Libya’da hayatını kaybeden bir MİT mensubunun ifşa edildiği gerekçesiyle yedisi gazeteci sekiz şüpheli hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor.
Tutuklu yargılanan OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, OdaTV Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, OdaTV muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel ve Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ve Aydın Keser 4 ay sonra hâkim karşısına çıktı. Tutuklu gazeteciler ve CHP Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi Eren Ekinci hakkında 7 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Gazeteciler duruşmada savunmalarını yaptılar. İşte Hülya Kılınç'ın savunmasının tam metni:
"Sayın Başkan, Sayın Heyet;
İddianamede hakkımda; 03.03.2020 tarihinde Odatv’de imzamla yayınlanan haberde; dış istihbarat vazifesi olan şehit MİT mensubunun kimlik ve görevine ilişkin bilgilerine, şehide ait fotoğraflara ve özellikle de halen görevde olan bazı MİT mensuplarının da katıldığı cenaze törenine ait görüntülerine yer vermek suretiyle MİT’in görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıkladığım, yayınladığım, yaydığım ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa ettiğim iddia olunmaktadır.
20 yıllık deneyimli bir yerel gazeteciyim. Hayatımda ilk defa böyle ağır bir suçlama ve ilk defa ağır ceza mahkemesi karşısında bulunuyorum.
03.03.2020 tarihinde imzamla yayınlanan haberde “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıkladığım, yayınladığım, yaydığım ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa ettiğim” suçlamasını kabul etmiyorum.
Benim yaptığım iş, birazdan açıklayacağım üzere, sadece ve sadece gazeteciliktir.
Yerel bir gazeteci olarak, yaşadığım bölgede bir şehidin olması ve şehidin törensiz defnedilmesi çok büyük haber değeri taşıyan ve haber yapılmasını gerektiren önemli bir olaydır.
Üstelik bu konu haberin yayınlanmasından önce devlet yetkilileri tarafından açıklanmış, özellikle Cumhurbaşkanının “Libya’da birkaç tane şehidimiz var” açıklamasıyla kamuoyunda yaygın olarak yer almış ve önemli ölçüde ilgi çekmişti.
İddianamede haberi yapmam için; şehidin defnedildiği yere gitmem, yörenin muhtarı, aza, Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi ve şehidin ailesiyle olan görüşmelerim gizli, gizemli ve suç işlemek amaçlı faaliyetler olarak anlatılmaktadır. Bu anlatımın gerçekle ilgisi yoktur.
Soruşturma aşamasında gerek savcılık, gerekse sulh ceza hâkimliği ifadelerimde; haberi yapmak için şehidin defnedildiği yere gittiğimi, kimlerle görüştüğümü, haberin detaylarını nasıl ve kimlerden öğrendiğimi, şehidin mezarının fotoğrafını çektiğimi, sosyal medyada araştırma yaptığımı, haberde kullanılan diğer fotoğrafları nasıl temin ettiğimi, haberi ne zaman ve nasıl hazırladığımı, kime gönderdiğimi detaylı olarak anlattım.
Soruşturma aşamasındaki ifadelerimde yalnızca görüşme yaptığım muhtar ile törende haberde kullandığım iki fotoğrafı aldığım Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisinin adını söylemedim. Bunun sebebi; Ben gazeteciyim. Basın Kanununa göre “Gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamama “ hakkına sahibim. Haber kaynağımı açıklamak istemedim.
Üstelik bu kişilerin, Şehidin cenazesiyle ilgili hazırladığım haber için, bana verdikleri bilgiler görevleri gereğiydi. Biri muhtar, diğer basın bürosu görevlisiydi. Açıkçası, haber hakkında soruşturma yapılması üzerine, benim yüzünden soruşturmaya dahil edilmelerini istemedim.
Bu nedenle Muhtar Cemali Merter ve Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi Eren Ekinci isimleri haricindeki verdiğim ifadelerim doğrudur. Aynen tekrar ediyorum.
Bir gazeteci olmamın öncesinde bir kadın ve 17 yaşında bir erkek çocuk annesiyim ve her şehit haberinde, çocuğunu kaybetmiş annelerin acısını her anne gibi yüreğimde hissederim. Libya’daki şehitlerimizin olduğunu duyduğumda da bir anne olarak aynı acıyı hissettim.
