biri! Şayet gerçekten Kürt sorununun çözümüne katkı sunmak ve vicdanını rahatlatmak istiyorsa, bu dönemin politikalarının nasıl oluşturulduğunu ve uygulandığını, bunlardan kimlerin ne ölçüde sorumlu olduğunu açık açık anlatsın. Madem “geçmişin hatalarını tekrar etmeyi değil, onlardan ders çıkarmayı” tercih ettiğini söylüyor, o zaman bu hataları lafı dolandırmadan ifşa etsin.

Hazırlayıp hükümete sunmak istediği Kürt raporunda, mesela en son tatbikini Diyarbakır’da dehşetle izlediğimiz politikalarının çıkmaz yol olduğu konusunda hükümeti uyarsın. Sembol nitelikteki temsilcilerine yönelen saldırıların Kürtlerde nasıl derin bir öfke yarattığını, mesela hem Vedat Aydın cinayetini, hem de onun cenaze törenine yapılan acımasız saldırıyı hatırlatarak izah etsin. Desin ki hükümete, “Biz Kürtleri bastırmak, sindirmek, aşağılamak için akla gelebilecek her türlü yolu ve yöntemi denedik ama şimdi görüyorum ki yanlış yapmışız, kötülük etmişiz. Gelin siz de aynı hatalara düşmeyin, henüz vakit varken vazgeçin bu hırstan ve hınçtan”.

Üstelik bütün bunları söylemek için raporu tamamlamayı beklemesine de gerek yok, hemen şimdi yapabilir bunu. Çağırır güvendiği bir veya birkaç gazeteciyi, bir nehir röportaj verir, olur biter!

Demirtaş’ın hangi niyetle söylediğini tahmin ediyorum ama yine de şu sözlerine katılmıyorum: “Kürt sorunu Mehmet Ağar ve onun gibilerin tespitine muhtaç değildir.”

Bence Ağar, Kürt sorununun çözümüne katkı sunabilecek çok önemli isimlerden biridir, onun tespitlerine de ihtiyaç var. Yeter ki, yukarıda çizmeye çalıştığım çerçeve içinde davranmaya niyet ve gayret etsin...