HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın istifasından sonra başlayan tartışmalara ilişkin olarak “Bizim gövdemiz Kürt’tür. Bizi kuran Kürt siyasal geleneğidir. Bizim en önemli önceliğimiz Kürt sorunudur. HDP, gövdesi Kürtler olan ve ama dalları Türkiye’nin bütün halklarından oluşan bir modeldir. HDP son 6 yıla baktığınızda büyük bir başarı hikayesidir” dedi.
Sancar, Meclis’in 100. Kuruluş yılı törenlerinde yaptığı konuşmaya getirilen eleştirilere ilişkin olarak da “Belki de benim acemiliğimdir. Bu kadar yüksek doz akademi HDP eş genel başkanı olarak konuşmanın dengelerini ve vurgularını, bu eleştiriler ışığında yeniden bir değerlendirmem lazım” dedi.
Kısa Dalga Podcast’te gazeteci Kemal Göktaş’ın sorularını yanıtlayan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, şöyle konuştu:
“HDP’de zor bir dönem yaşanmıyor, HDP olgunlaşıyor”
“HDP çok özel bir parti. Dünyada da çok fazla örneği yok. Elbette zorlukları da vardır. Ama bana ‘HDP’de zor bir dönem mi yaşanıyor?’ diye sorarsan ‘hayır’ derim. HDP olgunlaşmaktadır. HDP olgunlaştıkça hem Türkiye’nin bütün sorunlarına, en başta Kürt sorunu ve diğer sorunlara, çok daha ciddi ve ikna edici çözümler üretebilecek bir konuma geliyor hem de siyasete bir güç olarak etki etme potansiyelini hayata geçiriyor.”
Türkiye’deki siyasal kültürü, siyaseti çerçeveleyen hukuk ve siyasetin cereyan ettiği ortamdan HDP’nin payına düşenler olduğunu anlatan Sancar, “Ama söylendiği gibi bileşenlerin bir arada olmasının sorun yarattığı ifadesi bana çok sıkıntılı geliyor” ifadesini kullandı. Sancar şöyle devam etti:
“Kürt sorunu diye bir sorun var, bizden önce kurulmuş partiler esas olarak Kürt sorunu odaklı çalıştılar. Biz de o partilerin mirasçıyız. Bizim gövdemiz Kürt’tür. Bizi kuran Kürt siyasal geleneğidir. Kürt siyasal geleneğinin tecrübeleri, bedelleri üzerinde inşa edilmiş bir partidir. Seçmenin yüzde 80-90’ı, belki daha fazlası Kürt’tür. Bizim en önemli önceliğimiz Türkiye’nin ve bütün sorunların kilidi olarak gördüğümüz Kürt sorunudur. Ama şimdi bu yaklaşımı ele alan bir modelle doğdu HDP. Sadece Kürtlerden ya da sadece bir eğilimden oluşan bir parti değil, gövdesi Kürtler olan ve ama dalları Türkiye’nin bütün halklarından oluşan bir modeldir HDP. Böyle bir modelin etkili iş yapması kolay değil. Dünya örneklerinde bizden daha az bileşenli ve daha az çoğulcu partiler bile çok zorlanıyorlar. HDP son 6 yıla baktığınızda büyük bir başarı hikayesidir. Bu hikayenin bu kadar başarılı olduğunu görmeden sadece sorunlara yoğunlaşırsak ve bunları kronikleştirme içinde ele alırsak Türkiye’nin birikimine, kendimize haksızlık ederiz"
"Kürtler büyük bir özveri ile büyük bir bedel birikimi ile bir geleneği oluşturuyorlar ve bu geleneğin tamamını partiye sunuyorlar. Bu model üzerinden Türkiye’nin bütün halkalarıyla paylaşmak istiyoruz diyorlar. Bunu şimdi tek bir klasik parti haline getirme çabası önemlidir, bunu küçümsemiyorum ama HDP’yi HDP olmaktan çıkaracak tekçi model oluşturma hayali de elimizdeki değere haksızlıktır. Bu ülkede Kürtlerin mücadele tarihi ve birikimi biliniyor. Türkiye demokrasi mücadelesine katkıları biliniyor. Bütün Türkiye’nin partisi bir HDP’yi bütün imkanlarını seferber ederek kuruyor ama orada ince denge hatları kuruyor"
"Bir yandan Türkiye partisiyiz diyoruz. Bundan iki şeyi kastediyoruz Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümüne ve Türkiye’yi yönetmeye talibiz. İkincisi de Türkiye’nin bütün renklerini içermeye mecburuz. Yani bu parti bütün kimlikleri, ötekileştirilen, dışlanan bütün kesimleri, kendilerine eşit şekilde temsil verecek şekilde içeren bir partidir. Bu söylem bazen öne çıktığında Kürt tabanında bazı kesimler ‘bizim sorunlar gölgede mi kalıyor’ diye kaygıya kapılıyor olabilirler"
"Ben geçen günlerde ‘HDP Kürt partisi midir?’ diye bir soru sorulduğunda ‘Hayır’ dedim ve bunu açıklamaya devam ettim. Ama ‘Kürt partisi değiliz’ sözümü cımbızlayıp günlerdir bazı kesimler beni eleştiriyorlar desem hafif kalır"
"Bunlar genellikle HDP dışındaki Kürt çevreleri. HDP içinde belki de vardır ama ben pek rastlamadım"
"Biz HDP’yi var edeceksek, Türkiye’nin kaderini, ekmek ve özgürlük mücadelesini yürütecek en büyük özne olmasını sağlayacaksak ustalık bu iki alanı gerçekten adil bir denge ve etkili siyasette buluşturmaktan geçiyor. Burada zaman zaman elbette sıkıntılar yaşanabilir. Dışardan bakarak değerlendirme yapmak yerine partide bulunan herkes buna katkıda bulunmaya çalışmalı”
“Ahmet Şık ne yaşadığını ortaya koymadıkça ben tek kelime etmem”
Ahmet Şık’ın istifası ile ilgili ayrıntılara girmeyi doğru bulmadığını söyleyen Sancar, “Ahmet’in kişisel olarak neler yaşadığı- sorusunun muhatabı kendisidir. Kendisi bunu ortaya koymadıkça ben tek kelime etmem. Ahmet çok değer verdiğim bir gazeteci ve uzun yıllardır da arkadaşım. Partide kalmasını isterdim. Bütün itirazlarını parti içinde dile getirmesini çok isterdim. Bu yolu önerdim kendisine ama o bu yolu tercih etti. Tweetinde yazığı gerekçeyi haksız ve yanlış buldum. Usulünü ve yöntemini de haklı bulmadım. Ben eş genel başkan isem partinin herhangi bir kurulunda dile getirilemeyecek bir konu olmadığını rahatlıkla söylerim” dedi.
