Gündem

Mehmet Baransu: Sulh ceza hâkimleri marifetiyle itirafçı olmam teklif edildi!

"Bir örgüte bağlamak için çalmadık kapı bırakmadılar. Mahkemelik olduğum bir isimden tutun, 'kullanışlı aptallara' kadar bir dizi yöntem denediler"

11 Mayıs 2016 13:16

Egemen Harekât Planı gerekçe gösterilerek 15 aydır tutuklu bulunan eski Taraf muhabiri ve yazarı Mehmet Baransu, Balyoz Davası'yla ilgili "Bir örgüte bağlamak için çalmadık kapı bırakmadılar. Sorunlu ve mahkemelik olduğum bir isimden tutun, 'kullanışlı aptallara' kadar bir dizi yöntem denediler. İftira attılar. Geldikleri son nokta ise 'itirafçı olmam' teklifiydi. Bunu da iki ay önce Sulh Ceza hâkimleri marifetiyle yaptılar" dedi. "15 aylık tutukluluğum bitmek üzere ve halen belgelerle ilgili bir karar verilebilmiş değil" diyen Baransu "Devlet gibi “adliyenin” de kafası karıştığından, henüz iddianamem hazır değil" ifadesini kullandı.

Baransu'nun Haberdar'da yayımlanan ( 10 Mayıs 2016) yazı dizisinin ilk bölümü şöyle:

Türkiye, bağırsaklarını temizleyecekti. Geçmişin karanlıkta kalan dosyaları aydınlanacak, askeri vesayetle, darbelerle mücadele edilecekti.

Toplum gibi devlet de geçmişle yüzleşmek istiyordu. Demokrasi mücadelesine büyük destek vardı.  
 
İşte böylesi bir dönemde, önce 3 DVD-1 CD, sonra bir bavul dolusu belge bana verildi. Taraf’ta haber yaptık…
 
Bavul içerisinde, bir dönemin karanlık sayfalarını aydınlatacak planlar, ses kayıtları, yazışmalar, dokümanlar vardı. Belgeler, 2002-2003 yıllarıyla ilgiliydi.
 
 28 Şubat’ın  izlerinin  silinmediği  günlerdi.  2002’nin Kasım  ayı. AK Parti, tek  başına iktidara  gelmiş, asker  hareketlenmeye  başlamıştı. Yine  bildik, tanıdık  hazırlıklara  başlamıştı. 28  Şubat sürecinde Ankara-Gölcük hattı, “Batı Çalışma Grubu” adıyla harekât merkezi olmuştu. Bu kez adres İstanbul 1. Ordu Komutanlığıydı. Ordu Komutanı ise 28 Şubat’tan aşina olduğumuz Çetin Doğan’dan başkası değildi.   
 
“Darbe, muhtıra, milli mutabakat hükümeti, tutuklama, askeri cezaevi…” gibi bu ülkenin siyasi tarihinden eksik olmayan yüzlerce plan yapılmıştı. Doğan ve komutasındaki ekip, 250 binden fazla insanı tutuklamaktan söz ediyor, stadyumlarda toplayıp, sorgulamak, hapse atmaktan bahsediyordu.  
 
Plan yapmakla kalmamışlardı. Bir de bu planların ses kayıtlarını almışlardı.
 
2002’nin son çeyreğinde başlayıp, 2003’ün ilk çeyreğinde hayata geçirilen planlardan Ankara dâhil herkes haberdardı.
 
Bavulda, herkesin haberdar olduğu bu darbe girişiminin izleri, belgeleri, ses kayıtları, dokümanları vardı.
 
Yaklaşık 15 aydır  cezaevindeyim.  Suçum; gazeteci  olmak, haber  yapmak. 2003  yılındaki “cunta  oluşumunu”  kamuoyuyla  paylaşmak.
 
Altı yıldır balyoz ekseninde  yaşanan tartışmaları aslında hepimiz biliyoruz. 17-25 Aralık sonrası bir anda "kumpas" denilerek kapatılan bir davanın, haber yapıp, "devletin gizli belgesini temin, ifşa" suçlamasıyla tutuklanan son temsilcisiyim.
 
