Ekonomi

Merkez Bankası ne yaptı?

Uzun zamandır yaşanan Merkez Bankası’nın özellikle faiz aracını kullanmakta bağımsız olup olmadığı tartışmaları şimdilik son bulmuş oldu

29 Ocak 2014 18:21

Mahfi Eğilmez*

Merkez Bankası PPK’nın 28 Ocak 2014 günü yaptığı toplantının sonuçları gece yarısı açıklandı. Karara göre: (1) Politika faizi olarak bilinen haftalık repo ihale faizi yüzde 4,5’dan yüzde 10’a, (2) Gecelik borç alma faizi yüzde 3,5’dan yüzde 8’e; borç verme faizi yüzde 7,75’den yüzde 12’ye (piyasa yapıcısı bankalar için yüzde 6,75’den yüzde 11,50’ye) yükseltildi. Geç likidite penceresi adı verilen ve gecelik borçlanmada saat 16 – 17 arasında Merkez Bankası’na başvuran bankalara uygulanan borç verme faizi de yüzde 10,25’den 15’e artırıldı. Bu saatler arasında elinde kalan parayı Merkez Bankası’na borç vermek isteyen bankalara uygulanacak faizin ise 0 olarak devam ettirilmesine karar verildi. Ayrıca kararda haftalık repo faizinin etkin olarak kullanılacağına vurgu yapıldı. Böylece uzun zamandır yaşanan Merkez Bankası’nın özellikle faiz aracını kullanmakta bağımsız olup olmadığı tartışmaları da şimdilik son bulmuş oldu.

Şimdi, gelelim bu kararın etkilerini ve sonuçlarını tartışmaya. Önce buraya nasıl geldik ve faizi artırmamanın etkileri neler oldu kısaca bunları hatırlayalım.

 

Buraya nasıl geldik?

 

Fed’in, niceliksel gevşeme (quantitaive easing) adını verdiği genişletici para politikası çerçevesinde her ay yaptığı 85 milyar dolar tutarındaki tahvil alım programında azaltmaya gitmeye başlayacağının işaretini vermesinden sonra, Türkiye’nin de aralarında olduğu, gelişen piyasalarda kurlarda ve piyasa faizlerinde yukarı yönlü, borsalarda ise aşağı yönlü hareketler başlamıştı. Bazı yükselen ekonomilerin merkez bankaları bu gelişmelerin önünü alabilmek için faiz artırımına gittiler. TCMB de bu tarihten sonra iki kez açık iki kez de örtük faiz artırımı uyguladı. O tarihten bu yana pek çok dış ve iç olay yaşandı ve bunların her birinin piyasalar üzerinde farklı etkileri oldu. Bunlardan en önemlileri; Gezi Parkı olayları, Suriye olayları, İran’da nükleer silah üretimiyle ilgili gelişmelere ABD’nin tepkileri, Fed Başkanlığı konusunda yaşanan çeşitli gelişmeler, ABD bütçesinin onaylanmaması ve borç tavanının yükseltilmemesi, ABD ekonomik verilerindeki iyileşmeler ve bozulmalar, Avrupa ekonomisindeki gelişmeler, Fed’in tahvil alımlarını Ocak 2014’den 10 milyar dolar azaltma kararı, 17 Aralık yolsuzluk iddiaları ve soruşturmaları olarak sıralanabilir. Bütün bu olaylar Türkiye’de piyasaların benzer ekonomilere göre daha hızlı bozulmasına yol açtı.

