Yeniçağ yazarı Servet Avcı, Melih Gökçek'in istifa etmesine yönelik yapılan baskılara tepki gösterdi. Avcı, "İnsanın 'demokrasi' adına sahip çıkası geliyor… Seçilmiş bir belediye başkanı zorla istifa ettirilmek istenince 'mazlum'un yanında durma ihtiyacı duyuluyor çünkü…" dedi.
Gökçek'in "Mansur Yavaş seçilse bile ona başkanlık yaptırmayacağım" sözlerini hatırlatan Avcı, "Gökçek 'gerekçe' arıyor ve soruyor: "Çoluğuma çocuğuma ne anlatacağım, yolsuzluğum mu var, FETÖ'cü müyüm, neden istifa edeceğim?" İşin tuhaf tarafı, Gökçek'in bu soruları karşısında kimse "Estağfurullah, o nasıl söz?" filan demiyor… Başkaları için 'gerekçe'ye lüzum görmeyen bir anlayış, şimdi kendisi için 'gerekçe' arıyor…" ifadesini kullandı.
Avcı'nın "Siyasette 'aile içi şiddet'" başlığıyla (19 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
İnsanın 'demokrasi' adına sahip çıkası geliyor… Seçilmiş bir belediye başkanı zorla istifa ettirilmek istenince 'mazlum'un yanında durma ihtiyacı duyuluyor çünkü…
Ama olmuyor, tam 'hukuk, insan hakları, demokrasi, halkın iradesi, sandık' filan diyecek gibi olurken aklınıza Melih Gökçek gelince vaz geçiyorsunuz… 30 Mart 2014'te kendisinin nasıl seçildiğini başta Ankara olmak üzere bütün Türkiye biliyor!..
Mansur Yavaş öndeyken ve Çankaya ve Yenimahalle'den gelecek oylarla aranın daha fazla açılması beklenirken, önce veri akışı kesiliyor, yaklaşık üç saat sonra Melih Gökçek'in seçimi kazandığı ilân ediliyor… İki akşam önce televizyonlarda gözyaşları içinde son bir gayretle oy isteyen Gökçek yeniden o koltuğa oturtuluyor…
***
Gökçek bu, ilahî adâleti hesaplamadan, sanki er meydanında savaş kazanmış gibi klasik tarzına dönüyor… Seçimden iki gün sonra şöyle tweet atıyor: "Eğer CHP adayı seçilseydi ilk faaliyet raporunda başkanlıktan düşürülürdü… Bilmem anlatabildim mi?"
Gökçek, Büyükşehir Belediye Meclis'inde çoğunluğun AKP'de olduğunu, dolayısıyla Mansur Yavaş'a seçilse bile başkanlık yaptırmayacağını, o çoğunluğun karar alarak Yavaş'ı zaten düşüreceğini söylüyordu… Peki o Meclis seçilmiş belediye başkanını 'hangi gerekçeyle' düşürülecekti? Cevap yoktu!..
Zaten 'gerekçe'nin ne önemi var değil mi? İlahî adalet bu işte… Şimdi o Gökçek 'gerekçe' arıyor ve soruyor: "Çoluğuma çocuğuma ne anlatacağım, yolsuzluğum mu var, FETÖ'cü müyüm, neden istifa edeceğim?"
İşin tuhaf tarafı, Gökçek'in bu soruları karşısında kimse "Estağfurullah, o nasıl söz?" filan demiyor… Başkaları için 'gerekçe'ye lüzum görmeyen bir anlayış, şimdi kendisi için 'gerekçe' arıyor…
***
Gökçek'in haklı olduğu bir nokta var… Dün eline mazbatayı tutuşturanlar bugün alıyorlar ama o da bunun sebebini öğrenmek istiyor… Bu sadece onun hakkı değil, seçmenlerin de hakkı…
Suçu olmayan birisi görevden el çektirilmeyeceğine göre soruyor Gökçek "Yolsuz muyum, FETÖ'cü müyüm?" diye… Bu soruyu o sormasa bile kendisine oy verenler, yönettiği başkentin insanları soruyor zaten: "Belediye Başkanımız yolsuz mu, FETÖ'cü mü, neyin nesi?"
Masum birisi durup dururken görevden alınmayacağına veya istifaya zorlanmayacağına göre bu durumun sebepleri nelerdir? Eğer suç yoksa neden görevden alıyorsunuz? Suç varsa neden savcılık devreye girmiyor?
Burası hukuk devletiyse, suç varsa, hiçbir suç 'aile içinde cezalandırılıp örtbas edilmesi' şeklinde kapatılamaz ki!.. Hadi Kadir Topbaş, gerekçesiz istifadan sonra, Sultanahmet'e gelmiş, sanki İslâm'ı yeni tanımış ve birazdan müftü gelip kendisine şehadet getirtecek turistmiş gibi "Ömrümü İslâm'a adıyorum" dedi ya, şimdi Gökçek ne desin, ömrünün bundan sonrasını nereye adasın?
Ankara'nın tarihinde ve kültüründe önemli yeri olan ve Gökçek sayesinde hak ettiği doğal alanlara kavuşan dinozorlar ne olacak?
***
Sadece Ankara için değil, İstanbul için de, başka şehirlerdeki operasyonlar için de savcıların harekete geçmesi lâzım… Belediye başkanları eğer suçluysalar ve Türkiye Cumhuriyeti de bir hukuk devletiyse, 'istifa' veya 'görevden alma' yetmez… Çünkü hukuk devletlerinde bu tür finaller, aile içinde, siyaset koridorlarında, parti zulalarında değil, adliyelerde olur…
İstifaya zorlayan veya görevden alan, bunun gerekçeleriyle birlikte eğer konuyu adalete taşımıyorsa, tam tersine hak etmediğini düşündüğü hâlde üzerindeki usulsüz istifa baskısını ve görevden alma tehdidini dâvâ konusu yapmıyorsa, bütün bu olup bitenleri 'demokrasi' veya 'hukuk'la açıklamak mümkün değil…
Yoksa 'aile içi şiddet' deyip geçecek miyiz?