Belgelere “sahte” diyenler, aynı belgeleri bu kez gerçek kabul edip, devletin gizli belgesi olduğuna hükmedip, beni tutukladılar.
 
Kafası karışıktı devletimizin ve onu yönetenlerin. Siyasetin emrine giren hukukun da kafasının karışması kaçınılmazdı. Aynı anda aynı belgeler için hem “sahte” hem “devletin gizli belgesi” deniliyordu.


 
"İtirafçı olmamaı teklif ettiler"


 
15 aylık tutukluluğum bitmek üzere ve halen belgelerle ilgili bir karar verilebilmiş değil. Devlet gibi “adliyenin” de kafası karıştığından, henüz iddianamem hazır değil. Bir örgüte bağlamak için çalmadık kapı bırakmadılar. Sorunlu ve mahkemelik olduğum bir isimden tutun, “kullanışlı aptallara” kadar bir dizi yöntem denediler. İftira attılar. Geldikleri son nokta ise “itirafçı olmam” teklifiydi. Bunu da iki ay önce Sulh Ceza hâkimleri marifetiyle yaptılar.
 

Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla tekrar yargılaması yapılan Balyoz Davası, iki celsede sonuçlandırıldı. Tüm sanıklar beraat ettirildi. 
 
Beraat kararı kesinleşecek derken, bu kez Başsavcılık mahkeme kararına itiraz etti. “Darbeyi toptan aklayamazsınız, 7 kişi yönünden hükümeti devirmeye teşebbüs gerekçesiyle kararı temyize götürüyorum” dedi. Yargıtay’a temyiz dilekçesi sundu.
 
Savcı, temyiz dilekçesinde altı yıl önce Taraf’ta ne yazmışsak benzer gerekçeler ileri sürdü. Başsavcı vekilini “kumpasçı” ilan edemediler, çünkü yeni HSYK’nın ve hükümetin görevlendirdiği bir isimdi. “Paralele” bağlayamadılar.
 
Savcının temyiz dilekçesindeki aynı gerekçeleri yazmıştık ama haber yaptım diye ben tutuklanırken, Başsavcı vekili görevine devam ediyordu.  
 
 
Dedim ya devletin kafası karışıktı. Bir yanda herkesin 2003’te ne olduğunu bildiği ve kapatamayacakları bir darbe planı, öte yanda zoraki kullanmak zorunda kaldıkları “kumpas” kelimesi ve beraat ettirdikleri kişiler.
 
Devlet gibi muhalefetin de kafası karışıktı.
 

Balyoz’da korkunç ses kayıtları olan Engin Alan’ı parlamentoya taşımıştı MHP. Sonra partiyle ilişiği kesildi. Alan’ın gitmesiyle, MHP’nin Balyoz’a bakış açısı da değişti.

Genel Başkan  Yardımcısı Celal  Adan, 7 Haziran  2015 seçimi  öncesi,  “Balyoz’un”  darbe planı  olduğunu söyledi.  Adan’ın sözleri,  MHP Genel  Başkanı Devlet Bahçeli’ye  hatırlatıldı; Sayın  Bahçeli, “Bu  sözlere  katılıyorum, aynı fikirdeyim” dedi. 
 
Bahçeli, Balyoz ve darbe tartışmalarını bir adım öteye taşıdı: “2002-2007 yılları arasında darbeleri önledik. Türkiye’nin önünü açtık. Emekli generaller o dönem partimizle uğraşıyordu. Onlara, ‘elinizi partimizden çekin dedik.”
 

AKP’de de  kafalar karışıktı.  Bir yanda 17-25  Aralık sonrası  Yalçın  Akdoğan’ın  dillendirdiği  “kumpas” iddiası,  öte yanda  “Balyoz darbedir,  biz önledik” diye açıklama yapmak  için sıraya giren  AKP’li bakanlar,  vekiller.
 
