T24 muhabiri trans gazeteci Michelle Demishevich, "Dünkü şiddet, bugün başka şekillerde çıkıyor karşımıza. Mesela yeni İç Güvenlik Yasası olarak. Polis merkezlerinde trans kadınlara, 'vatan haini' muamelesi yapıyorlar" dedi. "Ben, seks işçiliği yapmıyorum ama kiralık ev bulamıyorum" diyen Demishevich, "Travestilere ev vermiyoruz!, deniliyor. Bu toplum katillere, tecavüzcülere, hırsızlara bizden daha çok değer veriyor" ifadesini kullandı.
Michelle Demishevich Hürriyet yazarı Ayşe Arman'ın sorularını yanıtladı.
Türkiye'den ayrılmaya karar verdiğini dile getiren Demishevich, "Yaşadığım ötekileştirmeden bıktım. Her geçen gün daha fazla zorlanıyorum. İnsanların bana uyguladığı sözlü ve fiziksel şiddetten ve asla anlayamadığım bu ötekileştirmeden artık çok sıkıldım" diye konuştu.
Michelle Demishevich şöyle devam etti:
"Toplumun ikiyüzlülüğü nedeniyle maruz kaldığımız şiddeti ya kabullenip köşeye çekilecektim ya da savaşacaktım. Ben ikinci şıkkı tercih ettim. Bugün şiddete maruz kalan, ötekileştirilen bütün kimliklerin hak mücadelesi için savaşıyorum."
Ayşe Arman'ın Hürriyet'te "Bu ülkede devlet erkek adalet erkek medya erkek!" başlığıyla yayımlanan (26 Nisan 2015) söyleşisinden bazı bölümler şöyle:
Bugün sizi Michelle Demishevich'le tanıştırmak istiyorum.
O, benim trans kadın meslektaşım.
T24'te çalışıyor. Makedon kökenli olduğu için soyadı Demishevich ama Michelle, cinsiyetini değiştirip kadın olduktan sonra kendine verdiği isim...
Türk yani Michelle. Sıkı bir gazeteci.
Dünyada Michelle'i haber yapmayan yayın organı neredeyse yok!
Bakın bazılarını sayayım... Time, Huffington Post, L'Expresse, Die Zeit, CNN, Der Spiegel, New York Times, Guardian...
Üstelik adım adım, hayatının her dönemini haber yaptılar. Dünyada tanınıyor ve takdir görüyor.
Kendi ülkesi hariç! Kendi ülkesinin LGBTİ'lere bakış açısı da ikiyüzlülüğü de ortada. O, burada hâlâ parmakla gösterilen, 'travesti' diye ötekileştirilen, küçümsenen, sözlü ve fiziksel tacize uğrayan biri. Oysa ona böyle davranan bir sürü insanı cebinden çıkaracak bilgi birikimine sahip. Michelle şahane bir kadın. Hem hazırcevap hem donanımlı. İnsan onu dinlemeye doyamıyor. O, transların Jeanne d'Arc'ı! Ona şans diliyorum, umarım Türkiye, bir gün bütün farklı kimliklerin bir arada huzur ve barış içinde yaşayabildiği bir ülke olur. İnşallah biz de görürüz!
Michelle Demishevich... Sen, yabancı mısın? Türk müsün? Neden yabancı ismi taşıyorsun?
-Ben aynı bedende iki hayat yaşadım. Biri erkek olan ben. Ama o bedene hapsolduğumu fark ettiğimde, cinsiyetimi değiştirip kadın olmaya karar verdim. Ve bir isim almam gerekiyordu. Ailem Makedonyalı. Skopje'den, yani Üsküp şehrinden. Soyadım gerçek. İlk isim olarak da Michelle'e karar verdim, Beatles'ın meşhur şarkısı, 'Michelle ma belle'den esinlenerek...
Çocukluğun nerede geçti?
-İzmir'de. Sevgi dolu bir ailede büyüdüm. En büyük hazinem ailem. Kuzenlerim, yeğenlerim, teyzelerim, halalarım. Şiddeti, aile içinde değil, toplum içinde yaşadım. Eğitimimi tamamladıktan sonra da gazeteci olarak çalışmaya başladım.
