17 Nisan 1999 seçimlerinde Fazilet Partisi’nden milletvekili seçilerek başörtüsüyle TBMM’ye giren ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in “Bu hanıma haddini bildiriniz” sözleriyle tepki gösterdiği Merve Kavakçı'nın Kuala Lumpur Büyükelçiliği'ne atandıktan sonraki ilk yazısı Yeni Akit'te bugün (28 Temmuz 2017) yayımlandı.
Merve Kavakçı'nın "Her şey planlandığı gibi mi..." başlığıyla yayımlanan (28 Temmuz 2017) yazısı şöyle:
Medeniyetler Çatışmasının hegemonik güçlere sağlayacağı avantaj açıktan olmaktan ziyade derinden ve ince ince yayılmacı politikaları artırmak, yerleştirmek, normalleştirmektir. Yayılmacı siyaset yayılmacı sıfatıyla kalmayacak, kökleşerek yerleşecek, sonuç itibariyle de bu durum yani yayılma normalize edilecektir. Burada Nye’in uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırdığı yumuşak gücü anmadan geçemeyiz. Sert değil yumuşak olan güç adı üstünde yumuşak olduğu için diğerine nazaran kırılmaz, bükülmez ama ne olur... Şekilden şekle girer.
Sert olanı ne yaparsınız, bükmeye kalkarsınız kırılır, uzatmak istersiniz uzamaz. Elastik değildir. Askerdir, postaldır, bombadır, silahtır. Gözünüzün önünde. Akıtılan kandadır. Yumuşak dışarıdan iyi gibi gözükür, sert gücün atom bombasındaki, kimyasal silahlardaki gibi zararını ölçtürmez. Bunun yerine nüfuz eder, bedeni sarar, içten fetheder ama kötü anlamda, istila ve işgaldir olan. Fetih kelimesini bilerek kullanmamın sebebi dikkatinizi bir yere çekmek. İstila ve işgalde bir farkındalık vardır. Bir öfke ve mesafe vardır. Fetihde ise bir kabullenme ve onaylama vardır. Yumuşak güç bünyeye girmeden fethin masum ve pozitif anlamına uygun olarak benimsenmek üzere teşvikle karşılanır. Öyle değilse bir rezistansla karşılanmaz. Bünyede mutasyona uğrar ve zehre dönüşür... Zaman içinde kıvamına ulaşır. Fark edilene kadar vücudu sarar, artık çok geçtir. Yumuşak gücün en önemli enstrümanı sosyal alanlarda zuhur eder. Hayatın bizatihi içine zerk edilen zehir, kendini şekerleme paketlerinde saklar. Renkli paketi merak içinde açmaya kalkana kadar zararlı madde deridedir.
Bu hikâye içinde ağaca bakıp ormanı kaçırmayalım ama.. Asıl hedef sert güç ile yapılanın yumuşak ile kotarılmasıdır. Sonuç itibariyle gelinen noktada aynı yere, şeye “hizmet” edilir. Orada istila vardır, işgal vardır. Hem bedende hem de zihinde işgal.
İşgalin zihinlerde en taze örneği bizler yazıp çizerken konuşup tartışırken gerçekleşen Mescid-i Aksa işgalidir. Hem kaba güç hem de yumuşak gücün kullanılması ile oluşturulan bir zulüm ortamı mevcut bugün Kudüs’te. Ana hedef haritaların yeniden dizayn edilmesi. Bu Kudüs’ün haritası bu İsrail ve Filistin’in haritası, bu Suriye’nin Irak’ın haritası, bu Türkiye ve Katar’ın haritası...
Bu sisteme çomak sokana bedel ödetmeye hazır demeyeceğim alışmış diyeceğim, evet buna alışmış zümre şimdi kızgın boğa misali önünde durana saldırıyor. Türkiye obsesyonu bundandır..