“Konuşmanın vurguları ve dengelerini yeniden değerlendirmem lazım”
Meclis’in 100. Kuruluş yıldönümünde, yaptığı konuşmaya ilişkin gelen tepkileri değerlendirirken “Eleştiriler değerlidir. Eleştiriyi aşan kısmı dikkate almıyorum. Belki de benim acemiliğimdir, bunu da bu program dolayısıyla söyleyeyim. Bu kadar yüksek doz akademi ile bir partinin eş genel başkanı olarak, hele HDP eş genel başkanı olarak konuşmanın dengelerini ve vurgularını, bu eleştiriler ışığında yeniden bir değerlendirmem lazım sanıyorum. Buradan bu sonuçları çıkardığımı da senin aracılığınla duyurmak isterim” dedi. Sancar şunları söyledi:
“Benim bir üslubum var ve başkan olmakla bu üslubun değişmesi söz konusu olmaz. ‘Mithat Sancar ayrı, HDP ayrı bir yerde’ eleştirisini kabul etmem. Benim söylediğim her şey HDP’nin ilkeleri programı ve hedefleridir. Kongredeki konuşmalara bakın hepsi aynıdır.
O konuşmaya sığdırmak istediğim birkaç şey var: (1. Meclis’te) Halk egemenliği ilkesi çok önemliydi. Sol grup vardı ve güçlü bir gruptu. Rıza üretmek için haklara ve çoğulculuğa önem veren bir mecburiyet var orada ve ayrıca Kürt meselesinde çözümün dayanağı olabilecek ‘muhtariyet’ sözcüğünün bir belgeye dönüştüğü ortam var.
Şunları da vurguladım ama kimse oraya bakmıyor: Bunların terk edilmiş olması sonradan yaşadığımız sorunların temel dayanağıdır zaten. Bu denediğimiz model 100 yıldır çözüm getirmediyse, Türkiye’de Kürt sorunu isyanlar ve katliamlarla çok daha ağır bir hale geldiyse, o zaman dönüp düşünmek lazım, acaba denenmeyen bu belirttiğim konulardan ilham alınabilir mi?
Bunu Meclis’in yüzüncü yılında çok zayıflamış bir Meclis’e karşı söyledim. Kimileri bu sözlerden ‘Mustafa Kemal bütün Kürt sorununu çözmek istedi’ gibi filan bir anlam çıkardılar. Benim bütün vurgularım o dönemle ilgili olduğu halde.”
Akademiden siyasete geçiş
Akademiden sıkıldığı için siyasete girmediğini belirten Sancar, “Benim siyasete girişim de biraz şartların ürünü bir karar oldu. O zaman Selahattin Demirtaş -öğrencimdi üniversitede- beni davet etti partiye. Selahattin’den süre istedim. Bunu kızımla paylaşmam gerekiyordu. Kızım Dicle 18 yaşına yaklaşıyordu. Benim siyasete girmemi pek istemiyordu. Kendisine dedim ki ‘İnsanın hikayesi bazen insanı bir yol ayrımına getirir ve vereceğin kararın da hikayenin hakkını veren bir karar olması lazım. Hikâyeni 30-40 yıl örmüşsün, vereceğin kararla o hikayeyi değersizleştirmeye hakkın yok.’ Kızım hiçbir şey söylemedi kalktı, bana sarıldı ‘tamam’ dedi, ‘ilk oyumuzu kime vereceğimiz belli oldu’ dedi. 2 Haziran doğumlu ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde de ilk oyunu kullandı.
Bu kararı vermiş olmaktan pişman değilim. Şu an bulunduğum eş başkanlık da aynı çerçevede bir kararın sonucudur. Benim için hep geçiciydi siyaset. Benim ileriye yönelik kararım akademiye dönmek. Şartların imkan verdiği zamanda akademiye dönme hazırlıklarımı asla bırakmıyorum.”