MİT, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili davaya, eski Kontrt-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün ifadesini yolladı. 90’lı yıllarda MİT raporlarının basına sızması üzerine 24 Şubat 1995’te MİT Müsteşarlığı Teftiş ve Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan “İnceleme Raporu”nda Mehmet Eymür’ün kurum içerisinde alınan ifadesi de yer aldı.
T24'ün ulaştığı ifadesinde Eymür, teşkilattan sızan bilgiler hakkında görüşlerini aktarıyor, MİT'in yutdışındaki bazı operasyonları hakkında bilgi veriyor. "PKK, DEV-SOL ve ASALA'ya yönelik" MİT operasyonlarından söz ederken teşkilatın Alaattin Çakıcı ile temas kurduğunu belirten Eymür, bu ilişkiyi "Gerek Ermeni-ASALA faaliyetleri sırasında, gerekse PKK faaliyetleri ile ilgili yurt dışı çalışmalarda ihtiyacımız vardı. Normal adamlara yaptırmak mümkün değil. Vurucu kırıcı adamlara ihtiyacımız var" sözleriyle gerekçelendiriyor.
Eymür, "MİT'in silahşoru", "Bay Pipo" gibi sıfatlarla da anılan, MİT'te etkin görevler aldığı yılların ardından 26 Eylül 1990'da DEV-SOL'un üstlendiği saldırıda hayatını kaybeden Hiram Abas'ın Alaattin Çakıcı ile birlikte "Beyrut'ta Ermenileri öldürdüğünü" de aktarıyor. Eymür, ifadesinin bu bölümünde Çakıcı için, "Atina’da Agop Agopyan’ı bu öldürdü ve Beyrut’ta Hiram Bey ile Ermenileri öldürmüş" diyor.
Eymür, bir dönem çok yakın olduğu Susurluk hükümlüsü emekli Yarbay ve eski MİT görevlisi Korkut Eken için, "Yapı itibariyle kimin yanındaysa onu sahiplenir. Hatta amiyane tabirle, köpek bile eski sahibine havlamaz, ama bu bize biraz fazla havlamaya başladı. Çok yanlış işlere girdiğini biliyorum. Uyuşturucu kaçakçılarıyla bir tane Oran’da ev almış. Kolombiyalı bir hostes ile yaşıyormuş. Kadın uyuşturucu kuryeliği yapıyor. Bir hırs bastı herhalde, büyük paralar dönüyormuş" ifadesini kullanıyor.
Daveti üzerine gittiği Semra Özal'ın, "kızı Zeynep Özal'ın etrafı Ermeni dolu bir davulcuya kapılmasından" yakındığını "Acaba Ermenilerle bir tertip içine mi giriyoruz" diye sorduğunu ve istihbarat istediğini" aktaran Mehmet Eymür, daha sonra "Kızınızı çekmeniz lazım bu muhitten" yolunda görüş ilettiğini anlatıyor.
Eymür, ifadesinde 1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi'yi öldürtdükten sonra Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılan Mehmet Ali Ağca ile onu yurt dışına çıkaran Susurluk skandalının kilit ismi ülkücü Abdullah Çatlı'nın "girdiği işlerin ne kadar sakat olduğunu" belirten bir rapor hazırladığından da söz ediyor.
'Dündar Kılıç devlet üstü bir güçtü'
Mehmet Eymür’ün "Özel İstihbarat Daire Başkanı" olarak 14 Şubat 1995'te, saat 14:00'te verdiği kayda geçirilen ifadesi, ara başlıklar T24'e ait olmak üzere, şöyle:
'Sorguda iyi muamele yaptığımızı söyleyemem'
Çok gizli sorgu yaptığımız halde sızdırıldı. Bizde Hacı Ali Aslan’dan sızdı. Atilla Aytek’in akrabasından sızdı. Adam çok büyük bir infial gösterdi. Buraya gelişini hazmedemedi. Hapishanelerde gücü var. Erol Simavi, Şarık Tara buraya beni getirdi, dedi. Biz de tamamen kaçakçılık faaliyeti ile ilgili sorgu yapıyorduk. Abuzer Uğurlu, Behçet Cantürk’ü aldık. Olay büyüdü. Aracılık yapmak isteyenler en yakın arkadaşlarımı buldu. Paşalar devreye girdi. Kaçakçılık olaylarını delillendirmek lazım. Bunu tam yapamasak da dört-beş sene hapishaneye attırdık. Çok iyi tesir etti. Sorguda çok iyi muamele yaptığımızı söyleyemem. Her ne kadar iddia ettiği gibi sorguda işkence görmedi. Sorguya almak kolay değil, ezildi. Fakat müthiş yalancı bir adam. Psikolojik bozuklukları da var. Kokain içiyor, uyuşturucu kullanıyor. Neticede fezleke düzenlendi, mahkemeye gönderildi.
