Yeniçağ gazetesi yazarı Enes İslamoğlulları, tartışmaya yol açan Validebağ'da cami inşaatı projesine ilişkin olarak, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in "İbadet sevgisi ile tabiat sevgisi karşı karşıya gelecek sevgiler değildir. Câmide hayat var" sözlerini eleştirdi. Görmez'e "Bu “hayat var” dediğin câmi, Validebağ Korusu’nda sökülen ağaçların hayatları üzerine inşâ edilecek câmi mi?" sorusunu yönelten İslamoğulları, "Bahsettiğiniz camiye haram para dolu ayakkabı kutusuyla girmek serbest mi olacak?" ifadesini kullandı.
İslamoğulları'nın Yeniçağ'da "Mehmet Görmez’in câmileri..." başlığıyla yayımlanan(27 Ekim 2014) yazısı şöyle:
Tamam Hocam!
Seni anlamak çok zor olmasa gerek... “Câmide hayat var..” diyorsun. “Geç kalma, genç gel..” diyorsun. Vazifeni yapıyorsun bir yerde... Koltuğunun karşılığı olan vazifenden bahsetmiyorum elbet, hiç değilse cübbenin, hiç değilse sarığının, hiç değilse ilminin hakkı olan vazifenden bahsediyorum... Ama sen yine söyle de iyice aklımıza kazınsın Hocam... Bu “hayat var” dediğin câmi, Validebağ Korusu’nda sökülen ağaçların hayatları üzerine inşâ edilecek câmi mi?
Yahut ayakkabıyla girmenin yasak, haram para dolu ayakkabı kutusuyla girmenin serbest olduğu câmi mi?
Seçimlerden evvel seçim hutbesi okuttuğun ve iktidarın emrine âmâde kıldığın câmilerden mi bahsediyorsun yoksa sen?
Söylesene Hocam!
Senin bu “hayat” dediğin, minberlerinden bugünün tek parti düzeninin ayakkabılarını cilâlattığın, kutusundakilere ise meşrûiyet kazandırdığın câmilerde mi?
Senin bu “hayat var” dediğin câmilerinde, Allah’ın kelâmıyla “Bakara-makara” diyerek alay edene tek kelâm edilebilir mi?
Kim olursa olsun, ne olursa olsun hırsıza “hırsız” , yalancıya “yalancı” , ahlâksıza “ahlâksız” denilebilir mi?
Rüşvet alsak meselâ, kolumuzda taşıdığımız vesikası ile gelsek, kaybettiğimiz haysiyeti, kaybettiğimiz onuru, kaybettiğimiz hayatı senin câmilerinde bulabilir miyiz?
Genç sayılmayız ama geç kalmış da sayılmayız!
Lâkin sizin “gençlikten kastınız nedir?” onu da bir bilelim Hocam!
İranlı Rıza kadar genç olsak kifâyet eder mi mesela?
Biraz geç kalmış olsak da harâmiler treninin son vagonunda kendimize yer bulabilsek, biz de sizin şu “hayat var” dediğiniz câminizin önüne son model arabamızla gelsek bahsettiğiniz câmideki hayatı yakalamış oluyor muyuz?
Yâhut cüzdanımız 1 milyon şahsî parayı alabilecek büyüklükte olsa, emniyette, mahkemede, cezâevinde olduğu gibi sizin câminizde de Bakan çocuğu muamelesi görebiliyor muyuz?
Hiç çıkmasak senin “hayat var” dediğin câmilerinden, vakıf kurup rüşvet toplayabiliyor muyuz genç yaşımızda?
Gemimizi Bezm-i Âlem Valide Sultan Câmii’nin tam karşısına demirleyebiliyor muyuz?
Ali İsmail kadar genç olsaydık meselâ, yahut Berkin kadar, câmilerinize sık sık da geliyor olsaydık üstelik, bir Fatiha lûtf’ediyor muydunuz ardımızdan câmilerinizde?
O vakit sen söyle Hocam!
Dilediğimizce yalan söyleyebiliyorsak, dilediğimizce iftira edebiliyorsak, dilediğimizce ahlâksızlık yapabiliyorsak, dilediğimizce çalabiliyorsak ve sen “hayat var” dediğin câmilerinde bütün bunları aklayabiliyorsan senin câminin Orta Çağ kilisesinden ne farkı var?
Senin “hayat” dediğin bu kokuşmuşluksa, o hayat size kalsın!
Sen canını sıkma sakın Hocam!
Biz o câmiye bir gün elbet geleceğiz...
Hayata değil, ölüme geleceğiz... “Nasıl bilirdiniz?” diye sorduğunuzda siz, “yalancı” bilirdik, “müfteri” bilirdik, “vicdansız” bilirdik, “ahlâksız” bilirdik, “vurguncu” bilirdik, “soyguncu” bilirdik demeye geleceğiz..
Dini sömüren, din üzerinden insanları sömüren sâdık bir âzâsı olduğunuz devr-i iktidarınızı, dinin asıl sâhibine şikâyet etmeye ve bir utanç çukuruna defnetmeye geleceğiz...