Sonra peki...
- Cinsel yönelimimden dolayı ötekileştirilmeye maruz kaldım. Attılar beni işten. Bir sabah gazeteye geldiğimde, turnikeden geçemedim. Ama iyi ki de böyle olmuş, her işte bir hayır var! Bu olay,
Michelle'in doğumuna vesile oldu. İzmir'i ve oradaki hayatımı geride bıraktım, 1999'dan beri İstanbul'da Michelle Demishevich olarak yaşıyorum...
İstanbul'da nasıl tutundun? Hemen gazeteciliğe kaldığın yerden devam edebildin mi?
-Nerdeee! Erkek medya sektörümüz, bana yedi yıl gazetecilik yaptırmadı. Ama benim de bir şekilde para kazanıp, hayatta kalmam gerekiyordu. Eğlence sektörüne atıldım, garsonluk-marsonluk derken, basın danışmanlığı yapmaya başladım.
O sıkıntılı dönemde para kazanabilmek için fuhuş yapmamayı nasıl becerdin?
-Zor tabii. O dönemlerde bir erkek arkadaşım vardı, sekiz yıl birlikteydik, onun sayesinde belki de bazı şeyler yolunda gitti. Seks işçiliği de bir iştir bu arada. Zorunda bırakılırsam asla, "Ayıpmış! Günahmış!" diye düşünmem, yaparım. Aç kalıp ölmekten iyidir. Beni o duruma itenler ayıplansın, ben değil!
Trans bireylerin hayatlarını genellikle fuhuş yaparak kazanmaları eleştiri konusu...
-Valla, "Niye fuhuş yapıyor translar?" diyenlerin zekâlarından şüphe ediyorum. Galiba onların beyinlerine oksijen gitmiyor! Başka alan bırakıyorlar da biz çalışmıyormuşuz gibi! Bir semtte ev kiralıyorsun, ertesi gün mahalleli, muhtarla beraber imza toplayıp, seni oradan kovuyor, bu en basiti. "Öl" diyor bu toplum sana, öl! N'apacaksın peki? Nasıl yemek yiyeceksin, nasıl kafanı bir yere sokacaksın? Bir şekilde para kazanman gerekiyor...
'Tecavüzcülere, katillere bizden daha çok değer veriliyor'
Hortum Süleyman'dan bu yana bu ülkede trans bireylere bakış ne kadar değişti?
-Hiçbir şey değişmedi! Dün Hortum Süleyman, bugün başka bir isim. Dünkü şiddet, bugün başka şekillerde çıkıyor karşımıza. Mesela yeni İç Güvenlik Yasası olarak. Polis merkezlerinde trans kadınlara, 'vatan haini' muamelesi yapıyorlar.
Ev bulmak, iş bulmak eskiye göre kolay değil mi?
-Hayır hiç! Hâlâ çalışma hakkı, barınma hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı sistem tarafından görünmeyen ve yazılı olmayan kurallarla engelleniyor. Ben, seks işçiliği yapmıyorum ama kiralık ev bulamıyorum. "Travestilere ev vermiyoruz!" deniliyor. Bu toplum katillere, tecavüzcülere, hırsızlara bizden daha çok değer veriyor. Bizi her fırsatta toplumun dışına öteliyor. Eskiden nasılsa, bugün de durum aynı yani. Bülent Ersoy ve Zeki Müren'i devleştiren toplum, sokakta bizi gördüğünde küfrediyor, aşağılıyor, taciz ediyor. O yüzden, LGBTİ'ler olarak mücadelemizi artık Meclis'te vermek istiyoruz!
Bu ülkede kadının değeri yok ve bunun için bir savaş veriyoruz. Translar daha da kötü vaziyette...
-Aynen öyle! Ama olayın aslı, hepimiz, kadın olduğumuz için şiddete maruz kalıyoruz. Kadının hâlâ adı yok maalesef. Hâlâ devam eden duruşmalarda, geçmişte olduğu gibi bugün de 'iyi hal' denen abuk sabuk bir indirimden yararlanıyor erkekler. Adam katil, tecavüzcü, manyak, sapık, tacizci ama mahkeme salonunda takım elbiseli ve biraz da beyefendi hallerindeyse, yargıçlar hemen indirim uyguluyor. Çünkü adalet de erkek!