'Burada hiçbir şey gizli kalmıyor'
Bu Atilla Aytek’le bana düşman oldu. Atilla Aytek’in fazla bir rolü yok. Biz aldık sorguya, o ikimizi birden hedef aldı. Bu yüzden çok başım belaya girdi. Mahkemelerde bizi suçladı, hakimlere hakaret etti. Bu yüzden 2-3 yıl yerine, 4-5 yıl hapis yattı. Nuri beyin de adı karıştı Dündar Kılıç ile ilgili, Müsteşar Nuri Bey ile ilgili buraya sorguya geldi. Dinledi. Tabi o da bir rahatsızlık verdi ona. Burada hiçbir şey gizli kalmıyor, her şey herkesin kulağına gidiyor. İş görevsellikten çıkıyor.
'Vurucu, kırıcı adamlara ihtiyacımız var'
Alaattin Çakıcı konusu şöyle:
Bu gerek Ermeni-ASALA faaliyetleri sırasında, gerekse PKK faaliyetleri ile ilgili yurt dışı çalışmalarda ihtiyacımız vardı. Normal adamlara yaptırmak mümkün değil. Vurucu kırıcı adamlara ihtiyacımız var. Güvenlik Dairesi kurulduğu için karşı operasyonlar yapmamız gerekiyordu. İstanbul’la görüşüyormuş Alaattin Çakıcı. O tarihte İstanbul’dan resmi yazı ile gönderildi. Babası ve kız kardeşi DEV-SOL tarafından öldürülmüş. Son derece müspet bir yazı geldi. Neticede biz bununla ilişkiye girdik. PKK’nın anahtarını yurt dışındaki arkadaşlarımız ele geçirmişti. Biz bunları arkadaşları ile çiftliklere yerleştirdik ve yurt dışına gönderdik. Yetiştiren Korkut vardı. Yurt dışına Yavuz Ataç ile gittiler. Alman polisi burayı bastı, arama yaptı, kapattı. Eleman pozisyonundaydı o zaman.
'Hiram Abas, kafasına sıkın, dedi...'
'Sayım günü ziyaret ettim, doğru'
Neticede ben 1988’de ayrıldıktan sonra bir iki kere Antalya’ya geldi. Şunu tanırsın diye birkaç kere müracaat etti. Etiler’deki evi ziyaretim sayım günü doğru. Daireden bir arkadaşım vardı. Demir Ural hasta, anjio. Bir akşam gece kulübünde olay çıkartıyor. Sezercik var, Cavit Çağlar’ın oğlu da var. Başına şişe vuruyor, yarıyorlar. Kafadan yaralanmış. Demir Ural kardeşim gibi çok iyi arkadaşım. Sezercik Alattin’in himayesinde olduğu için ben Alattin’in yanına gittim. Demir’in konusunu hallet, al götür dedim. Hanımı da evdeydi. Öleni ilk görüyorum. Eşofman giymiş. Bir çay içtik, bir şeyler ikram etti. Tabanca ne taşıyorsun. Brodway bende. Kız iki tabancası varmış gösterdi. Böyle bir ziyaret var, böyle bir konuşma var. Sebep Demir’e bağlı. bak rica ediyorum, senin himayende olduğu söyleniyor, al götür, işi tatlıya bağla. Bütün görüşmem emekliyken bu.
'Bu adamları beslemenin
yararı olmadığını konuştuk'
İstanbul’da yemek yerken de birkaç kez karşılaştım. Gece kulüplerinde, meşhur restoranlarda. Resmi görüşme, görevsel ilişki yok. 5-10 gün evvel Selamoğlu’larda çiftlikte yemek yerken baktım o da orada. Bizim Yavuz’u bekliyormuş. Sarı Hüseyin teknikten, yeğeni Osman Bar var, babası Albay, bu da Alaattin ile beraber çalışıyorlarmış, Belçika’da. Onları gördük, geldiler masamıza oturdular. Sonra Yavuz geldi. Bizi görünce rahatsız oldu. En son gördüğüm o. Yemek yedik bir sene geçiyor. Çünkü bugün gelişimin yıldönümü, tam bir sene.
Tabii geldikten sonra dairede birtakım olumsuzluklar gördüm. Düzensizlik vardı hesaplarda. Eleman görüşmelerinde raporlar yazılmıyor. Birden bire alerjik hale gelmek istemedim. Birkaç kez Alattin konusunu Yavuz’a bahsettim. Bilmiyorum ki olumsuz konuşsam haber onlara gidiyor, rahatsızlık yaratıyor. Çekineceğim yok da. Teşkilat işinin bir alışveriş gibi olduğunu. Bundan bir menfaat sağlamamız bu adamları beslemenin ve yardım etmenin hiçbir yararı olmadığını birkaç kez konuştuk.
'Agopyan’ı bu öldürdü ve
Beyrut’ta Hiram Bey ile Ermenileri öldürmüş'
Ben tabii bu tip insanları çok tanıdım. Ama Allah’a şükür bunlarla şahsi bir şeyim olmaz. Çünkü yapılarıyla yapım uymaz. Ben gördüğüm yerde selamlaşırım. Hiçbirinin işe yaramadığını, karakterlerinin bozuk olduğunu, hep menfaat peşinde olduğunu bilirim. Alaattin Çakıcı’ya karşı ben baştan beri bu olaylardan önce menfiyim. Çünkü bunların ne bir dostluğu dostluktur. Mesela iki üç kere rica ettim şunu hallet diye. iki üç sene önce söylediğini halen yapmış değil. Biz bittik, şimdi Yavuz ağabeyi çıktı.