Libya şehitlerinden birinin Manisalı olduğu ve askeri tören yapılmadan defnedildiğini günler sonra köy muhtarının sosyal medyada yapmış olduğu bir paylaşımından öğrendim ve çok şaşırdım. Bir şehit için askeri tören yapılmaması gazetecilik açısından haber değeri taşıyan önemli bir olaydır. Hangi rütbede olursa olsun memleketi için hayatını feda eden her insan değerlidir ve bu değerle uğurlanması gerektiğini düşünürüm. Hayatını vatanı için veren bir şehide askeri tören yapılmamasının haber değeri olması nedeniyle haberi hazırlamak istedim.
Haberle ilgili araştırma yaptım. Muhtar, sosyal medyada yaptığı paylaşımda nerenin muhtarı olduğunu yazmıştı. 29 Şubat 2020 tarihinde köy muhtarının telefonunu buldum ve Muhtarı aradım. Muhtara yaptığı paylaşımı sordum ve paylaşımdaki bilgileri sordum. Muhtar, “Libya Şehidinin köylerinden olduğunu, askeri tören yapılmadığını” söyledi. “Konuyu haber yapmak istediğimi” söyleyince “Köye gelmem durumunda bana yardımcı olacağını” söyledi. Cenazede fotoğraf çekip çekilmediğini sordum. Cenazeye katılan birçok insanın fotoğraf çektiğini ve bana bulabileceğini söyledi. Geleceğim zaman kendisini arayacağımı söyleyerek telefonu kapattım. (SORU: Sosyal medyada yeterince fotoğraf vardı. Ancak sosyal medyada yer alanlardan daha farklı fotoğraflar bulabileceğimi düşündüm.)
02 Mart Pazartesi günü sabah yola çıkmadan Odatv’den Barış Pehlivan’a mesaj yazarak (Soru: Whatsapp’tan mı yazdın? Evet) “Libya şehidinin Manisa’nın bir köyünden olduğunu ve askeri tören yapılmadan defnedildiğini öğrendiğimi, haberi yayınlamak isterlerse haberi araştırabileceğimi” söyledim. Barış Pehlivan; “Haberi yayınlayabileceklerini, şehidin mezarının fotoğrafını çekebilirsem habere ekleyebileceğimi” söyledi. Barış Pehlivan’la da, Muhtarla da yaptığım görüşmelerde şehidin asker olduğunu sanıyordum. Gerek Pehlivan’la gerek muhtarla olan görüşmelerimde haber konusu “Libya’da şehit olan asker” ve “şehitle ilgili askeri tören yapılmamasıydı.”
Akhisar’a otobüsle giderken köy muhtarını aradım ve köye gelmek için yolda olduğumu, önce mezarlığa gitmek istediğimi belirterek, mezarlığa götürüp götüremeyeceğini sordum. Muhtar da “Köy kahvesini işlettiğini, işi olduğu için beni başka birisiyle gönderebileceğini” söyledi. Köye ulaştığımda kahvehaneye gittim. Muhtarla ve muhtarın yanındaki Aza ile tanıştım. Muhtarla ayaküstü biraz görüştükten sonra, Muhtar, Azanın beni mezarlığa götürebileceğini söyledi. Aza ile köy mezarlığına gittim. Mezarlıkta şehidin mezarının fotoğrafını çektim. Mezarın üstünde şehidin ismi yazılı değildi. Azaya “Şehidin ismi yazılı değil?” diye sorduğumda Aza da; “Mezarın çok yeni olduğunu, mezar yaptırılırken yazılacağını” söyledi. Aza ile cenaze töreni hakkında konuştuk. Aza, cenaze törenine belediye başkanı, kaymakam, bir milletvekili ve siyasi parti ilçe temsilcilerinin katıldığını söyledi. Askeri tören yapılmadığını söyledi. (SORU: Askeri tören yapıldı mı? diye sordun mu? Evet.)
