Eski AKP milletvekili ve Yeni Şafak yazarı Mehmet Metiner, bugünkü yazısında Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliği konusunda Türkiye’nin tavrını kritik etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Olumlu düşünmüyoruz” açıklamasıyla ilgili “Doğru tavır da bu” görüşünü dile getiren Metiner, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin elindeki veto kartını heba etmemesi gerektiğini yazdı.
Metiner, “İsveç Dışişleri Bakanı’nın Başkan Erdoğan’ın ilk açıklamasına verdiği “Büyük güçler arkamızda. Türkiye’nin bizimle olması kendi çıkarına olur” tarzındaki küstah ve tehditkâr cevabından hemen sonra “Müzakereye açığız, şartlarımız var” açıklamasının gelmesi doğrusu ağrımıza gitti.
Evvela o tehditkâr ifadelerin karşılıksız bırakılmaması gerekirdi.” düşüncesini dile getirdi.
ABD’ye asla güvenilmeyeceğini daha önce Türkiye’ye verdiği taahhütleri yerine getirmediğini yazan Metiner, şöyle devam etti:
Diyeceğim o ki Türkiye kendi haklı koşullarının yerine getirildiğini fiilen görmedikçe asla elindeki veto kartını kâğıt üstündeki beyanlara aldanıp işlevsiz hale getirmemelidir.
Suriye’nin kuzeyinde adeta devletleştirilen PKK’ya verilen tüm silahlar toplatılmalı, kantonal yönetime ABD’nin sağladığı askeri, siyasi ve maddi himayeler sonlandırılmalıdır.
NATO üyesi malum Avrupa başkentlerinde de benzeri duyarlılık ittifak ruhuna uygun bir biçimde fiilen ve resmen gösterilmelidir.
İsveç ve Finlandiya da bunun gereklerine uygun yeni bir pozisyon almalıdır.
Bütün bunlar yapılmadan sözde antlaşmalara güvenip veto hakkını işlevsiz kılan bir Türkiye, NATO çatısı altında kendine iki yeni düşman daha ekleme yanlışlığına düşecektir.
Dahası, Rusya’yı da karşısına alma yanlışlığına düşmüş olacaktır ki bu Türkiye’nin her anlamda elini zayıflatmak sonucunu doğuracaktır.
Demokrasi ve Birlik Derneği’mizin değerli genel başkan yardımcısı Av. Ebubekir Elmalı’nın dediği gibi, Türkiye asla ABD ve Avrupa’nın Rusya’nın neo- izolasyonu projesine ortak olmamalıdır.
Sonsöz:
Karşınızdakiler kesin kararlı olduğunuzu ve koşullarınızın pratikte kabulünün gerçekleşmemesi halinde asla geri adım atmayacağınızı bilirlerse sonuç alıcı bir müzakereye kapı aralamış olursunuz.
Değilse “ikinci defa yanlış yaptık“ demek zorunda kalırız.
Biz demesek de inanın günün birinde birileri kalkar tıpkı Reis’in önceki yönetimlere dediğinin aynısını bizim yönetimimiz için der.
Reis’in bu kararlılığına denk düşecek siyasi ve diplomatik bir dili kuşanmak bu süreçte hayati öneme sahip diyorum."
Yazının tamamını okumak için tıklayın