Ama tabii önemli olan bu ilişkilerin teşkilata zarar vermemesi.
'Kendimi bu kadar frenlemek
mecburiyetinde miyim'
Ben emekli olduktan sonra yanıma bir tane şoför aldım. Eski ülkücü, Torumtay Paşa’nın şoförlüğünü yapmış bir çocuk, sağlam, görüşürüm, severim. Dayım rahmetli oldu. Bebek’teki evin üst katı onun, dayıma ait. Griş annemin, onun üstü ölen dayımın. Onun üstü de anneannemin, anneannemin üstünde ablamlar oturuyordu, ablamlara küçük geldi çıktı. Ankara’daki dayımın ölümünden az evvel, anne oraya birisini bul, anne para almayalım, annem yaşlı seksen küsur yaşında, yalnız. Turan’a söyledim. Vahit Kayırıcı da eski bir ülkücü, karısı da hemşire. Tercih ettik. Biz buna 500.000 TL sembolik bir kira almak suretiyle Bebek’teki eve oturttuk. Aşağı yukarı bir sene evvel dayımların evi olduğu için o çocuk çıktı. İş telefonları var. Bunu bilen bana yakın Yavuz var. Korkut bana müthiş bir düşmanlık içinde. Ben rapor olayına kimseyi karıştırmadım. Ama Korkut size kızdı, ayağa kaldırdı, yemin etti diye. O herkese sormuş tanık, sanık? Açığa alındı tabii ona kızdı biz emekli olduk. Kendimle birlikte yük aldım, bir de bunu taşımak zorunda kaldım. Kimseyi karıştırmadığım halde ortada kaldı. Ortada kalınca ne yaptı? Bir sürü eşimiz dostumuz var. Bu bir iş kuralım dedik. İlk önce böyle bir babavari işlere yanaştı. Beraber iş yapalım diye ben niyetlendim de değil, Cumhurbaşkanı bile bilmem şey yapıyor. Ben kendimi bu kadar frenlemek mecburiyetinde miyim?
'Fabrika kurdum, Korkut'u ortak ettim'
Bu kadar senedir kendime en ufak bir şey parasal veya şerefsizce kimseden yapmadım. Kimseye bir imkan tanımadım. İddia olunabilir, ama iddia olunanlar belli kişilerdir ben yapmadım. Bu arada benim çok yakın bir arkadaşım bana parasal destek oldu. Onların içinde bunları iftihar olarak söylememin İstanbul’da Güray Kılıç vardı. Bir nevi bize bağış gibi bir şey bağlattırdı. Benle Korkut’u hiç ayırmadan, sonra Selamoğlulları benim akrabamdır. İşyeri kuruyorsunuz emekli maaşı ile olacak şey değil. Aile varlığım iyi ama fabrika kurduk. İki evi sattım. Oran’daki evi sattık. Dayım Allah razı olsun çok destek oldu. Ben de Korkut’u (Eken) kendimden hiç ayırmadım. Fabrikaya ortak ettim. O da gitti başında bulundu. Ben buradan büroya oturdum baya sahiplendik. Ev sahibi oldu, evi yoktu. Araba sahibi oldu. Arabayı sattı başka araba aldı bizim Selamoğulları da hep yardım etti. Yani maddi olarak da büyük bir sıkıntı geçirmeden o devreyi atlattı. Ondan sonra bu ben Antalya’dayken Emniyet Genel Müdürlüğü'nden teklif almış, bana telefon etti, ne diyorsun, ben valla devlet işinde küskünlük olmaz, sen bu işi bilen adamsın, git memnun olurum senin böyle bir yere girmene, destek olurum ve bu başladı.
'Mehmet Ağar’la alıp vermediğim yok'
Zaman zaman görüşüyoruz da, dedi ki Mehmet ağabey ben hiçbir kötü bir şey söylemiyorum sizin için, ben de dedim ki bizimki görevsel bir şey. Benim Mehmet Ağar’la alıp vermediğim yok. Benim ne onun yerine gelme düşüncem var, ne de o benim yerime gelir. Böyle bir çıkar kavgası olan insanlar da değiliz ki. Biz dedim fazla geniş tutulan bir rapor, belki içinde birtakım şeyler yalan yanlıştı. Haber kaynakları belki yönlendirdi. Netice itibariyle benim kimse ile şahsi bir davam yok. Benim buraya gelme durumum olduğu zaman Korkut’un da haberi oldu. Hatta o zaman Başbakanımız Milli Güvenlik Kurulu’ndan çıkarken Mehmet Ağar ile Ünal Erkan ile gitmişler. Benim de haberim oldu tabii benim geleceğimi de duymuşlar. Bu gelirse biz onunla çalışamayız diye ama müspet bir cevap alamamışlar ve bununla ilgili Korkut’a anlattığım halde bak gider Ünal Bey ile görüşürüm dedi. Sonra bu birden bire yok oldu piyasadan. Hatta bir gün aradım bir hayırlı olsun bile demiyorsun, dedi ki siz bana geldiniz mi ki. Dedim ki bunadın mı ben karımla geldim, bir de ayrı geldim, içeceğimi getirdim, ayıptır söylemesi çikolatamı getirdim. Anladım ki bahane mi arıyor başka bir şey mi arıyor.