Son açıklama 27 Şubat 2016 günü Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan geldi. Katıldığı bir programda, Balyoz’un darbe planı olduğunu, bunu da kendilerinin önlediğini açıkladı. “Balyoz, Ergenekon, Kafes, Yakamoz, Eldiven darbe teşebbüslerine ülke sahne oldu…” dedi.
 
Adalet Bakanı’nın “darbe” sözü, Akdoğan “kumpas” açıklaması hücrede gülümsetti beni. Akdoğan'ın kulağına “kumpas” diye fısıldamak istedim.
 
Sonra Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir açıklama yaptı. Balyoz’un darbe planı olduğunu belirtti. Mart ayının son günleriydi. Bu sözleri duyunca hücremde ağzımdan “öyleyse benim burada işim ne” diye bir cümle çıktı.
 
Sayın Erdoğan  ve Bozdağ gibi  eski Bakan Ömer  Dinçer de  Balyozla ilgili  açıklama yaptı.  Dinçer’in  açıklamaları en  önemsediğimdi.  Çünkü, 1.  Ordu’da hareketlilik  olduğu dönemde, 2003 yılında, kendisi Başbakanlık Müsteşarlığı görevini yürütüyordu. Tüm gelişmeleri bilen birkaç isimden biriydi. Başbakanlığa an be an bilgi geliyordu ve Dinçer de ilk vakıf olan kişilerdendi.
 
Dinçer, “Balyoz bir darbe planı” dedi ve mahkemenin olayı kapatmasını kabullenemediğini söyledi. Bazılarının aklanıp, bir de devletten milyonlarca lira tazminat almasını içine sindiremediğini de açıkladı.
 
Saray ve AK Parti yönetimiyle henüz yol ayrımına girmediği günlerde, Hüseyin Çelik de  Hürriyet gazetesine röportaj verdi ve “Kumpas iddiasına inanmıyorum. Balyoz bal gibi darbe planıdır” dedi. Çelik, mahkeme aşamasında bazı sanıklara haksızlık yapılmış olabileceğini de sözlerine ekledi.
 
İçişleri Bakanı  Efkan Ala ise bir  AKP kongresinde  hızını alamadı;  “Ergenekon,  Balyoz ve Sarıkız  darbe  teşebbüslerini biz  bertaraf ettik” 
 
“Kumpas” iddiasını ortaya atan Akdoğan yalnız kalmıştı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün de “Balyoz bal gibi darbedir. Balyoz, Sarıkız, Ergenekon, Ayışığı bilmem bir sürü isimle bu gidişatın önünü kesmek için planlar yaptılar, darbe girişimi yaptılar” dedi.


 
CHP hariç herkes Balyoz'un darbe planı olduğu konusunda hemfikirdi


 
Havalandırmada “volta atarken”, Balyoza yeniden yargılama yolu açan Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç’ın da konuyla ilgili konuştuğunu öğrendim. 
 
Balyoz kararını inceleyen heyetin başkanıydı. Dosyayı biliyordu. “Sahte, kumpas” iddiaları önlerine gelmiş, dosyayı incelemişlerdi. 5 Nisan 2016 günü Gaziantep’te bir konferansa katılmış ve Balyoz’un darbe planı olduğunu o da söylemişti; “Bu işin sorumlusu vardır. Sorumlusu da komuta mekanizmasıdır. Garip yüzbaşı, albaydan ne istiyorsun. Hepsini aynı çuvala dolduruyorsun. Biz hak ihlali var dedik ve insanların tahliye olmasını sağladık. Ülkenin rahatlamasına sebep olduk.” 
 
Hücremde, bu açıklamaları duyup, bir de demir parmaklıklar, tel örgüleri, duvarlarla yüz yüze gelince doğrusu tarif edemeyeceğim duygular içerisine girdim. Darbeler ve darbecilerle arasına bir türlü mesafe koyamayan CHP hariç, ülkenin tamamı Balyoz’un bir darbe planı olduğunda hem fikirdi.


 
Darbeciler bırakıldı, darbeyi haber yapanlar tutuklandı


 
Darbeciler salınmış, bir gazeteci darbenin haberini yaptı diye tutuklanmıştı. 
 