Peki nasıl oldu da diğer transların kaderini paylaşmadın, aradan sıyrıldın?
-Aslında 'ben ve diğerleri' diye bir şey yok. Kimliğimi kabullendikten ve kendimi iyice tanıdıktan sonra, içimdeki mücadeleci kadını ortaya çıkardım. Bir Jeanne d'Arc gibi. Ama benim seks işçiliği yapan bir transtan farkım yok. Mesailerimiz ve sektörlerimiz farklı sadece. Yaşadığımız şiddet ve ayrımcılık aynı. Bu toplum, seks işçisi trans kadını da gazeteci trans kadını da ötekileştiriyor. Bunun bir ayarı, ortası yok. Ben gazeteci olmayı seçtim ve insan hakları savunucusu olarak hayatımı idame ettireceğime kendi kendime söz verdim.
Peki kendini gazeteci olarak nasıl kabul ettirdin?
-Üniversite bitirmiş bir insanım. Kafam çalışıyor. Meraklı biriyim. Çok okurum. Soru sormayı ve araştırmayı severim. Çalışkanım. Elim kalem de tutar. Gazeteciliğe tutkuyla bağlıyım. E daha ne olsun? Zaten geçmiş yaşamımdan -yani Michelle'den önce- bir gazetecilik zeminim vardı. İstanbul'da başta zorlandım. İş vermediler ama sonra kendimi bir şekilde kanıtladım. Şu an T24'te çalışıyorum. Ve iyi bir gazeteci olduğumu düşünüyorum. Ama bu, sadece benim başarım değil. Bu ülkede, 40 yıldır devam eden örgütlü trans aktivizminin bir kazanımı.
Herkes ahlaklı, bir tek trans kadınlar ahlaksız... öyle mi?
Herkes namuslu, ahlaklı da bir trans kadınlar mı namussuz ve ahlaksız! Ahlak nedir? Namus nedir ayrıca. Kız çocuklarına tecavüz eden, dokuz yaşında kız çocuklarıyla imam nikâhıyla evlenen, kadın ve LGBTİ cinayetlerinin her geçen gün arttığı bu toplumun, bizleri eleştirmeye hakkı yok! Biz barış istiyoruz, bütün kimliklerle bir arada yaşayabileceğimiz bir Türkiye istiyoruz.
'Medya bizi ne zaman haber yapsa biz öldürülüyoruz!'
Transmışsın, erkekmişsin, kadınmışsın ne fark eder... Gazeteciliği hakkıyla yapmak gerekir, cinsiyetin, yönelimin zerre kadar önemi yok! Ama vicdan eksikliğinin var. Ben gazeteciliği, insan hakları odaklı yapmaya gayret ediyorum. Medyanın eril dilini değiştirmek de en büyük hedefim. Ama meslektaşlarımın mesleki egosu nedeniyle bir şeyler öğrenmek istemeleri bazen mümkün olmuyor.
'Travesti, terörize edilmiş bir kelime, kullanma!'
Mesela arkadaşımız Eylül Cansın öldüğünde, önce "Boğaz'dan genç bir kadın cesedi çıkarıldı" diye verildi haber. Sonra, "Yapılan incelemeler sonucunda çıkarılan cesedin travesti olduğu anlaşıldı!" dendi. Burada bir aşağılama var. O, bir kadın. Hayatından bile bu uğurda vazgeçmiş. Hâlâ niye ona 'travesti' diyorsun. Travesti, terörize edilmiş bir kelime! Asla kullanmamak gerekiyor.
'Ölüsüne saygı duy bari Travesti yazma'
Dora arkadaşımız da Kuşadası'nda 36 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Haberi, "Dora takma isimli Muhammed öldürüldü!" diye verdiler. Bu nasıl bir pespayeliktir. Dora, muhteşem bir kadındı, bebek gibi bir kadındı. O, artık, bir kadın olmuş. Üstelik seksi bir kadın. E o zaman ölüsüne saygı duy, fotoğrafının altına 'travesti' yazma, 'o bir erkekti' yazma. Çünkü yazarsan, "Erkek dünyasından kopmayın. Travesti olursanız, bunun sonu ölüm" demeye getirmiş oluyorsun. İnsanları bizlere karşı kışkırtıyorsun. Kullandığın dile dikkat et.