 

Merkez Bankası PPK’nın 21 Ocak 2014 tarihli kararı

 

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun en fazla beklenen toplantılarından birisi 21 Ocak günü yapıldı. Piyasalarda özellikle 17 Aralık sonrasında oluşan siyasal sıkıntıların artması ve paralel olarak risklerin yükselmesi sonucu kurlarda artış baskısı hızlanmış, borsada düşüş hızlanmıştı. Piyasalar Merkez Bankası’nın bu aşamada faizleri artırarak müdahale edeceğini düşünüyorlar ama bağımsızlık tartışmaları çerçevesinde Merkez Bankası’nın bu hamleyi yapıp yapamayacağından emin olamıyorlardı. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu bu toplantıda aldığı kararı; uyguladığı faiz oranlarında artış yapmadığı buna karşılık (tarihlerini ayrıca duruma göre belirleyeceği) ek sıkılaştırma günlerinde gecelik borç verme faiz oranını yüzde 9’luk faiz oranına yönelecek şekilde yürüteceği şeklindeki açıklamasıyla kamuoyuna duyurdu.

İşte ondan sonra, deyim yerindeyse, piyasalarda kıyamet koptu. Neler olduğunu bir tablo eşliğinde anlatmaya çalışayım.

Tablonun yalnızca son sütununda yer alan ve ülke riskindeki gelişmeleri gösteren CDS primlerine bakmak yeterli olacaktır. 22 Mayıs 2013’de Fed açıklaması öncesinde 118 olan Türkiye’nin CDS primi, yukarıda kısaca değindiğim gelişmeler çerçevesinde inişli çıkışlı ama genelde yukarı yönlü bir eğilim içine girmiş görünüyor. 2013 yılını, Fed’in tahvil alımını 10 milyar dolar azaltma kararının ve 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının etkisiyle 245’de kapatan CDs primi 2014 yılının ilk ayında inişli çıkışlı eğilime karşın yüksek düzeyini korumayı sürdürmüştür. Merkez Bankası’nın 21 Ocak tarihindeki Para Politikası Kurulu kararına doğru artmaya başlamış, karar sonrası hafif bir düşüş gösterse de iki gün sonra artış hızlanmıştır. Bütün diğer göstergeler benzer bir eğilim içinde olmuştur. Bu, bize açık bir biçimde Merkez Bankası’nın 21 Ocak tarihli kararının piyasalarda beğenilmediğini ve olumsuz gidişin önünü kesecek bir karar olarak görülmediğini göstermektedir. 

 

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) 28 Ocak 2014 tarihli kararının etkileri

 

Buraya kadar özetleyerek anlatmaya çalıştığım gelişmeler sonucunda Merkez Bankası PPK, 28 Ocak 2014 günü olağanüstü toplanarak yazının girişinde özetlediğim kararları aldı. Bu kararları faizde şok artışlar biçiminde yorumlamak mümkündür. Kanımca Merkez Bankası doğru olanı yaptı. Çünkü piyasada yalnızca ekonomik kuşkular değil aynı zamanda siyasal riskler de iyiden iyiye artmış ve belki de en önemlisi Merkez Bankası’nın doğru politikayı uygulayıp uygulayamayacağı tartışması başlamıştı. Ki bu tartışmalar Merkez Bankası’nın yasada yazılan bağımsızlığa uygulamada sahip olup olmadığı tartışmalarına kadar varmıştı.

Merkez Bankası PPK’nın 28 Ocak 2014 günlü kararı sonrasında piyasalarda derhal bir toparlanma başladı. Borsa yukarı yönlü harekete başlarken TL, Dolar ve Euro karşısında son bir haftada yitirdiği değeri yarım günde geri aldı, CDS primi de hızla gerilemeye başladı (bu yazıyı yazdığım sırada 240’a düşmüş bulunuyordu.) Bütün bu düzelmelere karşın gösterge tahvilin faizinde bir artış ortaya çıkmadı. Banka mevduat faizlerinde de henüz bir artış görülmüyor. Faizlerdeki durağanlığı, ekonomi politikası araçlarının doğru kullanılmasının olumlu etkisi olarak yorumluyorum. Bir süre sonra piyasa faizlerinde artış yaşanabilir ama doru politikaların devam ettirilmesi halinde bunun sanıldığı kadar yüksek bir artış olmayacağını düşünüyorum.

