Karar yazarı Mustafa Karaalioğlu, Milliyetçi Hareket Partisi ve Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 15 seçimlik gücünü hiçbir seçimde başarılı olmadan kontrol ettiğini, şekillendirdiğini ve sınırlandırdığını söyledi.
"Bahçeli’nin genel siyasi tablo üzerinde nüfuzu büyük ölçüde yerleşti" diyen Karaalioğlu'nun "Sistemin teminatı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ürettiği ilk kural artık ittifaklar modelinin kaçınılmazlığıdır. Daha doğru ifadeyle buna, programı olmayan koalisyon denilebilir. Cumhur ittifakı böyle bir yapılanma ve esasen şu ana kadar gördüklerimiz iki tarafın da birbirine, siyasi parti ilişkisi ötesinde bağlılığını gösteriyor. İttifakın iki lideri, Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin sözlerinden anlaşılan Türkiye’nin tarihi önemde kritik bir dönemden geçtiği ve beka meselesiyle karşı karşıya olduğudur. Bu sözler, kendi açılarından ittifakın gereğini ve önemini anlatmaya yetiyor. Tehlike büyük olduğuna göre MHP’nin makam veya siyasi pozisyon beklemeksizin AK Parti’ye destek vermesi anlaşılabilir bir şey. Ama mesele sadece bununla sınırlı değil elbette.
Tehlike gerçekten büyük mü, büyükse ülke bu hale nasıl geldi ve şimdi iki partinin söylemine yansıyan önerilerle tehlike geçer mi yoksa daha mı büyür, ayrı tartışma konusu ama iki taraf da istekli olduğuna göre kimse ittifakın taraflarını sorgulayamaz. Mamafih başarılı da olunmuş; bu sayede hem başkanlık sistemine geçilmiş hem de Erdoğan Cumhurbaşkanı olabilmiştir.
Sistemin ürettiği ikinci kural ise birinciye bağlı olarak MHP Lideri Bahçeli’nin genel siyasi tablo üzerinde nüfuzunun büyük ölçüde yerleşmiş olmasıdır. Görüldüğü gibi, giderek gelişmektedir … Kimse de bu nedenle Bahçeli’yi eleştiremez. ‘Türk usulü’ Başkanlık sistemi, sisteme talip olan iktidarı mümkün kılan partiye bu imtiyazı tanımaktadır. Tanıdığını kısa süreli tecrübeyle anlamış bulunuyoruz. Bahçeli, kişisel siyasi becerisini de bunun üzerine ekleyerek yeni sistemin teminatı haline gelmiştir. Her siyasal gelişmeyi ve hatta seçim sonuçlarının bile, başkanlık sisteminin tartışılmasına yönelik bir tehlike olarak tanımlayarak sistemin üzerine herkesten fazla titremektedir. Sistemin gücünün, sıhhatinin ve dolayısıyla geleceğinin kendi üzerinden takip edilmesini böylelikle sağlamıştır.
MHP ve Bahçeli sadece iktidarın olmazsa olmaz sandık ortağı değil; bundan daha önemli bir fonksiyonla iktidarın ve sistemin meşruiyet kaynağıdır. Ya iktidarın yaptıklarını güçlü ifadelerle destekleyerek ya da yapılmasını arzulamadığı şeyi üslubunca önleyerek siyasal limitleri tayin eden bir referans noktası haline gelmiştir. Türk siyasetinin en başarılı ismi olan Erdoğan’ın 15 seçim zaferiyle elde ettiği gücü, herhangi bir seçim başarısına ihtiyaç duymadan kontrol edebilmekte, sınırlayabilmekte ve şekillendirebilmektedir. Ya da MHP’nin iki katı halk desteğine sahip CHP’nin sistemde adı dahi geçmezken, MHP ürettiği ittifak sayesinde bu partinin kurduğu siyasal sistemi bir hamlede değiştirmeye muvaffak olmuştur.
Takdir etmemek mümkün mü?
Başkanlık sisteminin bariz eksiklerinin düzeltilmesi istikametindeki çalışmaları durdurması ve son olarak iktidar muhitlerinde acil ihtiyaç olarak ifade edilen kabine revizyonunu uygun bulmadığını söyleyerek, her iki bahsi birden kapatması Bahçeli’nin sahip olduğu gücün tezahürleridir. Veya AK Parti içindeki tartışmalara hızlı ve sert tonla taraf olmak alışkanlığı... Bunlardan daha mühimi ise, AK Parti’nin söylem ve tatbikatta klasik milliyetçi çizgiye yanaşmış olmasıdır. Bu sayededir ki iki parti tabanı arasında daha önce görülmemiş oy transferleri yaşanmaktadır.
Siyasette dalgalanmalar arttıkça Bahçeli’nin nüfuzu ve hareket alanı gelişecektir. Tam da kendisinin ifade ettiği şekliyle sistemin tartışmaya açılmaması için; iktidarı zorlayan irili ufaklı her gelişme MHP’nin sistem üzerindeki imtiyazını artıracaktır.