'Medyanın eril dili değişmeli'
Eskiden 'arkadan ilişki' gibi laflar kullanılırdı, o kadar fena bir düzey ki, gerçi hâlâ adliye tutanaklarından toparladıkları haberlerde ara ara geçiyor. Bu dil, kesinlikle değişmeli.
'Hiç araştırmadan translar suçlu ilan ediliyor'
Sonra sürekli 'travesti terörü' diye başlıklar atılıyor. Diyelim ki bizim arkadaşlarımız polisle çatışıyor. Tamam, orada bir çatışma var ama orada trans kadınlara işkence yapılmış olabilir ya da birinin parası çalınmış olabilir, itiraz ediyordur. Hiç araştırmadan kafadan translar suçlu ilan ediliyor. Hiçbir şekilde bir hak ihlali olduğu anlatılmıyor haberde. "Bunlar travesti, her şeye müstahak!" mesajı veriliyor. Zaten medya, bizi ne zaman haber yapsa, biz hep ölüyoruz!
'İşkence yetmedi, tecavüz ettiler, sonra da don-sutyen sokağa attılar!'
Senin başından bir sürü korkunç olay geçti. Biri de 2006'da polis merkezine götürülüşün ve tecavüze uğraman... Ne kadar büyük bir travmaydı?
-Hayatımı değiştiren olaydır! Kutsalım kalmadı o günden sonra... Ama yine de benim yaşadıklarımın, 80'li, 90'li yıllarda trans kadınların yaşadığı baskı, şiddet ve işkencelerin yanında lafı bile olmaz!
Sen neler yaşadın?
-O dönem Beyoğlu ve çevresinde yaşayan trans kadınların tahliye edilmesi adına her gün ev baskınları oluyordu. Bunun arkasında da rant vardı. Evime polisler geldi. Yaklaşık 20 kişi. Erkek arkadaşımı öldüresiye dövdüler. Tekmeleri savururken de "Sen nasıl erkeksin! Nasıl Türksün!" dediler... Köpeklerimiz, kedilerimize kıydılar, şiddet uyguladılar. Beni saçlarımdan sürükleyerek dışarı çıkarttılar. Üzerimde de külot ve sutyen var. Mahalleden bir kişi de "N'apıyorsunuz? O, bizim Michelle!" demedi, herkes izledi.
Sonra?
- Merkeze götürüldüm. İşkence yaptılar. Yetmedi tecavüz ettiler. Sonra beni bir köpek gibi sokağa attılar. Üzerimdeki iç çamaşırlarıyla. O gün ağlayarak yürürken, benim için kutsal olan ne varsa anlamını yitirdi.
Nasıl üstesinden geldin?
-Önce gelemedim. Ama benim iki deli kız kardeşim var, ikisi de avukat. Harika ve Rozerin. Tam ben, "Buraya kadarmış!" diyor. Hayatımdan bile vazgeçmeye hazırlanıyordum, beni yeniden hayata döndürdüler. Onların sayesinde ben bir savaşçıyım artık!
'Nefrete inat, yaşasın hayat!'
Bu hayat hepimizin. Bu ülkede bir arada yaşamak zorundayız. Bizi sevmek zorunda değiller ama saygı duysunlar, bizim en temel yaşam haklarımızı engellemesinler. Renkler mutluluktur, zenginliktir. Gökkuşağının altında sevgi var, huzur var, hayat var... Bizleri gettolara hapsetmesinler, bizleri seks işçiliğine mahkûm etmesinler. Hetero kimlik, ayrıcalık, üstün bir cinsiyet ya da ırk değil... Hepimiz aynıyız. Eşitiz. LGBT renkleriyle bir arada, barış içinde hep birlikte yaşamak istiyoruz. Nefrete inat, yaşasın hayat!
'İşten atıldım'
Sence dernekler, Türkiye'de LGBT'lerin haklarını yeteri kadar savunabiliyor mu? Yoksa daha fazlası mı gerekiyor?
