Almanya Başbakanı Angela Merkel, aşırı sağcıların iki gece üst üste polise saldırıp mültecileri tehdit ettiği Heindenau’daki arbedeye geç kalan tepkisi nedeniyle eleştirilerin hedefi olmuştu. Mültecilere karşı kışkırtıcı tavırları "itici" olarak nitelendiren Merkel’in de Heidenau’daki mülteci barınaklarını ziyaret edeceği açıklandı. Kölner Stadt Anzeiger’de yer alan yorumda Merkel’in siyasi tarzını değiştirmesi gerektiği savunuluyor:
"Burada önemli olan Başbakan’ın ülkenin nasıl bir durumda olduğunu idrak etmesi ve bunu gösterip göstermeyeceği. Kanayan bir yaranın olduğu yere Başbakan'ın daha sık gitmesi gerekiyor. Sığınmac sorunu, kırılgan sosyal bir barışa ve kaybolan politik bir temel uzlaşmaya işaret ediyor. Almanya bir yol ayrımında: Merkel, eğer onu tanıdığımız gibi yatıştırıcı nitelikte bir pasiflikle tepki verirse, hata yapar. Merkel’in Heidenau’ya gidişini geciktiren siyasi tarzını değiştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde ülke daha zor bir duruma düşer."
Nürnberger Zeitung’da aynı konuya ilişkin yer alan yorumda ise şu satırları okuyoruz:
"Heidenau ve başka yerlerdeki aşırı sağcı şiddet ve halkı kışkırtıcı taşkınlık, mülteciler sorununa ilişkin toplumsal tartışmalardaki bir dönüşüme işaret ediyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel de yaptığı açık kınama mesajı ile sözde 'endişeli vatandaşlar'ın kırmızı çizgiyi geçtiğini, bu eylemleri pasif olarak destekleyenlere de izah etmiş oldu."
Alman gazeteleri Alman İstatistik Dairesi’nin verilerinin Almanya'nın, yılın ilk yarısında 21 milyar 100 milyon Euroluk bütçe fazlası elde ettiği haberlerine de yer ayırıyor. Çin’in ekonomik büyümesine yönelik endişeler nedeniyle borsalarda yaşanan sert düşüş haberleri kapsamında değerlendirilen bu haber, Düsseldorf’ta yayımlanan Handelsblatt gazetesinde şöyle değerlendiriliyor:
"Asya’dan kötü haberler gelemeye devam ederse, bu durum Alman ekonomisini teğet geçmeyecektir. Gerçi bu, makro ekonomi açısından bir endişe sebebi değil. Şu anki parlak durum göz önüne alındığında, Almanya konjonktürün soğuması ihtimaline karşı yeterince hazırlıklı denebilir. Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’nın iki çeyrek dönemde üst üste düşmesine neden olan 2012-2013 kışındaki hafif durgunluk bile kendini, ekonominin ve halkın büyük bölümüne hissettirmeden geçip gitmişti. Gerçekten de borsa çöküşleri devam etse bile, bunun Alman ekonomisine doğrudan sonuçları olacağı konusunda endişelenmeye gerek yok. Buna karşın ucuz petrol fiyatları tüketimi daha da tetikleyebilir."
Basın turumuzu Frankfurter Allgemeine Zeitung’un aynı konuya ilişkin yorumu ile noktalıyoruz:
"Bugün Almanya, küresel ekonomide devam eden türbülanslara rağmen iyi durumda olan tek Avrupa ülkesi. Bu kadar ani bir enerji dönüşümünü, inandırıcı bir biçimde ele alabilen tek ülke. İran ile varılan nükleer uzlaşma ve Ukrayna krizinin çözümüne ilişkin çabalar da gösteriyor ki, Almanya II. Dünya Savaşı’nın galip güçleri ile aynı göz hizasında hareket ediyor. Bu durum elbette bazı yanlış anlamalara da yol açabilir. Dışarıdan gelen bazı övgülerin ardında Almanya’nın gücünden faydalanmak gibi gayet anlaşılabilir bir istek yatıyor olabilir. Bu ister ortak bir Avrupa sosyal devleti kurulması talebi, ister üstün bir gücün Euro Bölgesi’ni bir arada tutması gerektiği beklentisi, isterse ne kadar pahalıya mal olursa olsun sığınmacı sorununu büyük oranda kendisinin omuzlaması beklentisi olsun, fark etmez."