'Servis hızlı değil diye ateş ediyor'
Neticede bundan biraz koptuk. Bunda başka faktörlerin de payı var. Dedi ki müşterek tanıdığımıza biraz davranışlarını beğenmediğini, bunun bu yaşta hâlâ babalığa özendiğini, benim çocuğum bile bundan daha akıllı. İki gün Alattin Çakıcı ile gezdi, bilmem kim ile gezdi. Gölbaşı'na gidiyor, restorana oturuyor. Servis hızlı yapılmadı diye tabancayı çıkarıp havadan ateş ediyor. Garsonlar geliyor, elini öpüyor. Çıkarken para almıyor. Bunlar ters işler, bunları devletin Yarbay’ı (Korkut Eken emekli yarbaydı, T24) yapıyor. Bunları yüzüne de söylüyorum, arkasına değil, belki bunlardan buruldu. Sonra ailevi problemleri olmuş hanımı intihar teşebbüsünde bulunmuş, kızı problemli. Bu arada hanımlar görüşüyor. Bu böyle kendini çekince ben hanıma dedim ki ne gidiyorsun, gitme. Ya benim buraya gelişimi hazmedemedi. Ya da kendi bir şeyler bekliyordu.
'Engin Civan vurulmadan bir
gün önce telefon görüşmesi var'
Bu arada benimle çalışan Yavuz (Ataç, T24) ile bunlar eskiden beri kanlı bıçaklı düşman. Benim gelişimle bunlar ahbap oldular. ben buraya geldim, sayın müsteşarımız da Yavuz’u tutuyor. Çünkü bir sürü boşluk içinde bunun ağzı laf yapıyor. Kuzey Irak’ta çatışmalar var. Yani güvenilir bir adam olarak empoze etmiş. Ben mesleki olarak aynı görüşleri paylaşmadığım halde bir şey söylemedim. Çünkü takdir hakkı sayın müsteşarın. Birdenbire müdahaleyi de lüzumsuz buldum. Ancak tabii Yavuz ile ilgili emeklilikte olumsuzluklar yaşadım. O bir soru işaretiydi. Bir, silah taşıma işini organize eden Yavuz’du. Asker orijinli kişilerde daha bir doyumsuzluk oluyor. Ben de bir asker çocuğuyum, ama bu bir müşahede. Sonra dairede kendim incelemeler yaptım. Telefon kayıtlarına baktım. Engin Civan’ı vuranla bizim Yavuz’un bir gün önce telefon görüşmesi var. Sonradan öğrendim ki, Uğur Çakıcı (Alaattin Çakıcı'nın daha sonra öldürttüğü eşi, T24) buraya gelmiş, lojmanda bunlarda kalmış, bu karısı ile gitmiş onlarda kalmış. Yani çok daha derinlemesine münasebeti var Yavuz Ataç’ın benimki tamamen görevsel. Yavuz Ataç’ın işine geliyordu birçok bilginin gitmesinde de rolü var sanıyorum.
'Ağar’ın benden tedirginliği var'
Ben tahmin ediyorum, Mehmet Ağar’ın benden tedirginliği var. Bu durmaz yine rapor yazar. Tahmin ediyorum, bunu burada montaj yapanlar var. Birkaç senedir bu adamı kullanmıyoruz kaçıncı bu mektuplar. Müsteşarın böyle bir evrakı imzalayabileceğini düşünebiliyor musunuz? Mümkün mü? İsrail’de oldu bu konuşmalar Mehmet Ağar ile bir görüşmem sırasında iyi ki buradasın. Yoksa bize bir haber gelmişti Güneydoğu’da ihalelere katılan bir adam, sen şimdi saat 2’de İzmir’de olacakmışsın. Bırak, bana sor.
Bak biz seninle eskisi gibi olamayız. Ama görevsel bir bağımız var. Benim seninle ilgili hiçbir çalışmam yok, teminat veriyorum. Ama bütün bunlara inandırmadık genelde. Çünkü İstanbul’da iki gerillanın öldürülme olayını bize monte etmeye çalıştılar. Bizim kullandığımız elemanların üzerine gitmeye başladılar, onları vuracağız, öldüreceğiz gibi. Bunun teferruatını müsteşarımıza yazdım. Ama benim şahsi müşahedem şu.
'Köpek bile eski sahibine havlamaz
ama Korkut bize fazla havlamaya başladı'
Korkut (Eken, T24) yapı itibariyle kimin yanındaysa onu sahiplenir. Hatta amiyane tabirle, köpek bile eski sahibine havlamaz, ama bu bize biraz fazla havlamaya başladı. Çok yanlış işlere girdiğini biliyorum. Uyuşturucu kaçakçılarıyla bir tane Oran’da ev almış. Kolombiyalı bir hostes ile yaşıyormuş. Kadın uyuşturucu kuryeliği yapıyor. Bir hırs bastı herhalde, büyük paralar dönüyormuş.