Balyoz artık kişisel davam oldu. Çünkü, bu davadan haksız yere tutuklandım. 17/25 Aralık sonrası oluşan ittifakla, darbe planının karanlık izlerini kimsenin silmesine artık izin vermeyeceğim. Bu dizi kafası karışık kişiler için. 
 
Balyozu tekrar yargılayan mahkeme tüm sanıklara beraat kararı verdi. Sonra da bunun gerekçesini yazdı. Mahkemenin gerekçeli kararını bu ülkede tek bir aydın, gazeteci, hukukçu, siyasetçi maalesef okumadı.
 
Okumamışlardı ama gazetelerde yüzlerce yazı yazdılar, TV’lerde saatlerce konuştular. Davaya birileri “kumpas, sahte” demişti ve onlar da beyanları doğru kabul etmişti. Yüzlerce sayfalık gerekçeli kararı okumak bile “aydınlara” zor gelmişti.


 
Bu diziyi neden mi yazdım?


 
Balyoz, “kumpas” değil başka nedenlerle kapatıldı desem buna acaba kaçınız inanır? Ya da bu ülkede bu gerçeği kaç kişi biliyor? Sizin yerinize ben cevap vereyim. Sanırım hiç kimse.
 

Bu yazı dizisinde,  Balyoz davasının  hangi  gerekçelerle  kapatıldığını  okuyacaksınız.    "Kumpas" lafını  birilerinin neden  ortaya atmak  zorunda  kaldıklarını göreceksiniz.  Okudukça  şaşıracağınızı  düşünüyorum.  “Bunları bilmiyorduk” diyeceğiniz çok ayrıntı olacak. Bazı detayları ilk kez okuyacak, ilk kez duyacaksınız.

 
Okuyacaklarınız binlerce ayrıntıdan sadece birkaçı olacak. 
 
Hrant Dink’i ölüme götüren yazının, Balyoza aklama gerekçesi yapıldığını kaç kişi biliyor? Mahkemenin gerekçeli kararında “darbe ve cunta” oluşumunun artık suç olmaktan çıkarıldığı kararının olduğunu söylesem, acaba kaçınız buna inanır?
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül dâhil AK Partililerin tutuklanma listeleri yapmak, “askerin göreviymiş.” “Muhtıra, milli mutabakat hükümeti kurma planını” mahkeme “kumpas, sahte belge” diye mi akladı yoksa başka nedenle mi?
 
Askerin “muhtıra verip, hükümeti yıkıp ardından milli mutabakat hükümeti kurması planını” mahkeme, “bu cümleler hoş olmamış” diye kapattığını kim yazdı bugüne kadar? Davanın “kumpas” değil buna benzer gerekçelerle kapatıldığını kaçınız biliyor?
 
“2007 yılında piyasaya çıkan fontla yazıldı, bu yüzden bu belgeler sahte” dedikleri “sahte belgeyi”, sanıklardan birinin kabul ettiğini biliyor muydunuz? Bu itirafa rağmen, mahkeme bu belgeleri nasıl görmezden gelip kapatmış sizce?
 
“Sanık belgeyi kabul etti ama bizce darbe amacıyla değil, yapsa yapsa şu amaçla yapmıştır” diye bir gerekçe bulunduğunu bu ülkenin hangi gazetesi yazıp, televizyonu haberleştirdi? 
 
Vesayet odaklarının, derin devlet sözcülerinin bugünlerde tekrar ortaya çıkması tesadüf mü? “Güneydoğu’da asker sokağa tank çıkaramıyor. TSK İç Hizmet Kanunu 35. Maddeyi değiştirelim” teklifiyle, Balyoz kararının bir bağlantısı var mı?
 
Bu dizide “kumpas” algısıyla kapatılmak istenen davayla ilgili işte bu ve benzer yeni detay ve skandal kararları okuyacaksınız. 
 
Bu davayı kapatan Mahkeme Başkanı’nın, bir ay önce “Daire Başkanı” yapıldığı haberini hücremde okumak da doğrusu beni şaşırtmadı. 
 