-Derneklerimize laf söyletmem! Vallahi, kim ne derse desin, benim omletimi yesinler. Dernekler iyi ki var ve iyi ki bu kadar aktif çalışıyorlar...
Şu an T24'te çalışıyorsun. Ama bir önceki işyerinden atıldın. Hangi gerekçeyle?
-İki yöneticimin işgüzarlığı nedeniyle. Uzun süre mobbing'e maruz kaldım. Sigortamı da yapmadılar. Ama onlar, iş ahlakına uymadığımı iddia ediyorlar. Ahlaksız bir çalışanı 2 yıl nasıl barındırdılar anlamak zor! Her şey yalan dolan bu ülkede! Davalıyız. Uzun bir yol var önümüzde ama hakkımızı alacağız.
'Dünyada tanınıyorum ülkemde tanınmıyorum'
Türkiye'den ayrılmaya karar verdin. Neden? Bütün bu yaşadığın ötekileştirme için mi?
-Aynen öyle! Çünkü bıktım. Her geçen gün daha fazla zorlanıyorum. İnsanların bana uyguladığı sözlü ve fiziksel şiddetten ve asla anlayamadığım bu ötekileştirmeden artık çok sıkıldım!
Siyaseten mi reddediyorsun Türkiye'de yaşamayı yoksa trans birey olarak yaşamaya imkân kalmadığını mı düşünüyorsun?
-Siyaseten her şey zaten yerlerde sürünüyor. Demokrasi, insan hakları ve eşitliğin olmadığı bir ülkede barıştan bile söz edemez hale geldik! Ama benim derdim, 'trans kadın' kimliğimden dolayı yaşadığım şiddet. Gazeteye ya da adliyeye giderken kullandığım metrobüs ve metroda her gün ötekileştiriliyorum. Parmakla gösteriliyorum "A bak travesti!" "Lan tro'ya bak, metrobüse binmiş!" diyorlar. Bunlar tabii hafifleri, çok daha ağır ve çirkin hakaretlere, küfürlere, sözlü ve fiziksel tacizlere maruz kalıyorum. Evden çıktığım an şiddet başlıyor, ta ki akşam olup eve gelinceye kadar! Buna yürek dayanır mı sence? Sabır taşı olsa çatlar!
Hayatını gazetecilik yaparak kazanan başka trans kadın örneği yok bu ülkede. Dünyada da pek yok. Bu da zaten dünya basını tarafından çok yazıldı, çizildi...
-Evet. Time, Huffington Post, L'Express, Agence France Presse, France 24, Die Zeit, De Standaard, The Advocate, CNN, Der Spiegel, Bern Zeitung, Same Same, Glaad, Yagg, Canal Plus, New York Times... Şimdi aklıma gelmeyen başka yayınlar da vardır... Hayatımla ilgili her gelişmeyi seneler içinde haber yaptılar. Ben dünyada tanınıyorum, ülkemde tanınmıyorum!
'Ötekileştirilen bütün kimlikler için hak mücadelesi veriyorum'
Sen nasıl oldu da translar adına mücadele veren biri konumuna geldin?
-Planlanan bir şey değil. Benim içimde çocukluğumdan beri mücadeleci bir ruh vardı zaten. Kendimi bildim bileli, hep daha iyisini, doğrusunu ve adilini sorguladım. Toplumun ikiyüzlülüğü nedeniyle maruz kaldığımız şiddeti ya kabullenip köşeye çekilecektim ya da savaşacaktım. Ben ikinci şıkkı tercih ettim. Bugün şiddete maruz kalan, ötekileştirilen bütün kimliklerin hak mücadelesi için savaşıyorum. Çünkü bir şey yapmalı.
Kendini transların sözcüsü gibi mi hissediyorsun?
-Ben kimsenin adına konuşamam, herkes kendi özelinde bir birey çünkü. Ancak evet, başta translar olmak üzere bütün LGBTİ bireyler için hak mücadelesi vermem gerektiğine inanıyorum. Trans kadın kardeşlerim de sağ olsunlar benimle gurur duyuyorlar, bu da beni mutlu ediyor. Hepsi tarafından takdir ve kabul görmek, sanırım en büyük ödül olsa gerek.
Söyleşinin tamamı için tıklayın.