Gündem

Metin Akpınar: Hukuk bitmişse sokak haktır, gaz maz anlamam

Gezi Parkı olaylarını değerlendiren Metin Akpınar, 'Çadırda sevişiyorlarmış, bırak sevişsinler. Hesabını onlar verecekler birbirlerine. Sanane, nedir bu yalan' dedi

05 Nisan 2014 18:27

Oyuncu Metin Akpınar, “Bu ülkenin doğusuyla batısı arasında 100 sene fark var. Bu toplumun yüzde 17’si özürlü. Bir ülkenin ampute takımı dünya şampiyonuysa bunla övünülmez. Bu yüz karasıdır. Onların çoğu terörden oldu çünkü. Kimi uyandıracağız? Böyle bir ülkeden geçiyoruz. Bu ülkeyi uyutup, kapatıp, bastırmakla bir yere vardırmak olası değil. Demokrasi de demokrasi. İnsan hakları da insan hakları. Özgürlük de özgürlük. Başka da kavga yok. Eğer hukuk buna yetmezse, o zaman sokak haktır. Hiç gaz maz anlamam” dedi.

Metin Akpınar, “Bence Gezi olayı müthiş bir şey ve bu gelişecek. Bu yeni bir demokrasi türü aslında ama biraz yavaş gelişecek. Gaz kapsülüyle, polisin cansiperane savaşıyla kazanılacak bir savaş değil bu. Zaten savaş değil bu. Oradaki 5 tane ağaç için yapılmadı bu. O 5 tane ağaç da sadece yol açmak için kesilmedi. Bu yaşama müdahale, özgürlüklere müdahale… Benim gibi düşünmeyenlere müdahale” şeklinde konuştu.

 

+1 TV’de yayınlanan “Gece Masası” programında, Tuluha Tekelioğlu’na konuk olan oyuncu Metin Akpınar, Gezi Parkı olayları, 17 Aralık süreci ve 30 Mart seçimiyle ilgili konuştu.

Metin Akpınar'ın Tekelioğlu'nun sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

- Gezi Parkı olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gezi olayı bence müthiş bir olay. Hem iletişim araçlarının doğru kullanılması anlamında, 80 ihtilalinin, 82 anayasasının getirdiği politize olmayan, sadece menfaatini düşünmeye mecbur edilen diye sandığımız gençliğin bu kötü yönetime karşı ne ve açık tavrını koymak.

Bence Gezi olayı müthiş bir şey ve bu gelişecek. Bu yeni bir demokrasi türü aslında ama biraz yavaş gelişecek. Gaz kapsülüyle, polisin cansiperane savaşıyla kazanılacak bir savaş değil bu. Zaten savaş değil bu. Oradaki 5 tane ağaç için yapılmadı bu. O 5 tane ağaç da sadece yol açmak için kesilmedi. Bu yaşama müdahale, özgürlüklere müdahale… Benim gibi düşünmeyenlere müdahale.

Çadırda sevişiyorlarmış, bırak sevişsinler. Hesabını onlar verecekler birbirlerine. Sana ne, nedir bu yalan. Girildi, prezervatif bulundu. Başka orada ne güzellikler vardı. Orada kandil de kutlandı, simitler de verildi. Dindarlar da vardı. Türkiye bu zaten. Türkiye’nin profili bu. Ama daha ciddi çalışmalar ister, bir insan envanteri çıkarmalıyız. Bu güzel memleketimizde ortalama eğitim 4,6 yıl.

Bu ülkenin doğusuyla batısı arasında 100 sene fark var. Bu toplumun yüzde 17’si özürlü. Bir ülkenin ampute takımı dünya şampiyonuysa bunla övünülmez. Bu yüz karasıdır. Onların çoğu terörden oldu çünkü. Kimi uyandıracağuız? Böyle bir ülkeden geçiyopruz. Bu ülkeyi uyutup, kapatıp, bastırmakla bir yere vardırmak olası değil. Demokrasi de demokrasi. İnsan hakları da insan hakları. Özgürlük de özgürlük. Başka da kavga yok. Eğer hukuk buna yetmezse, o zaman sokak haktır. Hiç gaz maz anlamam.

- Dün, bir Öğrenci Kollekifleri üyesi konuk oldu ve sandıkta değil sokakta güçlüyüz dedi? Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Sandık da lazım, sandığı geçmeyelim. Parlamenter sistem, en doğruya yakın sistem. O da olmazsa daha kötü şeyler olur. Hukuk diyoruz, hukuk olmayan bir ülkede avukatlık yapılıyor. En çok acıdığım meslek onlar. Dışişleri bir, avukatlar iki. Dışişleri yalan söylemek zorunda çünkü hiç güçlü bir toplum değiliz. Güç, çünkü bilek olur, yürek olur, kalabalık olur, bilgili olur. Biz sadece “kalabalık olalım” ile gidiyoruz.

- Gazetecilere ne diyorsunuz?

Gazeteciler de biliyorsunuz herşey gibi bölündü. Senin gazeten, benim gazetem. Yandaş var, candaş var, canhıraş var. Vicdan meselesini çözmek lazım, insanı Hegel’ci bir felsefeyle çırılçıplak soyduğun zaman bünyesinde para yok. Beslenme içgüdüsü var, üreme içgüdüsü var. Bunlar tatmin olduğunda da doyuyor  zavallı insan. Ama artık ona da insan demiyoruz. Sadece beslenme ve üreme içgdüsü tamin edildiğinde “oh” diyen, geğiren, sigara yakan insana insan demiyoruz. Başka açlıklar hisseden, o açlıklar doyurulduğunda mutlu olana insan diyoruz.

- Başbakan’ın dostu kimdir?

Allah muinin olsun. Balkonu gördüm ben. Balkon çok güzeldi. AKP seçimi kazandı ve balkonda. Ötekiler de Bodrum’da, bizimkiler. Ama balkonda damat vardı, bir kızımız vardı, hanımefendi vardı. Sayın Başbakanımız vardı, küçük oğlan vardı, kızı vardı. Elleri havadaydı. Egemen Bağış da orada makaradan bulundular kendileri. Böyle bir balkon görünce birdenbire Osmanlı’yı hatırladım. Bu yeni Osmanlılık, bu ılık İslam falan bir yerlere mi varmak istiyor ki böyle bir manzara gördük?

Ötekiler bodrumda, hiç sesleri de çıkmıyor. Ellerini kaldıracak halleri de yok. Saklandılar öyle duruyorlar.  Esasında biz kazandık diyorlar. Nasıl kazandınız, fevkalade kaybettiniz. Kazancı mazancı var mı.? Çok net bir kazanç var Başbakan kazandı. AKP de değil. Ama mağduru oynadı ama bilmem ne yaptı ama sesi kısıldı ama çalıştı ama içine şeytan kaçmıştı. Ama onu da yanlış değerlendirir, o başbakanın sesi değil. Teknik bir mekanizma o. Başbakan’ın sesi çok kısık olduğu için oktavından yayın yapıldı anlaşılsın diye. O ince ses onun için çıktı. Yoksa Başbakan’ın sesi yine çok kısıktı. Teknik iyileştirdi, yoksa hiç konuşamazdı. O dahi son iki gün mağdur olarak yardım etti. Başbakan nasıl çalışıyor diye sandığa giden olmuştur.

- Türkiye bu darboğazdan nasıl çıkar?

Demokrasiye ve insan haklarına sahip çıkarak. ABD’nin bağımsızlık bildirgesinden, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, Birleşmiş Milletler’den, bizim Medine Anlaşması’na çok benzeyen Venedik Protokolü’ne her şeye uyarak çıkar. Başka çare yok.