Yeni Şafak gazetesi yazarı Fatma Barbarosoğlu, kendi kız çocuğunun nasıl başörtüsü taktığını anlattığı “‘Başörtülü kadın yazar’ın 12 yaşında baş örtme üzerine söyledikleri ve dahi söyleyemedikleridir!” başlıklı yazısına gelen bir okuyucu mektubunu köşesine taşıdı. Barbarosoğlu, ismini vermeden yayımladığı mektupta bir kız çocuğu için salon kiralanarak düzenlenen “başörtme töreni”ni aktararak yazısında, “Diyeceksin ey okuyucu bunları niye yayınlıyorsun! Niye ortaya getiriyorsun! Peki bunca yıl ortaya getirmedik ne oldu? Mevlid kandiline bid'at diyen radikal islamcıların baby shower yapan kızları ve torunları oldu. Erkekler kısmında 'sorun'yok tabi. Onlar kökten seküler kızlar ile evlenerek kendilerini 'görünmez' kılmayı başardılar” ifadelerini kullandı.
Fatma Barbarosoğlu’nun “Her güne yeni bir adet: Baş örtme törenleri” başlığıyla yayımlanan (24 Ekim 20148) yazısı şöyle:
Her güne yeni bir adet: Baş örtme törenleri
Geçen cuma yazdığım yazı dolayımından çok değerli mektuplar aldım. Mektupları cuma günleri fırsat buldukça paylaşmaya çalışacağım.
Aşağıda okuyacağınız mektubun sahibinin kırklı yaşlarda, üniversite mezunu, mesleğini icara eden bir hanımefendi olduğu bilgisini vereyim öncelikle.
Bu yazı için ismi İ. Hanım olsun.
İ. Hanım'ın mektubundan, düğün salonları kiralanarak 'başörtme tören'leri yapıldığını öğrendim.
İlk okuduğumda, insanların bu kadar çok parası varsa, neden parasızlıktan dolayı evlenemeyen gençlere yardım etmek üzere vakıf ya da dernek kurmuyorlar diye düşündüm. Sonra tüketim toplumunun vermiş olduğu 'Çocuğun için iyi bir şeyler yapmak' konulu kompozisyon ödevini, 'henüz layıkıyla yapamamış ebeveynler' olarak tahtada tek ayak üzere hep beraber dikildiğimizi hatırladım.
Bütün sorunlarımızı zaman ve mekan şuuru üzerinden bir araya getirmemiz gerektiğini düşünüyorum demiştim ya... Aşağıda dikkatinize sunduğum mektup meselenin kalbine tam da bu damardan nüfuz ediyor.
Buyurun:
'Sevgili Fatma hanım,
17 ekim 2014 tarihli yazınız vesilesiyle uzun zamandır beni içten içe üzen ve düşündüren bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.
İstanbul'da, genel olarak 'muhafazakar/ dindar' kimlikle bilinen insanların çoğunlukta olduğu bir semtte oturuyorum. Semti tercih sebebim, kayınvalidemlerin burada olması ve onlara yakın olmak gibi ailevi bir nedene dayanıyor.
Geçenlerde sevdiğim bir komşum, kızının başörtüsü örtme kararını verdiğini, bunun için bir tören yapacaklarını, benim katılmamdan çok mutlu olacaklarını söyledi.
İlk defa böyle bir şey duyduğum için, önce çok şaşırdım, sonra refleks olarak « çok sevindim Allah hayırlı etsin ama törene ne gerek var ki?' dedim.
Samimi bir komşuluk ilişkisinde olduğumuz için uygun ve incitici olmayan bir dille böyle bir törenin gereksizliğini ve aslında yapılan masrafın da israf olabileceğini söylemeye çalıştım, ama onun coşkusu öylesine yüksekti ki, cümlemi tamamlamama bile fırsat vermeden anlatmaya başladı: «Biz doğum günü kutlamıyoruz ya! Doğum günü Hristiyan adeti çünkü. Bari çocuklarımıza böyle tören yapalım diyoruz».
Söylemeye çalıştığım her cümle herkes yapıyor ben yapmazsam çocuğumun hevesi kalır itirazı ile kesildi.