Mezarlıktan ayrılırken Azaya, “Kabul ederlerse şehidin ailesiyle görüşmek istediğimi” söyledim. Bunun üzerine Aza, şehidin babasını telefonla aradı. “Gazeteci olduğumu, şehidin cenazesi hakkında haber yapmak için köye geldiğimi, şehidin ailesiyle de görüşmek istediğini” söyledi. Baba, beni kendi evine davet etti. Aza ile birlikte şehidin evine gittik. Aza dışarıda bekledi, ben evin içine girdim. Evde, Şehidin annesi, akrabaları ve komşuları vardı. Çok ağır ve çok üzücü bir ortam vardı. Baş sağlığı dileklerimi ilettim. Çok üzülmüştüm. Biraz oturduktan sonra zar zor konuşarak “Manisalı olduğumu, gazeteci olduğumu, şehidimizle ilgili haber yapmak istiyorum, bir şeyler söylemek ister misiniz?” dedim. Şehidin annesi açıklama yapmak istemediğini söyledi. Bir anne olarak ben de çok kötü olmuştum. Biraz oturduktan sonra tekrar başsağlığı diledim ve evden ayrıldım.
(SORU: Şehidin nerede görev yaptığı, rütbesi kim olduğu, görevinin ne olduğu gibi bir konuşma geçti mi? Hayır.) Dışarda bekleyen Azaya şehidin babasının evde olmadığını söyledim. Aza, babanın okulda çalıştığını söyledi. Azaya “Müsaitse, Babası ile de görüşmek isterim” dedim. Aza, Şehidin babasını aradı. Baba bizi yanına davet etti. Biz Azayla okulun bahçesine gelmek üzereyken, şehidin babası motosikletiyle gidiyormuş, Aza görüp tekrar babayı aradı. Şehidin babası yanımıza geldi. Tanıştık. Başsağlığı diledim. “Allah’ın yazdığı kaderi böyleymiş” dedim. “Gazeteci olduğumu, cenazeyle ilgili haber yapmak istiyorum, bir şeyler söylemek ister misiniz?” dedim. Haber için özel bir açıklama yapmak istemedi. Ancak ayaküstü bir süre sohbet ettik. “Çok acılı olduğunu, kafasını dağıtmak için hemen işe başladığını, kendisini öyle avuttuğunu söyledi. Oğlunu nasıl yetiştirdiğini, nasıl birisi olduğunu, en son telefonla kiminle konuştuğunu” anlattı. “Çok üzüldüğümü, şehidimizin binbaşı olduğunu öğrendim” dedim. Baba, “Şehidin binbaşı olup-olmadığını bilmediğini, uzun zamandır görüşemediklerini” söyledi. (SORU: Oğlunun binbaşı olup olmadığını bilmemesi bir oldukça tuhaf. Bu tuhaf açıklamadan sonra “Binbaşı olup olmadığını bilmiyor musunuz?” tarzında yeniden soru sordunuz mu? Hayır, baba çok acılıydı. Acısına saygı duyup, herhangi bir şey sormadım.) Görüşme kısa sürdü. Tekrar başsağlığı dileğinde bulunarak şehidin babasının yanından ayrıldım.
Aza ile muhtarın kahvesine doğru giderken, doğal olarak yine cenazeyle ilgili sohbet ettik. Aza, cenazeye ilçe kaymakamı, ilçe belediye başkanı, bir milletvekili, siyasi parti ilçe başkanları, şehidin akrabaları ile köyde yaşayan vatandaşların katıldığını yeniden anlattı. Bir de Teşkilat Başkanı yazılı bir çelengin geldiğini söyledi. (SORU: Azaya Teşkilat Başkanı ne demek diye sordun mu? Hayır. Çünkü bu yazının ne anlama geldiğini bilmediğini konuşmalarından anladım.) Şehidin MİT personeli olabileceği ilk kez burada aklıma geldi. Muhtarın yanına geldiğimizde Azayla olan sohbette konuştuklarımızı Muhtar’la da konuştuk. “Cenazeye ilçe kaymakamı, ilçe belediye başkanı, bir milletvekili, siyasi parti ilçe başkanları, şehidin akrabaları ile köyde yaşayan vatandaşların katıldığını“ söyledi. Cenazede ‘Teşkilat Başkanı’ yazılı bir çelengin olduğunu Muhtar da söyledi. (SORU: Muhtara Teşkilat Başkanı ne demek diye sordun mu? Hayır, sormadım. Çünkü aza gibi muhtar da bu yazının ne anlama geldiğini bilmediğini konuşmalarından anladım) Şehit “binbaşıymış” dedim. Muhtar da, “Yaşı çok gençti, binbaşı olamaz” dedi. Muhtar da, Aza da şehidin asker olup olmadıklarını bilmiyorlardı. Kafaları karışıktı. (SORU: Kafalarının karışık olduğunu nereden anladın. “Binbaşı olamaz, çok gençti” lafları,) Muhtara, “telefonla görüşmemizde cenazede fotoğraf çekenler oldu, demiştin. Çekilen fotoğraflardan bana bulabilir misin?” dediğimde Muhtar bu isteğime pek istekli gibi durmadı. Ben de ısrar etmedim. (SORU: Fotoğraf için ısrar ettiniz mi? Hayır, Muhtarın, fotoğraf çekildiğini bildiğini, ama çekenleri bilmediğini düşündüm. Muhtar “ben araştırıp, size bulayım demediği için “fotoğraf bulmak için fazladan ona, buna sorup, zahmete girmek istemiyor” diye düşündüm.)