'Bu Abdullah Çatlı’lar falan
bir ekip kurmuşlar infaz ekibi diye'
Bu Abdullah Çatlı’lar falan bir ekip kurmuşlar infaz ekibi diye. Bu irtibatın yardımcıdan kaynaklandığını tahmin ediyorum. Bizim yaptığımız kritik sıkıntılı bir iş, çok gizli yürütülmesi gereken bir iş. Bu faaliyetleri çözerken birçok bilgiye sahip oluyoruz. Önemli olan bunlara karşı mücadelede kullanmak istemem. Aksi takdirde Türkiye bundan çok büyük zarar görür. Ben bunu müsteşarımıza da söyledim. Ya biz bu işleri kaçakçılık, kara para, karşı terör faaliyetlerini tamamen bırakacağız ya da iki teşkilatı birbirine düşürmeden uygun bir formül ile yürüteceğiz. Teşkilatı güçsüz bırakmadan, şamar oğlanı gibi kullanmadan hep birlikte elbirliği ile yapmamız gerekir.
'Ahmet Özal Başbakan'a da
gitmiş, kasadan bantlar çıkmış'
A. Özal Başbakan'a da gitmiş. Kasadan bantlar çıkmış. Onlar bizim sorgu bantlarıdır. Burada onu küçük düşürecek çok şeyler var. Oflu Osman var mesala, kerhane açarak bugünlere geldiler diyor, tahmin ediyorum. Öyle bir mesaj vermeye çalışıyor.
'Yeşil başlı başına bir teşkilat'
Yeşil olayı şu. Ben daha önce tanımam Yeşil’i. Geçen yıl Eylül ayında İç istihbarattan (ismini vermeyim) Yeşil isimli kişinin Elazığ’ın elemanı olduğu, ihale usulü işler yapacağını, çok becerikli olduğunu bildiren bir rapor verdi. Ben de gelsin görüşelim, dedim. Bizim Türkiye’de değil, yurt dışında işimiz. Ankara’da sorgu yeri bile varmış, adam başlı başına teşkilat. Çalışmaya başladık. İki tane adam var. Biri Tarık Ümit biri Muzaffer Yıldırım bunlarla görüştük. Planlı faaliyet haline de getirdik. Fakat emniyetle işimiz zor. Onlar bizimle çalışmasını istemiyor. O söylediğim raporda (İranlılarla ilgili) çok geniş bilgiler var. Tamamen tertipvari. İsterseniz tamamını müsteşarımıza arz ederim.
'Fabrika için Dünya Bankası'ndan kredi aldık'
Nasrullah Ayan, çok eski Mikdat ile beraber görüştük. Halen temaslarımız var. Ben bu fabrikayı Nasrullah Ayan’ın şirketine sattım. Tüveng Holding'e maliyeti 1 milyon dolara mal oldu. 600 bin dolara çıkacaktı, Korkut’u oturttuk 1 milyon dolara çıktı. Ben bu fabrika işinden bıkmıştım. Çünkü ticaret yapamıyordum. O kadar güzel bir fabrika yaptık ki, Dünya Bankası'ndan kredi aldık. Geldi gördü teşekkür mektubu yazdı. Dayım ölmeden bir kerede verdi kapattı. Bizim aile borcu pek sevmez. Mardin’den gelince ilk evimi arabamı almıştır.
'Halen Öcalan ile ilgili yardımı oluyor'
Nasrullah ile ilişkim eniştem onun yanında koordinatörlük yaptı. Bir amiralin oğlu onun genel müdürüydü. Nasrullah ile iş dışında özel irtibatlarım çoktur. Bir gün yine İstanbul’a gittiğimde yanına gittim. O zaman kral adam, Gayrettepe’de kompiturize bir bürosu var. 1000 kişi çalışıyor yanında, birkaç kuruluşu var. Fabrikayı bir müşteri bulursam satacağım dedim. Ben alayım dedi. Fabrikayı kârlı bir hale sokamadık. Körfez krizi, turist gelmedi ama geçimimizi sağladı ama çok kârlı değildi. Belgeleri istedi verdim, enteresan bir konu dedi. Sudan para kazanmak, hammadde yok, yer altı suyunu alıyoruz filtreliyoruz. Düden şelalesinin kolu üzerinde. 10.000 TL’lik 4’lü paket satıyoruz. Fakat benim yapacağım bir iş değil. Her şey denk geldi. Ne verirsin, ne olur? Biz 850 bin dolara anlaştık. İki yeğenim, bir baldızım İstanbul’da bir sınıf arkadaşım, bir Korkut. İlk aldığımız parayı Korkut’la arkadaşıma verdik. Sonra Nasrullah Ayan battı 600 bin dolar alacaklıyız.
Cumhuriyet’te bizimle ilgili bir bölüm çıktı. Halen Abdullah Öcalan ile ilgili yardımı oluyor. Resmi ilişkim devam ediyor.
Semra Özal: Kızım, etrafı Ermeni
dolu bir davulcuya kapıldı
Semra Özal’la kızının evliliğinden dolayı Başbakanlık konutunda görüşme yaptığım doğru. Bunun raporu da var, ben Semra hanımı tanımam. Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan ile ilişkim var. Yazın Bayramoğlu’nda evinde kaldım. Bir gün telefon geldi hanımefendi seninle konuşmak istiyor, dedi. Telefon verdi, aradım. Ne zaman görüşürüz. Evim orada. Çankaya’da oturuyordum, akşam gelirim, dedim gittim.