Şimdi de kısaca bu kararın piyasalarda yaratacağı etkiyi ele alalım (1) Borsa yeniden çekici hale gelecek. Hiç kuşkusuz bunun olabilmesi piyasa faizlerindeki yükselmenin sınırlı kalmasına bağlı. (2) TL değer kazanacak. Ki bu zaten görülmeye başlandı. (3) Türkiye’nin risk priminde (CDS priminde) gerileme ortaya çıkacak. Bu etki de yaşanmaya başlandı. (4) Faizlerdeki artış nedeniyle Hazine iç borçlanmasında ve özel kesim borçlanmasında maliyet artışları yaşanacak. (5) Kredi faizlerinin artması sonucu kredi kullanımında yaşanacak düşüş, yatırımları ve dolayısıyla büyümeyi düşürecek. (6) Faiz artışı eğer mevduata da yansırsa tasarrufları artırıp tüketimi dolayısıyla iç talebi düşürecek. Bunun büyümeye olumsuz, cari açığın düşürülmesine olumlu  etkisi olacak.

2014 yılında GSYH’nın yüzde 25’i oranında dış kaynak kullanım ihtiyacı olan Türkiye ekonomisi için riskleri düşük tutabilmek hayati önem taşıyor. Merkez Bankası PPK’nın faizleri artırması bankaların hem mevduat hem de kredi faizlerinin de artmasına yol açacak kuşkusuz. İşin en maliyetli yanı da bu gelişme olacak. Bütün özel kesim şirketlerini etkileyecek olan bu gelişme en çok da sıkıntıya girmeye başlamış olan inşaat sektörünü vuracak gibi görünüyor.

 

Değerlendirmeler ve dersler

 

Merkez Bankası PPK, 28 Ocak 2014 tarihli toplantısında şok tedavi kararı alarak faizleri ciddi biçimde artırdı ve piyasadaki olumsuz gidişin önünü kesti. Eğer bu kararı 21 Ocak 2014 toplantısında alabilmiş olsaydı faizi bu kadar yükseltmesine gerek olmayacaktı. Örneğin o toplantıda ‘faizleri sabit tutup ek parasal sıkılaştırma günlerinde gecelik borç verme faizinin yüzde 9 dolayında oluşmasını sağlayacağı’ biçiminde karar almak yerine gecelik borç verme faizini yüzde 7,75’den yüzde 9’a, haftalık repo faizini de yüzde 4,5’dn yüzde 8’e çıkarma kararı almış olsaydı sorunu çözmüş olabilirdi. O kararı alabilmiş olsaydı bugün faizleri bu kadar artırmayla elde ettiği sonuçları o gün elde edebilirdi.

Ekonomi politikası uygulamasında doğru kararı zamanında alamazsanız topluma maliyeti ağır olur. 21 Ocak’ta alınamayan kararın topluma bir haftalık maliyeti oldukça ağır oldu. Bu sadece bir haftalık bir maliyet de değil. Faizi daha düşük bir düzeyde tutarak alınacak sonuçları faizi çok daha yüksek düzeye çekerek almanın getirdiği maliyet de söz konusu.

Buradan ders çıkarıp ileride ekonomi politikasını ve onun en önemli aracı olan faiz aracını doğru kullanabilirsek bu bile bir kazançtır. Ekonomi eğitimi sanıldığı kadar kolay ve ucuz değildir. Topluma maliyeti bazen çok ağır olabilir.

Son bir noktaya bir kez daha değinmekte yarar var. Hiç bir ekonomi politikası aracı tek başına ekonomide mucize yaratamaz. Diğer ekonomi politikası araçlarıyla ve siyasal istikrar ve tutarlılıkla desteklenmesi şarttır. Siyasette karmaşa yaşanması halinde ekonomi politikası araçları ancak geçici ve kısmi düzeltmeler yapabilir.

*mahfiegilmez.com sitesinden alınmıştır.