Köyden ayrılırken Aza, “Akhisar merkeze gideceğini, isterse beni bırakabileceğini” söyledi. Beni merkezde bir noktaya bıraktı. Muhtar veya Aza ile görüşmemde “bu MİT Şehidi mi?” şeklinde veya “cenazeden bana fotoğraf bulmaları” konusunda herhangi bir ısrarım olmadı. Şayet böyle bir ısrarım olsa, Muhtar ve Aza bana mesafeli dururlardı. Aza beni Akhisar’a götürmeyi teklif etmezdi.
Muhtara “Şehit MİT mensubu mu?” diye bir soru sormadım ve bu konuda ısrar etmedim. Şayet Muhtara “Şehit MİT mensubu” olduğu şeklinde ısrar etseydim, Muhtar Şehitle ilgili paylaşımları hemen kaldırma yoluna giderdi. Oysaki ifademin alındığı 05.03.2020 tarihinde Muhtarın paylaşımları halen açıktı ve silinmemişti. Daha sonra paylaşımlarını silmiş. (SORU: Yolda Aza ile neler konuştunuz? Yine cenazeden konuşuldu. Aza, şehidin ailesiyle ilgili bazı hususları anlattı. SORU: Bunları haberde kullandınız mı? Hayır, Bunlar özel hususlardı. Haberde kullanmadım.)
Telefonumun şarjı azaldığı için telefonumu şarj etmek istedim. İndiğim yerde küçük bir açık hava müzesi vardı, daha sonra lazım olabileceğini düşünerek girip birkaç fotoğraf çektim. O sırada bir gazeteci abim (Murat Çorlu) whatsapptan aradı. Akhisar’da olduğumu söyledim. “Hazır oradayken belediye başkanı ile de bir röportaj yapmak için görüşebilir misin?” diye sordu. Belediye basın bürosundaki yetkiliyi tanıdığımı onunla görüşebileceğimi söyledim. Daha sonra bir kafeye oturarak telefonumu şarj ettim. Yaklaşık yarım saat sonra kalktım. Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi Eren Ekinci’yi önceden tanıyordum. Ancak telefonu bende kayıtlı değildi. Basın Bürosuna gittim. Eren yoktu. Eren’i sorunca, “Bir program için belediye başkanıyla çıktığını” söylediler. Basın bürosundakilere şehit cenazesiyle ilgili açıklama, fotoğraf vs olup olmadığını sordum. “Biz bilmiyoruz, Eren cenazeye katılmıştı, Eren bilir” dediler. Telefon numarasını basın bürosundan alarak Eren’i aradım. Programa yeni gittiklerini öğrenince çok kısa konuşabildim. Eren’e daha sonra kendisini arayacağımı söyledim. Basın bürosundan ayrılarak Manisa’ya döndüm.
Şehidin köyüne giderken şehidin asker olduğunu sanıyordum. Muhtarın “Çok gençti, binbaşı olamaz”, Şehidin babasının “Uzun zamandır görüşmüyorduk, binbaşı olup olmadığını bilmiyorum” sözleri, cenazeye ‘Teşkilat Başkanı’ yazılı çelengin katılması, askeri tören yapılmaması ben de “Şehit asker değil galiba?” diye düşünmeme neden oldu. Eve döndüğümde internette şehit ile ilgili araştırma yapmaya başladım. Şehitle ilgili sosyal medyada yüzlerce fotoğraf, paylaşım, haber ve yorumlara rastladım. (SORU: Nasıl paylaşımlara rastladınız? Şehidin asker olduğunu yazan da, MİT mensubu olduğunu yazanlar da vardı. Askeri tören yapılmadığını yazanlar, şehitlerin fotoğrafları, doğum-ölüm tarihleri, Libya’da şehit oldukları, ) İYİ Parti milletvekili Ümit Özdağ’ın Libya şehitleri ile ilgili mecliste yaptığı basın açıklamasını gördüm.