Görüşmemizi müsaade eder misiniz müsteşarımıza nakledeyim, dedim. Tabii tabii dedi. Kalktım geldim, oturdum hem raporumu yazdım. Müsteşarımızla ilgili konuşmasını da kendisine naklettim. Bana bir kızdı yerinden hopladı sen benim istikbalimle mi oynuyorsun? Ben iyi bir şey yaptım zannediyorum. Ben orgenerallik bekliyorum dedi. Dedim ki orgeneralden çok var da MİT Müsteşarı'ndan bir tane var. Ben ne bileyim sizin öyle tepki vereceğinizi, kızacağınızı dedim. Çocuk gibi enteresan, ben şimdi gidip görüşsem dedi. Gidin görüşün dedim. Ben sordum, iznini de aldım. Müsteşarımıza arz edeceğimi söyledim dedim.
'Kızınızı çekmeniz lazım bu muhitten'
Neticede Zeynep’in (Özal, T24) işini de söyledim. Dedi ki, İstanbul Bölge Kişiye Özel yazalım . Ondan sonra da ben devreden çıktım. İstanbul’dan bilgiler geldi. Ajda Pekkan vs gittim. Menfi bazı şeyler var etrafında. Dejenere bir muhit. Kızınızı çekmeniz lazım bu muhitten . Gece kulüpleri kız da müptezel bir hayatın içindeydi. Falcılar falan. Çocuklar evlenecek nasıl yapsak legal olmaz.
“Elimize yüzümüze bulaştırdık'
Mehmet Ağar’a söyleyin, o kursa gitti Amerika’da, yok. Ünal beye söyleyin o pek yanaşmıyor. Vallahi bu iş olsa olsa yer altı dünyasının birtakım adamları var. Vasıtalı olarak onlara söyleyim, onlar bunun bir kulağını büksünler. Çok iyi olur. Geldim müsteşara söyledim. Burada İskender Çolak var ona söyledim. Bunlar da sanki biz öyle demedik. Çolak, Ulucanlar’a söylemiş o da silahlı adamlarını yollamış Başbakan'ın emri diye ortalık allak bullak oldu. Yani işi elimizieyüzümüze bulaştırdık. Tabii gazetelik olduk, sesimiz çıkmadı. Onlardan da Semra hanımlardan da ses gelmedi. O olay öyle kapandı. Şimdi arada sırada canlanıyor.
Dündar Kılıç’ın benden ödü kopuyor. Emekliyken Mete’yi ona gönderdim. Necati Fil vardı emekli oldu. Yılmaz Güney’in kardeşi kumarhane işletiyordu. Mete ve Necati birlikte çalışıyordu. Kumarhaneye gidiyorlar, cepleri yabancı sigaralar o zaman. Cüzdanlarda paralar. Necati, Yılmaz Güney, Mete, Şükrü Balcı çağırdı diye gitti. İstanbul Em. Md. Yardımcısı oldu. Sonra emekli oldu. Necdet Küçüktaşkıner ile işyeri açtı. Avukatlık bürosu açtı, bozuştular. Mete, Antalya’yı aradı. Eski küskünlükleri unutalım dedi. Eşiyle geldi. Biraz rahatsız. Neticede Dündar Kılıç’ın yanında çalışıyor. Sen avukat adamsın her yerde çalışabilirsin dedim. Kafkasya’dan adam getirtiyormuşsun Dündar’ı vurdurmak için Kafkasya’dan bize gelen oluyor ama hanımın akrabalarından, o Kafkasya’dan olduğu için. Ben belli bir görev yaptım. Sen de bilirsin memurluk yaptın. Ben olmasam X şahıs yapardı benim yaptığımı, ben Dündar’la muhatap bile olmak istemem. Ben devlet memurluğu yapmış adamım o yeraltı dünyasının adamı. Onunla ne alıp vermediğim olabilir ki , ben onu vurdurayım o gayet memnun gitti. Tabii Dündar yollamış bunu. Şimdi onu söyleyeyim. Geçen günde onu söyledim. Benden emekliyken bile korkan bir adam. Çıkıp da ben buraya döndükten sonra televizyona çıkıp üzerime gitmesi, ancak bir yerlerden güç alarak olur. Kesin bir şey bilmediğim için de kimsenin günahına girmek istemiyorum. Ama duyduğum kadarıyla Korkut gitmiş, biz polis olarak arkandayız, çık konuş, her türlü destek. O gücü bularak çıkıyor. Yoksa cesaret edemez. Tamamen tahrik. Bizim Nuri ağabeyimiz dahil.