Hangi herkes diyemedim...
Törene gitmeyi düşünmüyordum. Ancak komşum tekrar tekrar geldi, kıramadım peki dedim. Eve gideceğimi sanıyordum. Hayır. Bir salon kiralanmış.
Adeta bir düğün töreni. Davetlilere yemek, tatlı vs. ikram edildi. Kur'an tilavetinin ardından bir hanımefendi örtünmeyle ilgili ayetlerden, örtünmenin öneminden bahseden bir konuşma yaptı.
Başörtünün önemine dair yapılan sohbetin ardından, örtünecek olan kızımız ilahiler eşliğinde sahneye alındı. Ve tören başladı. İlk başörtüsü, sohbeti gerçekleştiren hanım tarafından tekbirlerle örtüldü. Arkasından orada bulunan herkes henüz örtünmüş kıza hediye vermeye başladı.
Mektubumun başında düğün gibi demiştim ya...
Günün sonunda tıpkı nihah şekeri gibi, katılanlara günün hatırası olarak minik hediyeler takdim edildi.
Bu tören neyin nesidir! Bize ait olan bir şey değil. Bir mevlid değil! Hatim töreni değil! Bir düğün değil! Yılbaşı ve doğum günü kutlamak Hristiyan adeti diye karşı duran Müslümanlar her gün yeni tören icad ediyor.
Eksik olan ile fazla olan arasında, günlerimiz giderek tatsızlaşıyor.
Bunca tören bir işe yarasa bari. Muhabbet yok. Bari adabı muaşeretin mesafeli nezaketi olsa...O da yok!
Dindar insanların birbirlerini gördüklerinde selam vermemelerini, bir merhabayı esirgemelerini, asansöre binince şeytan görmüş gibi davranmalarını anlamıyorum. Metrobüste, otobüste dip dibe kadınla gidersin, asansörde denk gelince mi sırtını dönüp şeytan görmüş gibi davranırsın ve böylece günahtan korunursun!!! Aynı kapıdan giriş çıkış yaptığın komşuna bir merhaba, bir selam, hiç olmadı bir tebessüm etmez misin?
Yurtdışında; Amerika, Kanada, Avrupa' da sokakta tanımadığım insanlar bana gülümseyince, birbirimizden bir selamı bile esirgiyor olduğumuzu dehşetle fark ediyorum.
'Bizim mahalle'de insanlar sadece almaktan bahsediyor. Son model projelerden ev alanlar hep daha iyi bir proje bulup daha güzel bir evin hayali ile yaşıyor.
Fatma Hanım, evler trilyonlar değerinde. Lüksün sonu yok. Ve hiç bir ev insanları tatmin etmiyor. NİYE!
Ulaşımı zor bir yer burası. Eşlerin, çocukların arabası zaten var, ama herkesin gözü yeni bir arabada. Arabaların iyisinin de sonu yok. Parası olan alır. O değil benim derdim. İnsanların dindar bir kimlik içinde, sadece bir kaç bir şey daha almak için yaşıyor olmaları acı. Ve burada dindar insanların hepsi birbirine benziyor. Hepsinin fikrinde arabanın daha iyisi, evin daha iyisi var sadece.
Sünnet diye yemeğe tuzla başlamaya çok özen gösteriliyor, ama sünnetlerin ruhu hiç kavranmıyor.
Bazen duyduklarıma inanamıyorum, yok bu kadar değildir diyorum. O kadar olduğunu gördükçe içim daralıyor. Hoyrat, kaba, nezaketsiz bir hal var ortada. Her geçen gün ümidim azalıyor.
Bu gidiş gidiş değil ...'
İ.D.
Mektup burada bitiyor. Diyeceksin ey okuyucu bunları niye yayınlıyorsun! Niye ortaya getiriyorsun! Peki bunca yıl ortaya getirmedik ne oldu?
Mevlid kandiline bid'at diyen radikal islamcıların baby shower yapan kızları ve torunları oldu.
Erkekler kısmında 'sorun'yok tabi.Onlar kökten seküler kızlar ile evlenerek kendilerini 'görünmez' kılmayı başardılar.