Bu araştırmam sonucunda şehidin MİT personeli olduğunu öğrendim. İnternette yaptığım araştırmada şehidin adı, soyadı, fotoğrafı, MİT’te çalıştığı, Libya’da şehit olduğu, ‘Teşkilat Başkanı” yazılı çelengi, cenazenin vatandaşlarca taşındığı, cenazeye katılan belediye başkanı, milletvekili, siyasi parti ilçe başkanlarının katıldığı fotoğrafları gördüm. Özellikle muhtarın paylaşımlarının altında yüze yakın yorum, fotoğraf ve cenazede çekilmiş kısa bir video gördüm. (SORU: Videoyu haberde neden kullanmadın? Kısa ve çok amatörce çekilmiş bir videoydu. Cenazenin taşındığını gösteriyordu. Bu nedenle kullanmadım. Üstelik videoyu çekenin sosyal medya adı da belirsizdi. İyi ki, kullanmamışım. Bir fotoğraftan suç çıkaran Savcılık, bu videoyu kullansaydım, herhalde daha ağır şekilde cezalandırılmamı isterdi. )
Gerek internette yaptığım araştırmada, gerekse muhtarla, azayla ve şehidin ailesiyle yaptığım görüşmelerde; cenaze töreninde fotoğraf çekilmemesi, görüntü alınmaması, cenazeye katılanların fotoğraflarının çekilmemesi, ilgisiz kişilerin cenazeye katılmaması gibi herhangi bir tedbirin alınmadığını, bu konuda herhangi bir engelleme kararının da olmadığını gördüm. Eğer cenazede tedbir alınsaydı veya şehitle ilgili haberlere erişimin engellenmesi kararı olsaydı, sosyal medyada gördüğüm paylaşımlar yapılmazdı, yapılanlarsa kaldırılırdı diye düşündüm. (SORU: Mit mensuplarıyla ilgili MİT Kanunu 27. Maddeyi biliyor muydun? Haberi yaparken MİT Kanununu ihlal edebileceğini düşündün mü? Bir gazeteci olarak tabii ki biliyorum. Bu haberleri avukatlarım mahkemenize ayrıntılı olarak sunacaklardır. Daha önce MİT’le ilgili olarak medyada çıkan ve hiçbir soruşturma yapılmayan haberleri de biliyorum. Bu örneklere rağmen, yine de haberimde MİT Kanununun ihlal edilmemesine dikkat ettim.)
Bunun üzerine Köy camisinden kaldırılan cenazeye kaymakamından belediye başkanına, milletvekiline, ilçe siyasi parti temsilcilerine, köy halkına kadar yüzlerce insanın katılmış olması, MİT’in çelenk göndermesi, cenaze töreninde fotoğraf çekilmemesi, görüntü alınmaması gibi cenazede herhangi bir tedbir alınmaması veya hiç kimseye herhangi bir ikaz yapılmamış olması, sosyal medyada 19 Şubat 2020 tarihinden beri yapılan paylaşım, fotoğraf ve haberlerde açıkça MİT personelinin kimliği, görevi, defnedildiği yer, cenaze törenine katılanlar, fotoğraf paylaşımları ve haberleri de göz önünde bulundurarak cenazenin gizlilik içerisinde değil, herkesin katıldığı açık bir cenaze olduğuna ve şehit MİT personelinin haberini yapmamda bir sakınca olmayacağına kanaat getirdim.
Akşamüstü Akhisar Belediyesi Basın Bürosu Görevlisi Eren Ekinci’yi aradım. Önce gazetecilikle ilgili sohbet ettik. Belediye Başkanıyla bir haber yapmak istediğimi söyledim. Daha sonra “Akhisar’daki Libya şehidinin cenazesine katılıp katılmadıklarını” sordum. Belediye Başkanı ile katıldığını söyledi. Muhtarla, Azanın anlattığı gibi kaymakam, milletvekili ve siyasi partilerin ilçe başkanlarının cenazeye katıldığını, Eren’de askeri bir tören yapılmadığını söyledi. Fotoğraf çekip çekmediğini sordum, birkaç fotoğraf çektiğini söyledi. “Bana gönderir misin?” diye sordum. Evde olduğunu ertesi sabah belediyeye geçtiğinde gönderebileceğini söyledi. (SORU: Eren’le “bu kişi MİT personeliymiş? gibi bir soru sordun mu? Veya Eren sana şehit MİT personeliymiş dedi mi? Hayır. Uzun bir sohbet değildi. Daha çok Belediye Başkanı ile yapacağım haberi görüştük.)