'Abdullah Çatlı, Nuri beylerin eski adamı'
'Örtülüden alınıyor, bizim sütümüze kalmış'
Çok büyük paralar dönmüş bizim dairede. Kuzey Irak çalışmaları ile ilgili olarak. 5 bin dolarlık arabaya 8 bin dolar yazılmış. Örtülüden alınıyor. Bizim sütümüze kalmış. Ben çıkarıyorum, Abdullah Öcalan’a 100 bin dolar verebiliyorum. Bugün müsteşar da bu konuda yetki vermiş. Ama ben devletin parasına titizlenen bir adamım. Ama birçok olumsuz şey yaşanmış orada. Araba alınmış, niye böyle. 91 faaliyetinde bin liralık işe 5 bin lira ödenmiş. Geri kalanını dolar olarak kullanmışlar, kendine yakın adamlara ihtiyacı olanlara vermişler. Kimseye hesap yok, yazılı görüşme raporu yok. İstediğinle görüşüyor, kendisini yetkili göstermiş. Üst makamlara da iş çıkarılmış tabii. Müsteşarın teveccühünü kazanmış. 50 tane Alaattin Çakıcı için devreye girmiş. Mehmet Ağar ile gidip konuşmaları var. Bir Allah'ın kulu da çıkıp da demiyor ki, Mehmet beyi diyorlar esas bu adam işi himaye ediyor. O işlerine gelmiyor. Bugünlerde çok tedirgin, benim amacım bazı şeyler ortaya çıksın. Bunun teşkilat kademesinde bilinmesi gerekir. Benim 1000 tane gazeteci tanıdığım var. Ben de yaparım bu işin sonu yok.
'Oflu İsmail tomarla para vermeye çalıştı'
Yayın organlarında Of’lu İsmail tarafından kurtarıldığıma dair iddialar var. Neye dayanıyor bilmiyorum. Benim Bulgaristan’da beraber çalıştığım arkadaş öldürüldü. Onun doğruluk derecesi nedir bilmiyorum. Mardin’den mesaj olarak yolladım. Demirtepe ülkelerinde bu iş var. Kadınlar kapımdan eksik değildi. Bazen 7-8 kadın olurdu. ben yorgun olur yatardım. Viskilerini açardım onların. Hatta Burgaz’ın emniyet müdürü general bile benim evime gelirdi. O kadar iyi ilişkiler kurmuştuk. Tabii bunların o şartlar içinde yaşanması gerekirdi. Tabii o zaman Of’lu ile ilişkim oldu. O zaman yattığım kadın dahil hepsini buraya rapor etmiştim. Hiçbir şey gizlemedim. O zaman da Of’lu bana iş teklif etti. Sıkıyönetim zamanı. Diplomatik pasaportum var diye huduttan bir şeyler geçirmek için onları buraya yazdım. Döndü dolaştı, Of’lunun kulağına geldi. Bizim konuştuklarız hududa bilgi olarak gidiyordu. Günahı boynuna o zaman gümrükçülerle geliyor gidiyor bir paşamız vardı. Arda paşa. Benim buradaki raporlarım dönüyor dolaşıyor oraya gidiyordu. Günahı boynuna sıkıntıya soktu beni. Of’lu İsmail’den iki tane hediye aldım. Buraya rapor olarak yazdım. Bir tanesi rıpond çakmak, bir tanesi de firuze tesbih. Tomarla para vermeye çalıştı, almadım. Of’lu ismail’in çocukları beni arar yaparsa o yapar. Dürüst adamdır diye. Dündar Kılıç ile bir akrabalığı var.
'Çatlı ve Ağca’nın girdiği işler sakat'
Bir gazetede Abuzer Uğurlu’nun 1974-1979 arasında YILDIRIM takma adıyla teşkilatımızca kullanıldığı, MATARACI davası nedeniyle gözaltına alınan adı geçenenin, kaçakçılıktan başka bir MİT mensubunun İstanbul Ülkü Ocakları eski başkanı Komando Mustafa olduğu halde Beşiktaş’ta Sadettin Tantan’a teslim ederek ona iyi davranması istediği hususu:
Bu benim Bigali Paşa’ya yazdığım raporum. Bu Abdullah Çatlı’nın Oral Çelik’in Mehmet Ali Ağca’nın girdiği, Metin Günyol’un yaptıramadığı işlerin ne kadar sakat olduğunu, Bulgaristan’daki ne kadar olduklarını belirten rapordur. Ama ben nerelere verildiği, başka dış makamlara verildi mi hatırlamıyorum. Bigali Paşa ile bu operasyonlar yönünden KEspiyonaj’dayken ikaz mahiyetinde yazdığım bir rapor.
'Behçet Cantürk Türkiye için çok tehlikeliydi'
Behçet Cantürk’ün sorgulanışı sırasında Ağa Ceylan’ın adının verildiği, ancak ifadenin bu buluşmadan sonra örtbas edildiğine dair iddia; aslında edilmedi de maalesef emniyet falan kapattı. Bizim bura da üstüne gitmedi. Emniyet de üstünde durmadı. O zaman TDKP faaliyetleri vardı. Mikdat çok iyi bilir, Behçet Cantürk (öldürüldü, T24) hakikaten Türkiye için çok tehlikeliydi.
'Mumcu hakikaten iyi bir gazeteciydi'
Ceyhan Mumcu benimle görüşmek istiyor. (bu kısım silinmiş) .. istismar edilir diye. Bir laf söyleriz tersine alırlar (bu kısım silinmiş)… Eymür de şöyle söylüyor diye ki ben, Uğur Mumcu hakikaten iyi bir gazeteciydi, namuslu bir adamdı. (bu kısım silinmiş)…fikren anlaşamasam da (bu kısım silinmiş) ettiğim bir adamdı.