Bu yazı dizisiyle, Türkiye’nin bir darbe davası yargılamasını maalesef nasıl eline yüzüne bulaştırdığına tanıklık edeceksiniz.
 
Balyoz’da mahkûmiyet kararı veren mahkeme toptancı anlayışla “suçlu-suçsuz” ayrımı yapmadan, tümden cezalandırma yöntemi seçmişti. Yeni mahkemenin bu yanlışları düzelteceği beklenirken, onlar da toptancı anlayışla “aklama” yöntemini seçti.


 
Türkiye tarihi bir fırsatı kaçırdı


 
Türkiye bu her iki mahkemenin de yargılama yöntemiyle maalesef tarihi bir fırsatı elinden kaçırdı.
 
Dün olduğu gibi bugün de kararlar mahkemelerde değil, “mahkeme dışında” veriliyor. Hakimlere de o verilen kararı sadece okumak düşüyor. 
Bu ülkenin İslamcıları ve dindar olduğunu söyleyen muhafazakâr kesimi, bugünlerde “koltuk, para, villa, makam, mevki, saltanat, iktidar, güç” gibi kavramlarla “derin” bir uykuda. Bu “derin” uykudan uyandıklarında, eski devletin köşe taşlarını, birilerinin kendilerine nasıl döşettiklerini görecekler.
 
Yazı dizisini iki bölüm olarak ele aldım. Önce konunun daha iyi anlaşılması için dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'ın geçen yıl piyasaya çıkan kitabından alıntı yapacağım. Kitapta, kamuoyuna yansımayan çok bilgi var. Ardından da Balyoz'u kapatan mahkemenin gerekçeli kararından küçük bir bölümü sizlerle paylaşacağım.
 
Yazı dizimle ilgili eleştiri ve yorumlar mutlaka olacaktır. Tüm eleştirileri hapishanede de olsam dikkatle takip edeceğimi söyleyeyim. 


 
Tuncay Opçin ismini neden ortaya attılar?


 
“Tuncay Opçin  bavulu verdi”  iftirası ve yalanını  atanlar da bu  yazı dizisini  dikkatle takip  etsinler.
 

Aramızdaki husumet nedeniyle, çocuklarımın annesi olan bir kadının iftiraları… Çocuklarımdan dlayı bugüne kadar hiç konuşmadım ama mahkemede herkes iftiralarına cevap verecek. Sümeyye Erdoğan suikastı yalanını hazırlayan isimlerle irtibatlar…
 
“Kullanışlı aptal” ve onun perde arkasındaki “kullanıcılarına” gelince. Opçin iftirası öylesine atılmış bir iftira değil. Balyoz iddianamesinde aslında bu iftiranın izleri ve nedeni var. Opçin’in niçin bu dosyaya katılmak istendiğini iddianameyi okuyunca anlıyorsunuz. “Baransu, Opçin’e belge verdi” derseniz anlarım da belge aldı yalanınız komik kaçıyor.
 
Opçin’e verdiğim belgelerle yaptığı haberler havuzun Aktüel dergisinde, arşivlerde. Tıpkı havuzun Sabah’ında şu sıralar çalışan, Yeni Şafak gazetesinde istihbarat müdürlüğü yaparken bir ismine verdiğim belgeler gibi.
 
“Kullanışlı aptalın” üniversitede okurken bugün adına “paralel” denen cemaatin çok önemli görevlerinde bulunduğunu yazman ve konuyu araştırmamla, iftirasının aynı döneme denk gelmesi de tesadüf olmasa gerek.


 
Bir de kaset olayı var…


 
Opçin, 2003 yılında acaba hangi haber ve haberleri yaptı da birilerinin planı alt-üst oldu? Opçin ne yazmıştı, nerede tanık olmuştu? “Balyoz kasetleriyle, Opçin iftirası arasında nasıl bir bağlantı vardı? Bu ismi niçin ortaya atma ihtiyacı hissettiler?  
 
Bu notların ardından yazı dizisine Aytaç Yalman’ın kitabındaki gün görmemiş itiraflarla başlayayım.