Akhisar Belediyesi Basın Bürosunda görevli Eren Ekinci ile konuşmanın ardından Barış Pehlivan’a mesaj yazarak cenazenin detaylarını anlattım. (SORU: Pehlivan’la sürekli vatsaptan mı görüştünüz? Neden? Evet, Herkesin çok yaygın olarak kullandığı gibi ben de vatsabı pratik ve kullanışlı bulduğum çok kullanırım. Özel olarak bu yazışmalarda vatsabı kullanmadım.) Asker olarak bildiğim şehidin aslında MİT personeli olduğunu sosyal medyadan öğrendiğimi, askeri bir tören yapılmadığını, cenazeye ‘Teşkilat Başkanı’ yazılı bir çelengin gönderilmiş olduğunu, kaymakam, belediye başkanı, bir milletvekili ve ilçe siyasi parti temsilcileri ile şehidin akrabaları ve köylülerle birlikte yaklaşık 350-400 kişinin katıldığını, cenazede görüntü alınmaması, fotoğraf çekilmemesi için herhangi bir tedbir alınmadığını, Akhisar Belediyesi Basın Bürosu ile görüştüğünü, Basın Bürosunca da cenazede fotoğraf çekildiğini, bunları ertesi sabah Basın Bürosu Görevlisinden alarak kendisine gönderebileceğimi” söyledim. Barış Pehlivan’da “Haberi fotoğraflarla birlikte beklediğini, Bizden önce başka birilerinin haberi yapıp yapmadığını” sordu. Ben de “İnternette yaptığım araştırmada sosyal medyada yüzlerce yazı, fotoğraf ve haberlerin olduğunu, yine internette yaptığım araştırmada sosyal medya haricinde Akhisar’daki şehit cenazesi ile ilgili yapılmış herhangi bir haber görmediğimi” belirttim.
O akşam sosyal medyadan birçok fotoğraf indirdim. Özellikle Muhtarın paylaşımının altında cenaze ile ilgili yüze yakın fotoğraf ve çeşitli yorum vardı. Teşkilat Başkanı yazılı çelengin fotoğrafını ve şehitlere ait vesikalık fotoğrafları, şehit cenazesinin vatandaşlarca taşındığını gösteren fotoğrafları sosyal medyadan indirdim. Haberi hazırladım. Hazırladığım haberin amacı Şehidin kimliği, çalıştığı kurum ya da görevi değil, Şehidin Manisa’da defnedilmesi ve cenazede resmi tören yapılmamasıydı.
03 Mart Salı günü sabahı Akhisar Belediyesi Basın Bürosunun görevlisini aradım. Fotoğrafları göndereceğini hatırlattım. Bir süre sonra bana Şehidin cenazesinin akraba ve köylülerince taşındığı bir fotoğraf ve Teşkilat Başkanı yazılı çelengin fotoğrafını gönderdi. (SORU: Eren Ekinci ifadesinde, protokol fotoğrafı ve şehidin cenazesinin vatandaşlarca çekildiğini gösteren iki fotoğraf gönderdiğini, bunlardan protokol fotoğrafının haberde kullanılmadığını söyledi. Bu çelişkiyi giderir misiniz? Ben Eren Ekinci’den cenazenin taşındığı fotoğraf ve Teşkilat Başkanı yazılı çelengin fotoğrafını aldım. Protokol fotoğrafını almadım. Şayet alsaydım, muhtemelen haberde kullanmazdım. Şayet çok önemli kişiler katılmamışsa, protokol fotoğrafının haber değeri olmaz. İyi ki de protokol fotoğrafı gelmemiş ve iyi ki haberde protokol fotoğrafını kullanmamışım. Bu fotoğraf kullanılsaydı herhalde Savcılık “MİT’in üst düzey görevlilerini deşifre ettim diye bu kez herhalde çok daha ağır şekilde cezalandırılmamı isterdi.) Basın Bürosu Görevlisinden aldığım iki fotoğrafın benzerleri sosyal medyada yer alıyordu. Ancak birebir aynısı yoktu. Bu durumu da gönderdiğim haberde Barış Pehlivan’a belirttim. Benim bu açıklamam nedeniyle bu iki fotoğrafa Odatv logosunun konduğunu düşünüyorum. Daha sonra Akhisar Belediyesi Basın Bürosundan temin ettiğim iki fotoğrafı, şehidin mezarlığında çektiğim fotoğrafları ve sosyal medyadan indirdiğim diğer fotoğraflarla birlikte haber metniyle birlikte Barış Pehlivan’a gönderdim. Sabah saatlerinde gönderdiğim haber aynı gün akşamüstü yayınlandı. (SORU: şehidin mezarından çekilen fotoğraflarda Odatv logosu kullanılmamasının nedeni neydi? Bu sorunun cevabını Barış Pehlivan daha iyi bilir diye düşünüyorum. Ancak şehidin cenazesine saygısızlık olmaması için logonun konulmadığını sanıyorum.)
