Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, insan hakları aktivistlerinin gözaltına alınmasıyla ilgili olarak "Bizim gibi ülkelerde insan haklarını savunmak devletin ve belli kesimlerin gözünde 'tehlikeli faaliyet' gibi görünüyor ve 'savunanları savunmak' başlı başına bir iş" dedi. "Türkiye’de işler böyle yürüyor" ifadesini kullanan Yılmaz, "İşlenen suç, vatandaşların Anayasa ile teminat altına alınmış haklarının kullanılmasını engellemek için hürriyeti kısıtlamak. Türkiye’de demokrasi bu kadar işte" görüşünü dile getirdi.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Valiler Cumhurbaşkanı’nı dinlesin" başlığıyla yayımlanan (7 Temmuz 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Demokrasi iki dudak arasında
İnsan haklarını savunmak için kurulmuş derneklerin yöneticilerinin Büyükada’daki toplantıları, polis tarafından basıldı ve 12 kişi gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlar arasında Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü ile iki yabancı insan hakları savunucusu da var.
“İnsan hakları savunucularının korunması programı” kapsamında düzenlenen bir eğitim toplantısı bu.
Bizim gibi ülkelerde insan haklarını savunmak devletin ve belli kesimlerin gözünde “tehlikeli faaliyet” gibi görünüyor ve “savunanları savunmak” başlı başına bir iş.
Polisin gözaltı kararı almasının nedeni “bir ihbar”.
Bu ihbar üzerine toplantının yapıldığı otel, polis kuvvetlerince sarılıyor, içeridekiler derdest ediliyor.
Türkiye’nin ne hale getirildiğinin küçük bir özeti.
Kimin yaptığı, ne olduğu bilinmeyen bir ihbar, bir gece vakti 12 kişinin birden polis tarafından toplanıp götürülmesine neden olabiliyor.
İhbarda sözü edilen “suç” gerçek mi, ihbarı yapanın nasıl bir amacı var, kimsenin umurunda değil.
Çünkü Türkiye’de işler böyle yürüyor.
Tek delili “isimsiz bir ihbar” olan iddianamelerle insanlar tutuklanabiliyor, senelerce hapiste tutulabiliyor.
Vatandaşların bu tür toplantılar yapmaları için kimseden izin almalarına gerek yok. Yaptıkları iş ayrıca fiilen bir suça dönüşmediği sürece bir odada toplanıp isterlerse aylar boyunca konuşmak hakkına da sahipler.
Bu gözaltı kararını bir savcı verdiyse, o da suç işlemiş, polis kendiliğinden harekete geçtiyse o emri veren de suç işlemiş.
İşlenen suç, vatandaşların Anayasa ile teminat altına alınmış haklarının kullanılmasını engellemek için hürriyeti kısıtlamak!
Türkiye’de demokrasi bu kadar işte!
Bir polis şefiyle, bir savcının iki dudağının arasına sıkışmış bir demokrasi!