Kitap analiz yazmam konusuna gelince, şimdi ben esasında modern teşkilatlara bakıyorum. Üst seviyede görev yapmış kişiler, Fransız servis başkanının bir hatıratı var. Ben servis başkanı değilim ama Türkiye için ilginç bir konu. Propagandanın şekli olmaz bence. Ben o kitabı yazdım. Aytuğ Gül’e yolladım. Müsteşarımıza o zaman arz ettiğini çok teşekkür ettiğini söyledi. Dedim ki bu bir izin değil de en azından menfi bir şey varsa çıkaralım dedim. Bir kere rahmetlinin hatırasına anısına bir şey kalsın. Yapacağım da bir şey yoktu çünkü elim ayağım bağlıydı. Bir gücüm yoktu. Hani çok da isterdim görevde olup da çözebilmek isterdim, kim yaptı, nasıl yaptı, yapamadık tabii. Ancak oturup kitap yazdık. Tabii teşkilatta çeşitli yorumlara sebep olmuş, teşkilatı sattı. Halbuki ben işte Aytug Gül burada. Ben bu teşkilatı hakikaten seven adamım. Ben bu teşkilatı hiçbir zaman satmam. Yanlışlarım olabilir, kolay bir şey zannediyorum. O kadar da zorlandım ki, hem teşkilatı yıpratacak bir şey olmasın, hem okuyana enteresan gelsin. Fazla yıpratmasın çok zor iş yani.
'Nuri Bey'in Dündar Kılıç'la ilişkisi var'
Gruplaşmalarla ilgili olarak,
O zaman biz imzamızı attık, iyi niyet mektubu şeklinde. Bülent Öztürkmen’lerin sonradan bir imzasız mektubu çıktı. Biz zamanında baya idealisttik. O zaman Şenkal vardı. 33 kişiydik. O klik o zaman başladı. Rahmetli ile Bedri Özdemir’in çekişmesi. Rahmetliyi bütün yakınlığıma rağmen o konularda hatalı bulurum. Biz rahmetli ile çok çekişirdik, çakışırdık. Bedri beye de bir haksızlık oldu. İnanın şunu samimiyetle söyleyebilirim. Nuri bey davası onlar için bir çıkar davası. Bizim için mesleki bir dava. Aramızda çok değişik bir anlayış var. Araştırırsanız, yine Nuri beyin Dündar Kılıç ile ilişkisini çıkarabilirsiniz. Var, ben biliyorum ama söylememin önemi yok. Koskoca İstanbul Başkanı. Nuri beyin gidişinde benim bir rolüm yok. Müsteşarın yanına, 8. katta, Şenkal bey de vardı. Ne olursa olsun Nuri beyi de yalnız bırakmamak lazım. Çaresiz korumasız, hedeftir dedim. Kızları ile ilgili yayınlar çıktı. Televizyona çıktı. Eğer kızının ismini biliyorsam şerefsizim. Ama adamın hayatında teksif ettiği bütün şey benim. Kendi öyle düşündüğü için hepsinin altında ben varım sanıyor. Buradan gidişi, o kızları ile ilgili yayınlar zannediyor ki hepsini ben yapıyorum. Halbuki ben artık onları aştım. Nuri bey benim için bir hedef değil. Nuri bey DEV-SOL’cu olsa benim için hedef olur, hayat boyu düşman olur. PKK’lı olsa olur. Ama benim şimdi yani bir, yani bir insanın çıkar çatışması olur onun görevinde gözü vardır. Vakıf toplantısı oldu en fazla oy aldım. Ayrıldıktan sonra bir gün buranın kapısından içeri girmedim. Çünkü benim için yeni bir hayat başladı. Şahıslara küsülür kuruma küsülmez.
Mahir Kaynak yanlış bence. Özcan Koç çok hatalı tehlikeli bir adam. Yöntem çok ama bu yönden zayıf bir teşkilatız.ama gittikçe inisiyatif kaybediyor bu teşkilat.
'Ordudan gelenlere güvendiğimi söyleyemem'
Özel istihbarat dairesinde yürütülen faaliyetler konusunda, personel arasında mevcut spekülasyonlarla ilgili olarak,
Şimdi orada iki-üç tim var. Bir birincisi ordudan gelmiş, çok fazla güvendiğimi söyleyemem. Teşkilatta senelerce çalışmış ama kalemi olmayan bir grup var. Konukevinde eşlerinin yanında hava attıklarını duydum. Birgün müsteşarın helikopterinin gelecek. Kespiyonaj kata gitmişler, buradan çıkın.
Dedim ki, kimse sizi görmemiş ama hepsine tembih ediyorum ama bu insan karakteri. Benim de sıkıntım bu. Bunların hepsinin bilincindeyim. Ama bir senedir epey şey düzeltebildim. Birçok şey usulsüz müfettiş gelse altından çıkamaz. Teşkilat yapısındaki kopukluklardan kaynaklanıyor. Ben gittim, geldim. Fazladan gibiyim gibi geliyor bana. Allah bana nasip etti, döndüm çok şükür. Buraya gelmem de çok büyük prestij. Burada teşkilatın yüzünü güldürecek bir şey yaparsak ne mutlu.”