Yaşanan olaylar bu şekilde olmuştur.
Ben, Şehidimizin Manisa’da defnedilmesini ve resmi tören yapılmadığının haberini yaptım. Yaptığım iş gazeteciliktir. Haberi hangi gözle, hangi bakış açısıyla okursanız okuyun, bu haberin yalnızca ve yalnızca Şehidimizin Manisa’da defnedilmesini ve resmi tören yapılmadığına ilişkin olduğu açıkça görülmektedir.
Bu haberin “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak, yayınlamak, yaymak, MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa etmek” amacıyla hazırlandığı iddia etmek makul, mantıklı ve hakkaniyetli değildir.
Soruşturma savcılığı iddianamede; MİT personelinin şehit olduğunu, kimliğini, doğum ve ölüm tarihini, fotoğrafını, yaşadığı köyün adını vb bilgileri paylaşım yapanları MİT mensubu olduğunu bilmeden yaptıklarını gerekçe göstererek haklarında suç isnadında bulunmamaktadır. Biraz önce anlattım. Ben de; haberde yayınlanan ve “vatandaşlarca cenazenin taşındığını gösteren fotoğrafta MİT mensuplarının olduğunu” bilmiyordum ve bilmem de mümkün değildir. Üstelik, biraz önce belirttiğim gibi yazmış olduğum haberde “bu fotoğrafta MİT mensuplarının olduğu/olabileceğine ilişkin herhangi bir iz, ima, emare vs herhangi bir şeyde bulunmamaktadır. Eğer, MİT mensubu olduğunu bilmeden paylaşım yapanlar hakkında suç isnadı yapılmıyor/yapılamıyorsa, benim için de suçlama yapılmaması gerekir diye düşünüyorum.
Sonuç olarak; MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıkladığım, yayınladığım, yaydığım ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa ettiğim iddiası doğru değildir.
Yaptığım gazetecilik işi, İddianame de, gizli, gizemli, suç işlemek amacıyla yapılmış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Bu iddialar doğru değildir.
Şehidin cenazesinde çekilen fotoğraflar gizlice çekilmemiştir. Haberde kullanılan iki fotoğraf Akhisar Belediyesi Basın Bürosundan temin edilmiştir. (Bunu Savcılık da doğruluyor, ama yine de suçlama yapmaya devam ediyor.)
Cenazenin vatandaşlarca taşındığını gösteren fotoğraflar haber yayınlanmadan önce sosyal medyada mevcuttu.
Cenazenin taşındığı fotoğraflarda cenazeyi taşıyan köylüler ve şehidin akrabaları görülmektedir. Bu fotoğrafa iddianamede iddia edildiği gibi MİT Mensuplarını deşifre etmek amacıyla haberde yer vermedim. Cenazenin vatandaşlarca taşındığını gösteren fotoğrafı haber değeri olduğu için kullandım.
Bu fotoğrafa lütfen dikkatlice bakın. Bu fotoğrafta sadece ve sadece cenazeyi taşıyan köylüler görünmektedir. Odatv’de haberi okuyan okuyucu da, sıradan basit bir vatandaş da bunu böyle görür. Bu fotoğrafa bakarak “burada MİT personeli de var” görüşüne ve kanaatine varmak makul, mantıklı, etik ve hakkaniyetli değildir.
Benim bu fotoğrafa bakarak, bu fotoğrafta MİT personelinin olduğunu tahminine ulaşabilmem imkânsızdır. Şayet; cenazeye MİT personelinin de katıldığı gerekçesiyle, şehidin cenaze töreninde fotoğraf, görüntü alınmayacağı, cenazeye tanınmayan kişilerin katılmayacağı şeklinde açıklamalar yapılsaydı veya bu yönlü tedbirler alınmış olsaydı ve sosyal medyada yer alan yüzlerce fotoğraf, haber, yorumlara erişim engellenmiş olsaydı, bu durumda “Evet, bu fotoğraftakiler arasında MİT personeli de olabilir” diyerek bu fotoğrafı kullanmazdım.
Haberin içeriğine bakıldığında, cenazenin taşındığı bu fotoğrafta MİT personelinin de bulunduğunu çağrıştıracak herhangi bir iz, işaret, ibare vs hiçbir şey bulunmamaktadır.
Eğer cenazenin köylülerce taşındığını gösteren bu fotoğrafla MİT personelini deşifre etmek amacım olsaydı, haberin içeriğinde de “cenaze şehidin mesai arkadaşları tarafından taşındı” “cenazeye MİT personeli de katıldı” gibi ibareler veya imalarda olurdu. Haberde böyle bir şey var mı? Yok. (Haberde olan şey, “cenazenin vatandaşlarca taşınması”dır.)
Yani “Bu fotoğrafta MİT personeli var” diye deşifre eden ben değilim, tabi doğruysa, bu deşifreyi Savcılık yapıyor. Suçlanan ben oluyorum. Bu suçlama adil ve hakkaniyetli değildir.
Teşkilat Başkanı yazılı çelenk haberin yayınlandığı 03.03.2020 tarihinden çok önce sosyal medyada yer almıştır. Bu fotoğrafın haber değeri vardır.
Şehidin mezarına ait fotoğraflar yine haberin yayınlandığı 03.03.2020 tarihinden çok önce sosyal medyada yer almıştır. Bu fotoğrafların da haber değeri vardır.
İddianamede Akhisar Belediyesi Basın Bürosundan aldığım fotoğraflar gizlice yapılmış bir iş gibi gösterilmektedir. Uygun görürseniz bu konuyu da açıklamak isterim. Basın Bürolarının görevi; sorumluluk alanlarında meydana gelen olay ve gelişmelerle ilgili gazetecilere bilgi vermek ve gazetecilere yardımcı olmaktır. Bu nedenle yerel gazeteciler görevlerini yaparken, basın bürolarından haberle ilgili bilgileri ve fotoğrafları alırlar. Benim yaptığım da budur.
20 yıllık gazeteciyim. Daha önce de defalarca şehit cenazesi haberi yaptım.
Hazırladığım haberde; şehidin kimliğini, ailesini, görevini ve diğer MİT personelini deşifre etmedim. Haberde çok özenli ve dikkatli bir üslup kullandım. Eğer deşifre amacım olmuş olsaydı, şüphesiz çok farklı bir haber hazırlardım ve çok farklı cümleler kullanırdım.
Şehidin ailesinin ve akrabalarının incinmemesi için hem haber öncesi görüşmemde, hem de haberi hazırlarken çok dikkat ettim.
Ben yalnızca gazetecilik yapmak, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla haberi hazırladım.
Tekrar ediyorum. Haberin amacı “Şehidimizin Manisa’da defnedilmesi ve şehidimize hak ettiği resmi törenin yapılmaması”dır.
Suç teşkil eden herhangi bir fiilim yoktur.
Suç işleme niyet ve kastım bulunmamaktadır.
Suç işlediğime inanmıyorum. (Yalnız ben değil, beni tanıyan, olayı inceleyen vicdanı olan ve makul akla sahip hiç kimsenin de benim suçlu olmadığım konusunda hemfikir içerisinde olduklarını biliyorum.)
Ben de herkes gibi, bu suçlamanın Odatv’nin “fincancı katırlarını ürkütmesi” nedeniyle yapıldığını düşünüyorum. Umarım yanılırım.
Mahkemenizden tutukluluğumun kaldırılmasını ve beraatimi talep ediyorum.